22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

cevaplarını gâyet açık bir şekilde söyledi. Bu durum, başta halîfe ve orada bulunan kırk âlim<br />

olmak üzere, herkesi hayretler içinde bıraktı. Orada bulunanların hepsi, Ebü'l-Vefâ<br />

hazretlerine hayrân oldular. Tâc-ül-Ârifîn sonra onlara; "Ey âlimler! Ey fakîhler! Biliniz ki,<br />

medresede öğrenilen ve kâğıt üzerine yazılan ilim zamanla unutulur. Fakat Ledün mektep ve<br />

medresesinde öğrenilen ilm-i ledünnî'nin kâğıdı gönül sahifesidir. O, gönül sahifesine yazılır<br />

ve aslâ unutulmaz. İlm-i ledünnî'yi öğrenin. Bu ilmi öğrenen, iki cihanda mesûd olur, saâdete<br />

erer ve bahtiyâr bir hayat yaşar." dedi. Sonra minberden inerek iki rekat namaz kıldı ve bir<br />

kenara oturdu. Oradaki halkın bâzıları, onun yanına gelerek oturdular. İbn-i Akîl ve İbn-i<br />

Hübeyre de Tâc-ül-Ârifîn hazretlerinin yanına gelerek himmet istediler. Ebü'l-Vefâ onlara;<br />

"Siz, beni fasîh ve beliğ konuşamayan acemi bir kimse mi sanmıştınız?" diye sorunca, onlar;<br />

"Evet öyle zannediyorduk." dediler. Seyyid Ebü'l-Vefâ; "Biliniz ki, Allahü teâlânın lütfu<br />

kime erişmişse, o kimse nâkıs ise kâmil olur. Dilsiz ise konuşur. Konuşması düzgün değilse,<br />

fasîh olur. Kör ise gözleri görür. Ne eksiği varsa, hepsi tamamlanır, hiçbir eksiği kalmaz.<br />

Allahü teâlâ bana da lütufta bulundu. Ceddim Muhammed Mustafâ, gece rüyâmda görünüp,<br />

ağzıma mübârek tükürüğünden bulaştırdı. O sabahtan beri çok fasîh ve beliğ<br />

konuşmaktayım." buyurdu. Bunun üzerine İbn-i Hübeyre, Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerinin<br />

eline sarılarak, cân-u gönülden tövbe etti.<br />

Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri, sonra ikinci defâ büyük bir vâz ve nasîhat verdi.<br />

O sırada, daha halîfenin kalbinde inkâr kokusu vardı. Çünkü Ehl-i sünnet düşmanları<br />

münâfıklar, Ebü'l-Vefâ hazretleri hakkında gece-gündüz çeşit çeşit yalanlar söylüyor ve ona<br />

iftirâ ederek, doğruyu bâtıl olarak göstermeye çalışıyorlardı. Seyyid Ebü'l-Vefâ'nın vâzını<br />

dinlerken halîfeye bir hâl oldu ve onun anlattıklarını cân-u gönülden dinlemeye başladı. "Çok<br />

güzel yâ Tâc-ül-Ârifîn" diyerek kendini kaybetti. Bu durum, birkaç defâ daha tekrarlandı.<br />

Ebü'l-Vefâ hazretlerini kötüleyenler, onun böyle söylemesine çok şaşırdılar. Kendisine<br />

gelince, ona; "Sizinle Seyyid Ebü'l-Vefâ arasında bir yakınlık yok iken, ona bu şekilde<br />

seslenmenizin sebebi nedir?" diye sordular. Halîfe; "Vallahi o sözü kendi isteğimle<br />

söylemedim. Minberin üzerinde yeşil bir kuş bulunuyordu. O kuş; "Çok güzel yâ<br />

Tâc-ül-Ârifîn." deyince, kendi isteğim olmadan o kuşun sözlerini tekrarladım." dedi. Sonra<br />

Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri minberden inince, birçok kimse yanına gelerek tövbe etti.<br />

Yaptıklarından ızdırap duyan halîfenin, Tâc-ül-Ârifîn hazretlerinin yardımıyla kalbi<br />

yumuşadı ve düşmanların sözlerine bakmayarak ona bîat etmek istedi. Tenhâ bir yerde vâz<br />

kürsüsü kurmaları için adamlarını görevlendirdi. Sonra da Ebü'l-Vefâ hazretlerine, gelip bize<br />

tenhâ bir yerde vâz versin. Lutfedip bizi şereflendirsin." diye haber gönderdi. Seyyid<br />

Ebü'l-Vefâ; "Canla başla." dedi. Kürsünün kurulduğu yere gitti ve vâz u nasîhatta bulundu. O<br />

mecliste, o kadar çok ilmi-ledünnî ve feyz saçtı ki, anlatılması mümkün değildir.<br />

Oradakilerin hepsi, derecelerine göre hisselerine düşeni aldılar. Halîfe ve hazır bulunan âlim<br />

ve fakîhler ona hayran kaldılar. Bunların arasında Tâc-ül-Ârifîn için; "Bu kadar ilmi nereden<br />

öğrendi? Bu kadar çok kitap bilgisine nasıl sâhib oldu ve nasıl mütâlaa edebildi? Zâhirî ve<br />

bâtınî ilimlerde bir benzeri olmayan bu zât, hangi âlimlerden, nerede ve ne zaman ders aldı?"<br />

diye hatırlarından geçirenler oldu. Onların bu düşünceleri ona mâlûm oldu ve; "Ey insanlar!<br />

İyi bilin ve anlayın. Cenâb-ı Hak bir kuluna ihsan edip feyz vermişse, o kimse zâhirî ve bâtınî<br />

ilimlerde öyle söz sâhibi olur ki, sizin âlimlerinizin uzun yıllar çalışarak elde ettikleri çok<br />

ilim, O'nun verdiği ilme nazaran denizde bir damla gibidir. Bir tarafın ilim öğreteni Allahü<br />

teâlâ, bir tarafın ilim öğreteni insan olursa, hangi tarafın ilminin daha tutarlı olduğunu siz<br />

kıyâs ediniz." buyurdu. Orada bulunanlar, onun bu sözünü işitince çok ağladılar. Bu<br />

konuşmadan sonra, birçok kimsede derecesine göre bir hâl hâsıl oldu. Bâzıları düşüp<br />

bayıldılar. Halîfeyi de dehşet kaplıyarak vücûdunu bir titreme aldı. Kalbinde Allah korkusu<br />

yer edip, evliyâ sevgisi hâsıl oldu. Tâc-ül-Ârifîn hazretleri, minberden inip halîfenin yanına<br />

geldiler. Elleriyle halîfenin vücûdunu sıvazladı. O titreme hâli halîfeden gitti. Bunun üzerine<br />

halîfe; "Yâ Seyyid, bana hâssaten vâz et." dedi. Ebü'l-Vefâ hazretleri de; "Ey<br />

Emîr-ül-müminîn! Sen gerçeği gördün. Amma sen bir inat yüzünden bunu anlamadın veya

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!