22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

edilmiştir. Geylân'a git. Cemâleddîn'in hizmetinde bulun." dedi. Bundan sonra Geylân'a<br />

gidip, orada Lâhicân'da oturan Cemâleddîn hazretlerinin dergâhına vardı ve ona talebe oldu.<br />

Sohbet ve hizmetinden ayrılmadı. Burada, yüksek olgunluklara, üstün makamlara ulaştı.<br />

Bir gün geçtiği bir yerde bulunan yabânî otlardan biraz kopardı. O otların, elinde ham gümüş<br />

olduğunu görünce hayret etti. Hâlbuki onun, böyle şeylerde gözü gönlü yoktu.<br />

İstemezdi.Dünyâlık şeylerin elde bulunmasını kabahat ve kusûr sayardı. "Ne kabahat işledim<br />

ki böyle oldu?" diye ağlayarak secdeye kapandı.Tövbe ve istigfâr etti. Sonra yolunu<br />

değiştirip, başka tarafa gitti.Bu defâ eline aldığı otların hâlis altın olduğunu görüp, sıkıntı ve<br />

üzüntüsü daha da arttı.Hemen hocası Cemâleddîn'in yanına geldi. Ağlayarak olanları anlattı.<br />

Yalvararak, bu hâlden kurtulmak istediğini, bunun için kendisine yardım etmesini istirhâm<br />

etti. İbrâhim Geylânî'nin anlattıklarını dikkatle dinleyen hocası şöyle söyledi: "Bu öyle bir<br />

hâldir ki, tasavvuf yolunda ilerleyen sâliki, böyle şeylerle tecrübe ve imtihân ederler. Sen bu<br />

imtihanı kazandın. Bütün nebî ve velîlerin rûhları ile birlikte, yerde ve gökte olan melekler ve<br />

bütün mahlûkât, sana Zâhid dediler ve nâmını da Şeyh Zâhid koydular."<br />

Zâhid, haram ve şüphelilere düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk eden, dünyâya ve<br />

dünyâlık olan şeylere muhabbeti olmayan, kalbi bunlara meyletmeyen kimsedir.<br />

Bir gün hocasının emri ile, tarladan bir çuval pirinci omuzlayıp dergâha getiriyordu.Bir ara<br />

çok yorulduğu için, çuvalı yere koyup birazcık dinlenmek istedi. Bu esnâda, çuvaldan bir<br />

pirinç tânesinin düştüğünü gördü. Onu alıp ağzına atmak istedi. Fakat, bir tâne olmasına<br />

rağmen buna ehemmiyet verdi.Bununla imtihân edilmekte olabileceğini düşündü ve pirinç<br />

tânesini çuvala koydu. İbrâhim Zâhid, çuvalla birlikte dergâha geldi. Hocası Cemâleddîn<br />

hazretleri onu görünce; "Ey İbrâhim! Sözünde sadâkat gösterdin. Ahdine vefâ eyledin. Zâhid<br />

nâmına lâyık olduğunu isbât ettin." buyurdu.<br />

Seyyid Cemâleddîn hazretlerinin huzûrunda yetişip kemâle gelen İbrâhim Zâhid-i Geylânî,<br />

fetvâ verecek dereceye geldi.Evliyânın büyüklerinden oldu.<br />

Hocası Seyyid Cemâleddîn, vefâtı yaklaştığında,İbrâhim Zâhid-i Geylânî'ye vasiyet edip<br />

buyurdu ki: "Vefâtımdan sonra, insanlara faydalı ve onların hidâyete kavuşmalarına vesîle<br />

olmak maksadıyla, memleketinden tarafa git. Orada taşlık ve dağlık bir bölge görür ve dağ<br />

içinde bulunan bir vâdiye ulaşırsın. O vâdi sık ağaçlarla kaplıdır, içine girip yol almak<br />

mümkün değildir. O ağaçların yanına vardığında, selâm verirsin. Ağaçlar, hâl lisanları ile<br />

senin selâmına cevap verirler ve ikiye ayrılıp sana yol gösterirler. Orayı da geçtikten sonra<br />

karşılaştığın yer, senin hizmet yerin olsun." dedi. Bunları dikkatle dinleyip; "Baş üstüne."<br />

diye karşılık veren Zâhid-i Geylânî, hocasının vefâtından sonra, aynı târif edilen şekilde gitti.<br />

Her şey hocasının bildirdiği gibi oluyordu. Nihayet bildirilen yere vardı ve orada yerleşti.<br />

Burada uzun seneler hizmet ile meşgûl olup, insanlara faydalı oldu. Bir çok kimsenin<br />

hidâyete kavuşmasına vesîle oldu.<br />

Nefse uymamakta çok gayretliydi. Gündüzleri oruç tutar, geceleri de namaz kılmakla,<br />

Kur'ân-ı kerîm okumakla, Allahü teâlâyı zikretmekle vakit geçirirdi. Hiç uyumazdı.<br />

Gündüzleri oruç tutmakla birlikte, tarlasında çalışır, boş durmazdı. Geceleri uyumamak için,<br />

ucu demirli bastonunun sivri demirini boğazının altına dayar, böylece uyanık kalmayı<br />

sağlardı.<br />

Hacı Ali isminde bir zât şöyle anlatır: "Şeyh Zâhid diye bilinen İbrâhim Zâhid-i Geylânî ile<br />

birlikte bir gemide yolculuk ediyorduk. O zamana kadar ben kendisini şahsen tanımıyordum.<br />

Fakat hâlinden derviş bir zât olduğu anlaşılıyordu. Gemide bir köşede oturuyor ve kimseye<br />

karışmıyordu. Bir ara bir fırtına çıktı. Gemi sallanmaya başladı. Hepimiz batacağız zannettik.<br />

Bu hengâmede, yine bir köşede sâkin sâkin oturmakta olan İbrâhim Zâhid'in yanına vardım.<br />

Kendisine; "Ey şeyh, böyle tehlikeli bir anda, bir köşede oturacağınıza, bir şeyler yapıp,<br />

kurtulmamıza vesîle olsanız, olmaz mı?" demeyi düşünüyordum. Hemen yerinden kalkıp,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!