22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

istikâmet, terbiye, sohbet, ifâde, ilim talebesine yardım, şefkat, garîp ve fakîrlere kucak açma,<br />

insanlara nasîhat, nûrâniyet ve diğer iyilik hususlarında yüksek üstâdının hakîkî vârisi ve<br />

sâdık talebesi idi. Harameyn halkı, Yemen, Şam ve Mısırlılar, kendisinin üstünlüğünü kabûl<br />

edip, sohbetiyle şereflenmek için koştular.<br />

Abdülvehhâb Müttekî'yi tanıyan Yemenli bir velî, Mekke ve Medîne halkına bir mektup<br />

göndererek; "Ey Harameyn halkı! İçinizde Allahü teâlânın nûrunu saçan Abdülvehhâb'ın<br />

kıymetini biliniz ve ondan istifâde etmeye bakınız." diye yazmıştır.<br />

Yemen'de tanınan ve halk arasında meşhûr olan Seyyid Hâtem, yüksek hâller, kerâmetler<br />

sâhibi bir kimseydi. Abdülvehhâb Müttekî hazretleri ile görüşmek için yollara düştü ve<br />

Mekke'ye geldi. Görüşmek için izin istedi. O ise; "Kalblerin görüşmesi yeterlidir, bedenen<br />

görüşmeye ihtiyaç yoktur." buyurdu. Seyyid Hâtem; "Bu söze bile râzıyım." diyerek geri<br />

dönüp, görüşmeden ayrıldı.<br />

Abdülvehhâb Müttekî kırk yaşlarında evlendi. Eline geçen parayı fakirlere, muhtaçlara, ilim<br />

öğrenen talebeye ve dîn-i İslâm'ın yayılmasına çalışan kimselere dağıtırdı. Kendisi için,<br />

alacağı kitaplar ve günlük yiyecek için para ayırırdı. Peygamber efendimizi ziyârete gelenlere<br />

husûsî muâmele ederdi.<br />

Hâfızası çok kuvvetli olup, öğrendiğini uzun yıllar unutmazdı. Kâmus lügatı ezberinde idi.<br />

Fıkıh ve hadîs ilminde de böyle idi. Arabî âlet ilimlerini de iyi bilirdi. Senelerce Harem-i<br />

şerîfte bu ilimlerin dersini verdi.<br />

Bir gün istidrâcdan, müslüman olmayanlarda ve bid'at ehlinde görülen havada uçmak, su<br />

üstünde yüzmek gibi hâllerden söz açılmıştı. Buyurdu ki:<br />

"Fâsıklara ve bid'at sâhiplerine de bir kuvvet verilir ve onunla avâmın kalblerini çekebilirler.<br />

Dinde sağlam olmayanları yoldan çıkarırlar."<br />

Buna uygun olarak başından geçen şu hâdiseyi anlattı:<br />

Bir zaman yolculukta bir şehre uğradım. Şehrin kâdısı Şâfiî mezhebindeydi. İsmi,<br />

Abdülazîz'di. Dervişleri, yolcuları himâye ederdi. Beni de o kıyâfetle görünce, yanıma gelip<br />

oturdu. Konuştuk. "Şehrinizde sohbet edebileceğimiz sâlih kimseler var mı?" dedim. "Gönül<br />

sâhibi bir adam var. Çokları ona bağlı. Lâkin zâhirde bâzı haramları işlediğinden biz onu<br />

arayıp sormuyoruz." dedi. Ertesi gün o adamın olduğu yere gittim. Baktım ki, yüksek bir<br />

yerde iki üç kişi ile birlikte oturuyordu. Cemâat ise, erkek-kadın karışıktı. Biz içeri girince;<br />

"Merhabâ." dedi. Bir müddet sonra kadehler gelip şarap dağıtılmaya başlandı. Bana da işâret<br />

edip; "Haydi sen de iç." dedi. "Haramdır, içilmez." dedim. Ne kadar ısrar ettiyse, sözümde<br />

durup içmedim. "İçmezsen bak sana ne yaparım." diye tehdid etti.<br />

Sonunda üzgün ve kederli bir hâlde oradan kalktım. Arkadaşlarımın yanına geldim. Yemek<br />

hazırdı. Canım yemek istemedi. Öyle uykuya daldım. Kimseye de başımdan geçeni<br />

anlatmadım. Rüyâda, ağaçlar, meyveler ve pınarlarla dolu güzel bir bahçe gördüm. Yolu<br />

dikenli ve sıkıntılıydı. Ona gitmek pek zor göründü. Şarap dağıtan adam çıkageldi. Elinde<br />

şarap kadehi vardı. "Al bunu iç, seni bu bahçeye götüreyim." dedi. Rüyâda da, o haramı alıp<br />

içmedim. Bu esnada uyandım. Lâ havle okudum. Bana ne oluyor, rüyâda da aynı şeyi<br />

gördüm, dedim. Kalktım, Resûl-i ekreme sığındım. Tekrar uyudum. Bu sefer Peygamber<br />

efendimizi gördüm. Huzûruna vardım. Mübârek elinde asâ, baston vardı. Âniden o bid'at<br />

sâhibi adam göründü. Resûlullah efendimiz bastonu ona fırlattı. O köpek şekline girdi ve<br />

Resûlullah'ın huzûrundan kaçtı. Peygamberimiz sonra bana dönerek; "O kaçtı, bir daha bu<br />

şehirde duramaz." buyurdular. Uyandım. Abdest alıp, iki rekat namaz kıldım ve şükrettim. O<br />

adamın olduğu tarafa gittim. Gördüm ki, orada hiçbir şey kalmamış. Ben gitmeden kaçıp<br />

gitmişti. Oradakiler; "Birkaç saat önce evini yıkıp, buradan toparlanıp gitti." dediler.<br />

Abdülvehhâb Müttekî hazretleri buyurdu ki;

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!