22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olduğunu bildirirdi. "Ulaştığım derecelere hizmetle ulaştım." derdi. O büyük zâtın hizmet ve<br />

sohbetinde uzun müddet kalıp icâzet aldı.<br />

Bu sırada Hâce Muhammed Bâkî-billah, Mâverâünnehr seferinden dönüp, Lâhor'da bir sene<br />

kaldıktan sonra gelip Delhi'ye yerleşti. O zaman Şeyh İlâh-bahş da vefât etmişti. Şeyh Tâc ise<br />

ondan icâzetliydi. Bununla berâber Muhammed Bâkî-billah'ın sohbet ve terbiyesine<br />

kavuşmak şevki ve arzusuyla seve seve o büyük zâtın şerefli huzûruna koştu. Asâlet ve<br />

icâzetine rağmen büyük bir tevâzu ve edeb örneği göstererek, hazret-i Hâce'nin sohbetine,<br />

husûsî teveccühlerine ve mahrem halvetlerine kavuştu. Yâni Hâce hazretleri ona ayrıca<br />

teveccüh ve iltifâtlarda bulunur, husûsî odalarında onunla başbaşa kalıp sohbet ederdi.<br />

Muhammed Bâkî-billah'ın husûsî sohbetlerinde, celîsi, birlikte oturanı ve enîsi, sohbet<br />

arkadaşı idi. Ondan feyz alanlar arasında Şeyh Tâc önde gelenlerdendir. Kendisi şöyle<br />

anlatır:<br />

"Hazret-i Hâce'miz bana icâzet verecekleri zaman, mübârek kalblerinden geçmiş ki: "Eğer o<br />

da hâl esnâsında, Nakşibendî büyüklerinin kendisine icâzet verdiğini görse ne iyi olur." O<br />

sırada hâl esnâsında kendimi Buhârâ'nın iftihar kaynağı olan, Azîzân ve Pîr-i Nessâc<br />

isimleriyle meşhûr Hâce Ali Râmitenî hazretlerinin huzûrunda gördüm. Üzerinde ismi yazılı<br />

olan mübârek takkelerini başıma koydular. Çok teveccühte bulundular. Sonra bu hâli hazret-i<br />

Hâce'mize arzettiğimde tebessüm edip, daha evvel hatırına geleni anlattı ve icâzet verdi.<br />

Rivâyet edilir ki: Hâce Muhammed Bâkî, Şeyh Tâc'a icâzet verdikten sonra, Allahü teâlânın<br />

ihsânı ve o büyüklerin bereketi ile, Şeyh Tâc'ın nazarında öyle bir bereket ve tesir hâsıl oldu<br />

ki; her kime bu yüksek yolun zikrini telkin eylese, derhal o kimsede cezbe ve hâller hâsıl<br />

olurdu.<br />

Hâce Muhammed Bâkî-billah vefât edince, Şeyh Tâc şaşkına döndü. Kalbindeki<br />

rahatsızlıktan dolayı diyâr diyâr dolaşmaya başladı. Hindistan ve Keşmîr'in çok beldelerini<br />

gezip, daha sonra hacca gitti. Mekke-i mükerremeye vardı.Harem-i şerîfin büyük<br />

âlimlerinden ilim, amel, riyâzet, kanâat ve nûrlar sâhibi Ahmed ibni Allân da orada idi.<br />

Nakşibendiyye yolunun büyüklerine karşı tam bir ihlâs ve îtikâdı olan bu zât, aşk ve<br />

muhabbetle bu büyükleri anlatan Reşahât Ayn-ül-Hayât kitabını Fârisîden Arabîye tercüme<br />

etmişti. Bu tercümeyi, Arabistan halkının, bu büyükleri tanımaları ve onların yolunda<br />

yürümeleri için yapmıştı.<br />

İşte Nakşibendiyyenin büyüklerinden olan Tâcüddîn-i Nakşibendî oraya gelince, yine bu<br />

yolun büyüklerinden bâzıları, mânevî işâretler ile İbn-i Allân'ı onun huzûruna gönderdiler.<br />

Tam bir ihlâsla ve aradığını bulmanın neşe ve sürûru içinde Şeyh Tâc'ın huzûruna gelen İbn-i<br />

Allân, o büyük zâtı görüp sohbetinde bulununca, muhabbet ve bağlılığı çok arttı. Tam bir<br />

tevâzu, istek ve muhabbetle hizmetlerine koyuldu. Onun bu hâli, orada bulunan başkalarının<br />

da, Şeyh Tâc'a karşı muhabbet ve ihlâslarının artmasına vesîle oldu.<br />

Şeyh Tâc, birçok defâlar Hicaz'dan Hindistan'a geldi ve tekrar o şerefli diyâra gitti. Son<br />

defâsında Lâhor ve Basra viâyetlerine gitti. Çok insanlar onun vesîlesiyle evliyâlık yoluna<br />

katıldılar. Hattâ o diyârın pâdişâhı da, onun hâlis talebelerinden oldu. Onlarla toplanıp<br />

sohbetlerde bulunurken hac mevsimi yaklaştı. Fakirlik ve kanâate râzı iki talebesi ile birlikte<br />

Kâbe-i muazzama ve Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfine gitmek üzere yola çıktılar.<br />

Sâlihlerden bir zât şöyle anlatır: "O sene hac esnâsında Şeyh Tâc'ı gördüm. Bana buyurdu ki:<br />

"Senelerdir sahrâlarda, şehirlerde dolaştım. Şimdi sâhibimin evinin süpürgecisi olmaya<br />

geldim. Tâ ki, aynı yerde toprak olayım. O eşikte toprak olan başa ne mutlu."<br />

Talebelerinden biri şöyle anlatır: "Bir gün hocamızla birlikte Emrûhe beldesinde<br />

oturuyorduk. O başını eğmiş, murâkabe hâlindeydi. Biraz sonra başını kaldırdığında<br />

kendisinden bir nûr çıktı ve o nûr yakında bulunan bir nar ağacının üzerine gitti. Ertesi gün<br />

baktığımızda o ağacın, bütün meyvelerinin, dal ve yapraklarının inci hâline döndüklerini

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!