22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

yemeğini de yemiş olurdu.<br />

Ebû Abdullah Şerîf Tlemsânî, Kur'ân-ı kerîmde Âl-i İmrân sûresi yüz yetmiş birinci; "Onlar<br />

Allahü teâlâdan gelen bir nîmet ve daha üstün bir ihsân sebebiyle sevinirler ve<br />

müminlerin mükâfâtını cenâb-ı Hakk'ın zâyi etmediğini yakînen bilirler." meâlindeki<br />

âyet-i kerîmesini tefsîr ederken, hastalandı. Bu rahatsızlığı on sekiz gün sürdü. 1370 (H.771)<br />

senesi Zilhicce ayının dördüncü gününe rastlayan Pazar günü vefât etti.<br />

Oğlu Ebû Yahyâ anlatır: "Babam hastalandığında, Kur'ân-ı kerîmi öpüp, yüzüne gözüne<br />

sürdü. Sonra; "Allah'ım! Beni bu mübârek Kur'ân-ı kerîminle dünyâda azîz eylediğin gibi,<br />

âhirette de azîz eyle!" diye duâ etti."<br />

Vefâtından sonra, sâlihlerden biri, Şerîf hazretlerini rüyâsında görüp; "Nasılsın, neredesin?"<br />

diye sorunca, o da; "Herşeye gücü yeten, herşeyin mâliki yanında rahmete kavuştum" diye<br />

cevap verdi.<br />

EKSİK KESE<br />

Ebû Abdullah Şerîf Tlemsânî, emânete çok riâyet ederdi. Bir defâsında Kusantine kâdısı<br />

Hasan bin Bâdis, bir kese altını Ebû Abdullah'a emânet bırakmıştı. O da evine koydu. Sâhibi<br />

isteyince, keseyi vermek üzere gelip evden aldı. Kesenin üstünde "Yüz altın" diye bir yazı<br />

bulunuyordu. Kesedeki altınlara bir ziyân olmuş mudur? düşüncesiyle, keseyi açtı.<br />

Saydığında, yetmiş beş tâne olduğunu gördü. Eksilmiş diyerek, gidip kendi altınlarından<br />

yirmi beş tâne ilâve etti. Keseyi sâhibine teslim etti. Bir-iki gün sonra altın sâhibi olan kâdı,<br />

tekrar Ebû Abdullah'a gelip; "Kesede yetmiş beş altın olması lâzım gelirken, yüz altın çıktı,<br />

hikmeti nedir?" diye sorduğunda, o da; "Keseyi senden aldığımda, içindekileri saymamıştım.<br />

Sana verirken, kesenin üstündeki yazıyı görünce saydım. Eksik geldiğini görünce, yirmi beş<br />

altın koyarak yüze tamamladım. Bu yirmi beş altını kaybettiğimi zannetmiştim" dedi. Bunları<br />

işiten Kâdı Hasan'ın gözleri yaşardı ve böyle insanların yeryüzünde olmasından dolayıAllahü<br />

teâlâya şükretti.<br />

1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.8, s.301<br />

2) Bustân; s.164<br />

3) Neyl-ül-İbtihâc; s.255<br />

4) El-A'lâm; c.5, s.327<br />

5) Ta'rif-ül-Halef; c.1, s.110, 113<br />

6) İslâm Âlimleri <strong>Ansiklopedisi</strong>; c.11, s.63<br />

ŞERÎFZÂDE MEHMED EFENDİ;<br />

On yedinci asır müderrislerinden ve velî. 1553 (H.960) yılında Eğridir'de doğdu. 1630<br />

(H.1040) da vefât etti.<br />

Babası Kâdı Şerîfî Efendi, dedesi ise büyük âlim Şeyh Burhâneddîn Efendidir. Soyu ve<br />

nesebi Resûlullah efendimizin torunlarından hazret-i Hasan'a ulaşır. Küçük yaştan îtibâren<br />

ilimde yüksek olan dede ve babasından dersler aldı. Okul çağına geldiğinde mürşit ve<br />

hocasından feyz alacak, okuduğunu anlayacak duruma ulaştı. SonraŞeyhülislâm Zekeriyyâ<br />

Efendinin derslerine katıldı. Zâhir ve bâtın ilimlerinde ilerledi. Ondan icâzet, diploma<br />

aldıktan sonra 1582 yılında günlük yirmi beş akçe ile Edirne Medresesi müderrisi oldu.<br />

1599'da Gazanferağa Medresesi müderrisliğine getirildi. Sonra sırasıyla Üsküdar, Vâlide

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!