22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kavuşturdu. Fevâid-ül-Füâd ve Zâd-ül-Ebrâr isimli çok kıymetli kitapların sâhibi olan<br />

Celâleddîn-i Hindî bunun talebelerindendir. Her tarafta tanınıp meşhûr oldu. Zühd, verâ,<br />

takvâ, tecrid ve uzlet sâhibi idi. Haramlardan, şüphelilerden son derece sakınır, dünyâya zerre<br />

kadar meyletmezdi. İnsanlardan ayrı, kendi hâlinde bulunurdu. Her ân ibâdet ve tâat ile<br />

meşgûldü. Öyle ki, sanki bambaşka bir âlemde, bambaşka hâller içinde yaşıyordu.<br />

Menkıbeleri, kerâmetleri çok, fazîletleri sayısızdır.<br />

Rivâyet edilir ki, her kimin mühim bir işi, derdi, sıkıntısı, müşkili bulunduğunda, abdest alıp,<br />

Hâce Şemseddîn’in mübârek ismini yüz bin defâ okusa, bunu yapmak zor geliyorsa, bir<br />

miktar kimse toplanıp, bölüşerek okusalar ve yüz bine tamamlasalar, Allahü teâlâ, Şemseddîn<br />

Pâni-pütî’nin mübârek ismi hürmetine, o kimsenin sıkıntısını, ihtiyâcını giderir. Şu kadar var<br />

ki, bunu yapanların Ehl-i sünnet îtikâdında olup, haramlardan sakınmaları ve bunu abdestli<br />

olarak, sıdk ve ihlâs ile okumaları şarttır. Hâce Şemseddîn çok mal ve servete kavuştu ise de,<br />

bunların hiçbirine meyletmedi. Her ân gönlü Allahü teâlâ ile berâberdi.<br />

Bir gün, yanında bulunan atını duâ ederek salıverdi. At oradan süratle uzaklaştı. Bu sırada,<br />

Şemseddîn Pâni-pütî’nin bulunduğu yere uzak bir yerde, dul bir kadın ve bir de kızı vardı. O<br />

kadıncağız kızını evlendirecekti. Fakat hiçbir hazırlıkları, malları ve paraları da yoktu.<br />

Şemseddîn Pâni-pütî, Allahü teâlânın izni ile onların bu hâline vâkıf olup, atını bunun için<br />

göndermiş ve bunun için duâ etmişti. O duâ bereketi ile, o at gelip, o dul kadının yanında<br />

durdu. Kadın bu hâle bir mânâ veremeyip hayretle bakarken, gâibden bir sesin kendisine; “Ey<br />

ihtiyar hanım! Bu atı sat! Kızının masraflarına ihtiyaçlarına harca!” dediğini duydu. Kadın<br />

bildirileni yaptı. Böylece rahatlamış, büyük bir sıkıntıdan kurtulmuş oldu. Hâce Şemseddîn<br />

kalan malını da bu şekilde Allah rızâsı için dağıtıp, kendisi Pâni-püt şehrine geldi; orada<br />

talebelerine ders okutmakla meşgûl oldu.<br />

Şems-ül-evliyâ hazretleri bir gün, şehrin ileri gelenlerinin de bulunduğu bir meclisde<br />

oturuyordu. Kendisinin seyyid olduğunu iddiâ eden bir kimse de orada idi. Bu kimse<br />

Şems-ül-evliyâ’ya; “Sizin seyyid olduğunuz nereden belli? Bunu nasıl isbât edersiniz?” dedi.<br />

Bu münâsebetsiz suâle üzülen Şems-ül-evliyâ; “Babamdan ve dedelerimden duyduğum gibi,<br />

bunu isbât eden şecere de yanımda saklıdır.” dedi. O kimse daha da ileri giderek; “Bu tam bir<br />

isbât değil. Daha katî bir şey göstermeniz lâzım.” dedi. Şemseddîn hazretleri buna daha çok<br />

üzüldü. Celâllendi, Hâşimî damarı harekete geldi ve; “Gerçi bu isbât şekli şimdiye kadar<br />

tatbik edilmiş değil ama, şimdi bundan daha katî bir yol kalmadı. Mecbûren, “Seyyidlerin kılı<br />

ateşte yanmaz.” kâidesini göstereceğiz. Hemen büyük bir tandır hazırlasınlar. Mâdem sen de<br />

seyyid olduğunu söylüyorsun, birlikte o tandıra gireriz.” buyurdu. O kimse daha önce<br />

cüretkâr sözler söylediği için, şimdi bu sözlere îtirâz edemedi yakınında bulunan büyük bir<br />

tandır yakılıp, kızdırıldı. Şems-ül-evliyâ, hiç çekinmeden o kızgın tandıra girdi. Fakat, o girer<br />

girmez, Allahü teâlânın izni ile tandırın sıcaklığı geçti. Elbisesinden bir iplik bile yanmadı.<br />

Tandırın içinde gaybdan bir pınar peydâ oldu. Şemseddîn, o pınardan abdest aldı. İki rekat<br />

namaz kıldı. Sonra dışarıda bekleyen o kimseye seslenip; “Ey Seyyid(!) kardeşim. Niçin<br />

tandıra girmiyorsun. Beklemen çok uzadı.” dedi. O kimse, mahcûbiyetinden biraz daha<br />

ilerledi, ateşi gördü. Pek yakıcı ve korkunç idi. Kalbine dokundu, yüzünün rengi değişti.<br />

Buna rağmen iki adım daha atıp, tandırın başına geldi. Yükselen alev, pardesüsünün eteğini<br />

tutuşturunca, feryâd etmeye başladı. Sonra, Şems-ül-evliyâ hazretleri tandırdan çıkıp, o<br />

kimsenin tutuşan pardesüsünü söndürdü. Bu hâdiseyi başından beri tâkib edenler, hayretler<br />

içerisinde kaldılar. O zâtın seyyid olmadığı, yalancı birisi olduğu anlaşılmış oldu. Orada<br />

bulunanların, Şems-ül-evliyâ hazretlerine olan muhabbetleri, böylece daha çok arttı.<br />

Hâce Şemseddîn Türk’e, hocası Alâüddîn Sâbir hazretleri senelerce önce; “Şems-ül-evliyâ<br />

(Evliyânın güneşi)” lakabını vermişti. Buradaki harflerin sayılarının toplamı, Ebced hesâbına<br />

göre 736 etmekte, bu ise, o büyük zâtın hicrî vefât senesine karşılık gelmektedir. Hâce<br />

Alâüddîn hazretlerinin bu ismi vermesinin bir kerâmet ve Hâce Şemseddîn’in, evliyânın<br />

güneşi olmasının, Allahü teâlâ tarafından kabûl edilmesine bu uygunluğun bir işâret

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!