22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

2) Eshâb-ı Kirâm (Müslümanların İki Gözbebeği Bölümü); (6. Baskı) s.168<br />

3) Fâideli Bilgiler; (6. Baskı) s.337<br />

4) Rehber <strong>Ansiklopedisi</strong>; c.16, s.36<br />

5) Hüccetullah-il-Bâliga; İstanbul, 1317<br />

6) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.4, s.292<br />

7) El-A’lâm; c.1, s.149<br />

8) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.177<br />

9) Îzâh-ül-Meknûn; c.2, s.212, 248, 485<br />

10) Philosophy of Shah Waliullah (Dr. A.J. Halepota), Sind Sagar Academî, Lahor (Pakistan)<br />

11) Makâmât-ı Mazhariyye (Abdullah Müceddîdî); İstanbul 1986, s.39<br />

12) İslâm Âlimleri <strong>Ansiklopedisi</strong>; c.17, s.236<br />

13) El-Kavl-ül-Celî<br />

ŞÂHÎ MÛYTÂB;<br />

Hindistan'da Bedâyûn şehrinde yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi, Şeyh Şâhî Mûytâb<br />

Bedâyûnî'dir. Kaynak eserlerde doğum ve vefât târihlerine rastlanamayan Şâhî hazretleri, on<br />

ikinci asrın sonları ile on üçüncü asrın başlarında yaşamıştır. KâdıHamîdüddîn Nâgûrî'nin<br />

derslerinde yetişti. Kâdı Nâgûrî buna; "Şâhî rûşen-zamîr (Gönlü aydınlık)" derdi. Onu mezun<br />

edip, zamânın büyük âlimlerinden Mahmûd Mu'îndüz'ün sohbetlerine gönderdi. Oraya giden<br />

biriyle haber gönderip; "Bizim Şâhî'ye hırka verip kendisini mezûn etmemiz uygun olmuş<br />

mu? diye sordu. Bu soruya karşılık o da; "Biz, sizin yaptığınız her şeyi beğeniriz" diye cevap<br />

verdi. Şeyh Şâhî, ilim öğrenmekteki aşk ve gayreti ile kısa zamanda yetişip, büyük<br />

âlimlerden, zamânında bulunan evliyânın önde gelenlerinden oldu. Etrafında toplanan<br />

talebelere ders okutmaya başladı. Herbiri ilim âşığı olan talebelerini çok sever, onlara ve<br />

herkese şefkat ve merhamet gösterirdi. Bir defâsında talebeleri dışarıda güneş altında<br />

bekliyorlardı. Beklemeleri uzun sürünce, terlemeye ve terleri toprağa damlamaya başladı. Bu<br />

hâli farkeden Hâce Şâhî, hacâmatçıyı(kan alan kimseyi) çağırmalarını istedi. "Onu ne<br />

yapacaksınız?" diye suâl edildiğinde; "Talebelerimden akan ter kadar benden kan almasını<br />

istiyeceğim" buyurdu.<br />

Birgün talebeleri ile birlikte bir yere gittiler. Gittikleri yerde talebeler, yemek olarak pirinç ve<br />

süt pişirdiler. Yemek hazırlanıp önüne getirildiği zaman Hâce Şâhî yemeğe nazar etti (baktı)<br />

ve; "Bu yemekte hıyânet kokusu vardır, biz bundan yiyemeyiz" buyurdu. Talebelerin hepsi<br />

hayret edip; "Bizden hiç birimiz hıyânet etmemiştir." dediler. Pirinç ve sütü pişiren iki kişi<br />

hazret-i Hâce'nin huzûruna geldiler, dediler ki: "Efendim! Sütü pişirirken süt köpürmüştü,<br />

taşacaktı. Mecbûr kalıp, taşmaması için sütten bir miktar alıp içtik, şimdi ise bu kabahatimize<br />

pişmân olduk. Özür dileriz." Hâce Şâhî, "Yemek, dostlarımızın (talebelerimizin) önüne<br />

gelmeden, o yemekten yiyen hıyânet etmiş olur. Fakat, mâdem ki siz özür diliyorsunuz,<br />

pişmân oluyorsunuz, öyleyse affettim." buyurdu.<br />

HâceŞâhî, gâyet mütevâzî, alçak gönüllü idi. Kendisini bir şey yapmaktan âciz, zavallı<br />

görürdü. Şöyle anlatılır: Nizâmüddîn Ebü'l-Müeyyed'in bir rahatsızlığı vardı. Hâce Şâhî'ye<br />

gelerek kendisine himmet etmesi, derdine çâre bulması için yalvardı. O da özür dileyip; "Siz<br />

bizim büyüğümüzsünüz. Biz nasıl olur da size himmet edebiliriz?" buyurdu. Nizâmüddîn;<br />

"Elbette bize duâ ve himmet etmeniz lâzımdır" diye ısrâr edince, Hâce Şâhî duâ etti ve<br />

Allahü teâlânın izni ile Nizâmüddîn'in rahatsızlığı geçip, sıhhatine kavuştu.<br />

1) Ahbâr-ul-Ahyâr; s.55<br />

2) İslâm Âlimleri<strong>Ansiklopedisi</strong>; c.9, s.270

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!