22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

parça yapıp, hepsini bana yedirdi. Ekmek gibi bir şeydi. Fakat rengi ve tadı ekmeğe<br />

benzemiyordu. O zât birşey söylemeden gitti. Biraz ileride kayboldu. Müşkillerimi ondan<br />

sormadığıma üzüldüm. O gece aynı zâtı rüyâda gördüm. Soracaklarımı sordum ve cevaplarını<br />

aldım.<br />

Şeyh Abdüsselâm, bir sohbet meclisinde bulunuyordu. Şehrin ve civârın ileri gelenleri de<br />

oradaydı. Mirzâ Muhammed Sâkin de onun yakınında oturmuş biriyle konuşuyordu. Bir ara;<br />

"Bugün hakîkî bir evliyâ yoktur." dedi. Şeyh Abdüsselâm bunu duydu ve; "Ne dedin?"<br />

buyurdu. "Hiç." dedi. "İnkâra lüzûm yok, söylediğini bir daha söyle." buyurdu. Mirzâ ister<br />

istemez tekrar söyledi. Şeyh buyurdu ki: "Bu sözden tövbe et! Sakın bundan sonra da<br />

kalbinden böyle bir şey geçirme! Zîrâ âlemin ayakta durması evliyâ iledir. Onlar olmazsa,<br />

bütün dünyâ altüst olur." Mirzâ; "Şeyh Abdüsselâm doğru söylüyor. Bu fakîr bunu inkâr<br />

etmiyorum. Lâkin görünüşe göre, böyle birisi yoktur." dedi. Şeyh Abdüsselâm sükût etti.<br />

Mirzâ o anda yere düştü ve yuvarlanmaya başladı. Oradakiler Mirzâ'yı kaldırıp götürdüler.<br />

Sabah erken Mirzâ tövbe ve tam bir muhabbet ile Şeyh'in huzûruna geldi ve özür diledi. Şeyh<br />

Abdüsselâm, ona şefkatle muâmele etti ve buyurdu ki: "Rahat ol, bundan sonra evliyâ için<br />

uygunsuz söz, sakın söyleme! Eğer dalgınlıkla ağzından çıkarsa, istiğfâr et ve evliyâdan<br />

yardım iste!"<br />

Şeyh Abdüsselâm, zamânındaki evliyânın yükseklerindendi. Hânekâhı dert ve ihtiyaç<br />

sâhiplerinin sığınağı idi. Kapısına gelen muhtaçların işleri görülür, hastalar şifâ, dertliler<br />

derman bulurdu.Ahlâk-ı Muhammedî ile ahlâklanmış, ilim, hilm ve hayâ gibi üstün sıfatlarda<br />

hazret-i Osman'a benzemişti. Cömertlikte engin bir deniz gibiydi. Tasavvufta Çeştiyye<br />

yüksek yoluna mensûbdu.<br />

Nakledilir ki; Şeyh'in hânekâhı için bir kuyu kazılmıştı. Su tuzlu çıktı. İnsanlar şikâyette<br />

bulundular. O sırada birisi Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Üşî hazretlerinin dergâhından<br />

teberrüken birkaç kuru ekmek getirmişti. Hazret-i Hâce onları parça parça etti ve kuyuya<br />

bıraktı. Sonra da buyurdu ki: "Mâdem ki insanlar tatlı su istiyorlar, Allahü teâlâ bu<br />

ekmeklerin bereketiyle tuzlu suyu tatlı yapar. Gerçekten su tatlı ve soğuk oldu. Uzun müddet<br />

yaz mevsiminde şehrin büyük kısmı o kuyudan su alıp içtiler.<br />

Diğer evliyâ zâtlar gibi Şâh-ı A'lâ'nın da sohbetinde bulunmak için can atanlar, bunun için<br />

uzak yerlerden kalkıp gelenler çok olurdu. Gelenlerin çoğu onun velî bir zât olduğunu<br />

bilirler, istifâde etmek arzu ve niyetiyle gelirlerdi. Gelenler arasında az da olsa o zâtın<br />

büyüklüğünü inkâr etmediği hâlde bir kerâmetine şâhid olmak arzusunda olanlar da<br />

bulunurdu.<br />

Yine bir grup kimse onun ziyâretine geliyorlardı. Bunlardan her biri, akıllarından birşey<br />

tutup; "Bana şunu ikrâm etsin. Bana da şunu versin" diye kalblerinden geçirdiler. Birbirlerine<br />

de söylediler. Fakat bunların tuttukları şeylerin hepsi mevcût olan, bulunan şeylerdi. Gelenler<br />

arasında îtikâdı bozuk bir kimse vardı ki, o; "Arkadaşlar, hep olacak şeyler tuttunuz. Ben ise<br />

isterim ki, eğer o hakîkaten evliyâ bir zât ise, bana Hindistan'da bulunmayan bir kavun<br />

versin. Şimdi mevsimi değildir, yakın muhitte de bulunmaz. Ama bakalım verebilecek mi?"<br />

dedi. Arkadaşları, böyle yapmaması için onu ikâz ettiler ise de o hiç aldırmadı.<br />

Nihâyet Şeyhin huzûruna vardılar. Buyurun, oturun denip yer gösterildi. Oturdular. Şâh-ı<br />

A'lâ, gelenlerin hepsine niyet ettikleri şeyleri ikrâm etti. Sıra bozuk îtikâdlı kimseye<br />

geldiğinde, ona da; "Oğul, sen burada bulunmayan birşey istedin. Ama üzülme az sonra<br />

inşâallah o da gelir" buyurdu.<br />

Bu sırada Şâh-ı A'lâ'nın talebelerinden biri, bir iş için uzak bir yere gitmişti ve oradan<br />

dönüyordu. Dönerken, vakti geçtiği hâlde hocasına câzip bir hediye olsun diye kavun satın<br />

alıp getirmişti. O talebe, hocasının huzûruna girdi ve getirdiği kavunu hocasına arzetti. O da<br />

kavunu, bozuk îtikâdlı kimseye verdi. Bir müddet sohbetten sonra gitmek için izin istediler.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!