22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

üyüklüğünü anlıyordu. Bir ara Şa'bân-ı Velî’nin mübârek başını câminin kubbesi<br />

yüksekliğinde gördü. Hemen varıp, Şa'bân-ı Velî’nin dizinin dibine oturdu ve elini öpmeğe<br />

başladı. Talebelerden biri yavaşca; “Bu adam ne yapıyor? Durup dururken hocamızın elini<br />

öpüyor.” deyince, yanındaki kalb gözü açılmış olan talebe de; “Eğer hocamızın mübârek<br />

başının Arş-ı âlâya değdiğini görse, zevkten helâk olurdu.” dedi.<br />

Şa'bân-ı Velî, zaman zaman şehrin kenârında bulunan bir ulu çınar ağacının yanına gider,<br />

ağacın kovuğu içine oturarak Allahü teâlâyı zikreder, mahlûkları hakkında tefekkür ederdi.<br />

Bir gün, böyle ağacın kovuğunda tefekkür edip otururken, bâzı kimseler gelip Şa'bân-ı<br />

Velî’yi çağırdılar. Tefekkür etmeyi bırakıp gelenlerle berâber şehre giderken, arkalarında bir<br />

gürültü koptu. Geriye döndüklerinde, koca çınar ağacının da peşlerinden geldiğini gördüler.<br />

Bunun üzerine Şa'bân-ı Velî; “Ey yaşlı çınar! Daha gelme, yerinde kal!” buyurunca, köklerini<br />

sürükleyerek gelen ağaç, olduğu yerde kaldı.<br />

Ömer Füâdî isminde bir sevdiği anlattı: Teyzemin başı çok ağrıyordu. Bu baş ağrısı için<br />

gitmedik doktor, içmedik ilâç bırakmadık. Kimden ne ilâç duyarsak onu deniyorduk. Fakat<br />

netice hiç değişmiyordu. Bir gün Şa'bân-ı Velî’ye gittik, durumu anlattıktan sonra duâ<br />

istedik. “Kur’ân-ı kerîmin her harfinde bin derde bin devâ vardır. Ondan şifâ aramayan şifâya<br />

kavuşamaz.” buyurdu ve bir Fâtiha-i şerîfe okudu. Oradan ayrıldık, eve gelirken teyzeme<br />

ağrısını sorduğumda; “Elhamdülillah hiçbir ağrı ve sızı kalmadı.” diyerek Şa'bân-ı Velî’ye<br />

duâ etti.<br />

Şa'bân-ı Velî, 1568 (H.976) senesinde hastalandı. Hastalığının son günlerinde talebelerini<br />

başına toplayarak, ayrı ayrı nasîhatlerde bulundu. Herbiriyle vedâlaştı. Helâllaştı. Son<br />

nefesinde Kelime-i şehâdet getirerek vefât eyledi. Kastamonu’nun Hisaraltı civarındaki<br />

türbesine defnedildi. Vefâtı için şu mısrayı târih düşürdüler:<br />

“Eyledi Şa'bân Efendi azm-ı dildâr-ı can!”<br />

Türbesindeki kitâbede de şu beyt yazılıdır:<br />

“Sarıl gel, dâmeni ihsânına sen Şeyh Şa'bân’ın,<br />

Harâbından geçip ma’mûr-u-âbâd olmak istersen.”<br />

DERDİME ÇÂRE<br />

Şa'bân-ı Velî, bir sene kendine âit bir odada halvete girerek, günlerce dışarı çıkmadı. İçerde<br />

nefsini terbiye etmek, yüksek dereceler katetmek için uğraştı. O sıralarda hac mevsimiydi.<br />

Kastamonulu bir kimse, hac vazifesini yapmak için Kâbe-i muazzamaya gitmişti. Orada<br />

hastalandı. Kendisine yardım edecek bir yakını yoktu. Berâber geldiği kimseler, Mekke’den<br />

ayrılıp memleketlerinin yolunu tuttuğu hâlde, bu kimse iyileşip yola çıkamamıştı. Memleket<br />

hasretiyle yanıp yakıldığı ve gözyaşlarıyla ağladığı bir gün, yanına bir zât geldi. “Ey hacı<br />

efendi! Ağlamanızın sebebi nedir?” diye sordu. O da durumunu anlatınca, dedi ki: “Kâbe’nin<br />

Hanefî mihrâbı yakınında beş vakit namazını kılıp, kaybolan bir zât vardır. Oraya git, kim<br />

olduğunu araştır. Bulduğun zaman ellerine yapış ve sıkıntını anlat. O kendisini gizlerse de,<br />

sen ısrarla; “Derdime çâre!..” de. O hacı; “Peki” diyerek, Hanefî mihrâbına gitti. Namaz<br />

arasında dikkatle gelenleri kontrol ediyordu. Bir ara kendi memleketinden tanıdığı Şa'bân-ı<br />

Velî hazretlerini de orada gördü. Namazdan sonra yanına varırım, diyerek, namazını olduğu<br />

yerde tamamladı. Fakat namazdan sonra ne kadar aradıysa da Şa'bân-ı Velî’yi göremedi.<br />

Bana bildirilen herhâlde budur diyerek, sonraki namaz vaktini bekledi. Ezanlar okunduğu<br />

sırada, yine aynı yerde Şa'bân-ı Velî’yi görünce, yanına sokuldu ve ellerine sarılıp öptü.<br />

Sonra bir nefeste derdini anlattı ve; “Beni memleketime götürmek Allahü teâlânın izniyle<br />

sizce mümkündür. Derdime çâre...” diye yalvardı. Şa'bân-ı Velî; “Mümkündür. Fakat<br />

sırrımızı açığa çıkarmanızdan korkarız.” buyurdu. Hacı da sır saklayacağını bildirince,<br />

Şa'bân-ı Velî, namazdan sonra kimsenin bulunmadığı yerde görüşerek; gözlerini yummasını

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!