22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

gidecek hacıların yolu üzerine defnedilmesini, 2- Sünbül Sinân’ın İstanbul’a gidip,<br />

Kocamustafapaşa’daki dergâhında talebelere ders vermeye başlamasını, 3- Sünbül Sinân’ın,<br />

kızı Safiye Hâtun ile evlenmesini istiyordu. Sünbül Sinân Hac vazifesini tamamladıktan<br />

sonra, bu vasiyeti yerine getirmek üzere İstanbul’a hareket etti.<br />

Daha önce giden hacılar tarafından, Çelebi Halîfe’nin vefât ettiği ve Sünbül Sinân Efendiyi<br />

yerine halîfe bıraktığı haberi İstanbul’a gitmişti. İstanbullular, Sünbül Sinân’ı büyük bir<br />

kalabalık hâlinde karşıladılar. Kocamustafapaşa’daki dergâhta bulunan talebeler de, yeni<br />

hocaları Sünbül Sinân hazretlerine büyük bir hürmetle bağlandılar. Sünbül Sinân, burada,<br />

talebelerini yetiştirmek için elinden gelen bütün gayretini gösterdi. Onların, nefslerini terbiye<br />

etmek ve tasavvufta üstün derecelere vâsıl olmaları için çok çalıştı. Bu şekilde binlerce talebe<br />

yetiştirdi. Talebeyi yetiştirmekte çok dikkat ve îtinâ gösterirdi. Huzûruna gelip de istiyeni boş<br />

göndermezdi. Talebelerinin içinde Merkez Efendiyi çok severdi. Onu, teveccühleri ile<br />

yetiştirip, olgunlaştırdı. Ona kızını vererek, kendisine dâmâd eyledi. Allahü teâlânın emir ve<br />

yasaklarını, otuz yedi yıl İstanbullulara duyurdu. Pâdişâhlar dahi Sünbül Sinân hazretlerinin<br />

huzûruna gelir, onun feyz ve bereketlerinden istifâdeye çalışırlardı. Sünbül Sinân, Cumâ<br />

günü ve kıymetli gecelerde, İstanbul’un büyük câmilerinde vâz ve nasîhatlerde bulunurdu.<br />

Şeyh Yâkûb anlattı: “Sünbül Efendi, talebelerin mücâhededeki yâni nefsin istemediklerini<br />

yapmadaki tenbelliğini görünce; “Biz on sekiz yıl sırtımızı yere koymadık ve bir yere de<br />

dayamadık. Tehiyyata oturduğumuz gibi oturarak uyurduk.” buyurdu.<br />

Habîb Kâsımoğlu Ali; “Şeyh Sünbül Efendi, zamânımızın Cüneyd’idir. Onun zamânına<br />

erişmemiz, bizim için büyük bir nîmettir” derdi.<br />

Osmanlı İmparatorluğunun en büyük şeyhülislâmlarından Ahmed ibni Kemâlpaşa, Sünbül<br />

Sinân’a büyük bir hürmet gösterir, geldiği zaman, kendisini en üst tarafa oturturdu.<br />

Muhammed Çelebi isminde bir talebesi anlattı: “Sünbülî tarîkatının şeyhi olan Sünbül Sinân<br />

hazretlerine talebe olmuştum. Dergâhında bulunuyor, onun hizmetiyle şerefleniyordum. Bir<br />

gün kendisinden izin alarak Gelibolu'ya gitmiştim. Orada bir haram işleme durumu ile karşı<br />

karşıya kalmıştım, nefsim harama meyletti. Tam onu işlemek üzere idim ki, yanımda hocam<br />

Sünbül Sinân’ı gördüm. Onu görür görmez, utancımdan kıpkırmızı oldum. Ne yapacağımı<br />

şaşırmış bir hâlde haramdan uzaklaştım. Bir gemiye binerek İstanbul’a geldim. Hemen<br />

dergâha koştum. Hocam Sünbül Sinân ile kapıda karşılaştım. Beni görünce; “Ey Çelebi! Sen<br />

mürşid-i kâmili ne zannedersin? O, talebesini gözetmez ise, şeytan ve nefs, onu hevâsına<br />

uydurup helâk eder, çabucak tövbe-i nasûh eyle. Bir daha da böyle işleri yapmaya kalkma."<br />

buyurdu. Bundan böyle nerede bir haram ile karşılaşsam, hemen hocam hatırıma gelir, onun<br />

himmeti bereketi ile haramlar gözüme çok kötü hâlde görünürdü.”<br />

Osmanlı Pâdişâhı Yavuz Sultan Selim Hân, Şâh İsmâil’i Çaldıran’da mağlûb ettikten sonra,<br />

Mısır’ı fethetmek üzere yola çıktı. Şam’a geldiğinde, Mısır’ın fethinin kendisine nasîb olup<br />

olamıyacağı düşüncesi zihnini kurcalıyordu. Bunu çok sevdiği Hasan Can’a anlattıktan sonra;<br />

“Bizi bu hususta ferahlatacak, Allahü teâlânın dostlarından bir velî varsa, ona niyetimizi<br />

anlatalım. Aceb ne buyuracaktır, merâk eder dururum.” buyurdu. Hasan Can da; “Devletlü<br />

Sultânım! Emevî Câmiinin bir köşesinde, sabah akşam Allahü teâlâyı zikreden bir derviş var.<br />

Belki sizin meselenizi halleder.” dedi. Bunun üzerine Sultan Selim Hân, sabahın erken<br />

saatlerinde câmiye gitti. Târif edilen bu zâtı, Allahü teâlâyı zikreder buldu. Yanına varıp<br />

selâm verdi. Selim Hân daha bir şey sormadan; “Ey muzaffer Sultan! İnşâallahü teâlâ,<br />

cenâb-ı Hak Mısır’ın fethini sana müyesser edecektir. Allahü teâlânın bütün sevdikleri<br />

seninle berâberdir. Allahü teâlâ muînin, yardımcın olsun. Mısır’ın fethinden sonra İstanbul’a<br />

döndüğünde, oradaki Sünbül Sinân'dan gâfil olma sakın!” dedi. Yavuz Sultan Selim Hân, bu<br />

müjdeye ziyâdesiyle memnun oldu. Şükür secdesine kapandı.<br />

Sünbül Sinân hazretleri, 1529 (H.936) senesinde Allahü teâlânın izni ile vefâtının

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!