22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

insanları aydınlatırdı. Nasîhatlerinde Ehl-i sünnet îtikâdını anlatır, bozuk fırkaların<br />

inanışlarını îzâh ederdi. İnsanların, dalâlet ve sapıklık yollarına düşmemeleri, Cehennem'de<br />

yanmamaları için çok gayret sarfederdi.<br />

Bid'at fırkasına mensup bâzı âlimler, aralarında ittifak ederek, Behâeddîn Veled'i, sultâna<br />

şikâyet ettiler. Sonra; "Sultânımız! Muhammed Behâeddîn Veled, size zâlimdir, âlimlerinize<br />

de câhildir diyor. Halkın büyük bir kısmı onun etrâfında toplandı. Vakitlerinin çoğunu onunla<br />

geçiriyorlar. Bir gün sizi tamâmiyle bırakıp, ona tâbi olacakları muhakkaktır. Eğer böyle bir<br />

şey olursa, sizin saltanatınıza ziyân gelir. Bu bizim için yüz karasıdır. Biz, size gördüğümüzü<br />

söylüyoruz. Vazifemiz sizi uyarmaktır, gerisini siz bilirsiniz." dediler. Bunları işiten sultan<br />

çok üzüldü. Çünkü Sultân-ül-ulemâ'ya ziyâdesiyle muhabbeti vardı. Fakat bu âlimlerin<br />

söyledikleri de yabana atılır şeyler değildi. Bu işin tahkîki için yakınlarından bir kimseyi<br />

Sultân-ül-ulemâ'ya göndererek; "Bütün beldelerde olan hâdiseler sizce keşfolunmakta, bütün<br />

memleketlerdekiler de tasarruflarınız altındadır. Ülkemizde bir pâdişâh var iken, ikincisinin<br />

de hükümet kurması uygun değildir. Neticede, bendenizi bir memlekete tâyin buyurursanız<br />

memnun oluruz" gibi sitemli ve uygun olmayan sözler sarfetti. Bunları Sultân-ül-ulemâ'ya<br />

söylediklerinde, buyurdu ki: "Hasedcilerin zulümlerinden hicret etmek dedelerimizin<br />

sünnetleridir. İş böyle olunca, biz de sefer eder, başka ülkelere gideriz. Buradan ayrılınca, bu<br />

memleketin başına felâketler gelir, bu ülkeyi dinsiz Tatarlar (Hülâgü'nün ordusu) istilâ<br />

ederler." buyurdu. Akrabâ ve talebelerine sefer hazırlıklarına başlamalarını söyledikten sonra,<br />

sultânın adamlarına dönerek; "Sultâna gidip bizden selâm söyleyiniz. Ona; "Biz fânî<br />

dünyânın şöhretlerine tâlip değiliz. Dünyâ sultanlığında, tâcında da gözümüz yoktur. O, bu<br />

dünyâdaki saltanatına devâm etsin." deyiniz." buyurdu.<br />

Haber etrâfa çabucak yayıldı. Behâeddîn Veled hazretlerinin hicretini işiten herkes, malını<br />

mülkünü toplayıp, bu memleketten ayrılmaya, Behâeddîn Veled ile berâber gitmeye karar<br />

verdi. Bütün olup bitenleri yakından takib eden sultan, çok üzüldü. Sultân-ül-ulemâ'ya<br />

şefâatçılar göndererek af diledi. Kararından vazgeçmesini istirhâm etti. Sultân-ül-ulemâ<br />

hazretleri, pâdişâhın teklifini reddetti. Fitne çıkarmadan, halkı galeyâna getirmeden şehirden<br />

ayrılmak istiyordu. Bunun için de, Cuma günü Belhlilerin bir câmide toplanmalarını arzu etti.<br />

Herkes o gün câmide toplanıp, mahşerî bir kalabalık hâlini aldı. Behâeddîn Veled, onlara<br />

nasîhat etti, tesellide bulundu ve onlarla vedâlaştı, helâlleşti. Orada bulunanlar çok ağladılar.<br />

Sultân-ül-ulemâ, oradan yakın akrabâları ve talebeleriyle birlikte ayrıldı.<br />

Nişâbûr'a geldiklerinde onlarıFerîdüddîn-iAttâr hazretleri karşıladı. İzzet ve ikrâmlarda<br />

bulundu. O sırada beş yaşlarında bulunan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Nişâbûr'da bir rüyâ<br />

gördü. Rüyâsında nur yüzlü bir ihtiyâr, kendisine, altı dallı bir gül verdi. Rüyâsını babasına<br />

anlattığında, Sultân-ül-ulemâ şöyle tâbir etti: "Altı tâne dalı olan gül, senin altı cildlik bir<br />

kitap yazacağına işârettir." Orada bulunan Ferîdüddîn-i Attâr da; "Altı dallı güle kavuşuncaya<br />

kadar bu kitap ile meşgûl olursunuz." diyerek, Mantık-ut-Tayr isimli kitabı Mevlânâ'ya<br />

hediye etti. Meğer rüyâda görülen ve kendisine gül veren kimse Ferîdüddîn hazretleri imiş.<br />

Nişâbûr'dan ayrılıp Bağdât'a doğru yola çıktılar. Bağdât'a giderken, yol üzerindeki bütün<br />

şehirlerin sâkinleri onları çok iyi karşılayıp, evlerine götürerek çok ikrâm ve tâzimde<br />

bulundular. Bağdat'a yaklaştıkları zaman, kendilerine rastlayan bir cemâat; "Sizler<br />

kimlersiniz?Nereden gelip, nereye gidiyorsunuz?" diye suâl edince, Behâeddîn Veled;<br />

"Allah'dan geliyoruz, Allah'a gidiyoruz, Lâ havle velâ kuvvete illâ billah." cevâbını verdi. O<br />

cemâat, bu cevâbın muhabbeti ile hayretler içinde kaldılar. Bu haber, Şeyh Şihâbeddîn<br />

Sühreverdî hazretlerine bildirildi. O da; "Böyle bir zât, Behâeddîn Veled'den başkası<br />

olamaz." buyurdu. Bunun üzerine Sühreverdî hazretleri de, talebeleri ile birlikte onu<br />

karşılamaya çıktılar. Buluştukları zaman, Sühreverdî atından inip, Behâeddîn Veled'in<br />

ellerini öptü ve onları kendi hânesine dâvet etti. Behâeddîn Veled, maiyetinin kalabalık<br />

olduğunu söyleyerek, özür diledi ve Müstensıriyye Medresesine yerleşti.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!