22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

zamânın büyük âlimlerinden bir zât ve İbn-i Abdüsselâma mektup yazarken sultanın yanında<br />

bulunan âlimlerden bir kısmı da vardı. Onlar, Sultan Eşref'ten gelen mektubun muhtevâsını<br />

gâyet iyi biliyorlardı. Bu mektup gelince çok korktular ve İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın sultâna<br />

cevap vermekten âciz kalacağını zannettiler. Fakat İbn-i Abdüsselâm'ın derhal mektup<br />

yazdığını görünce, hepsinin önceki zanları tamâmen yok oldu. Yanında bulunan büyük âlim,<br />

İbn-i Abdüsselâm'ın bu cevâbını çok beğenip, bunun, Allahü teâlâ tarafından verilen ilâhî bir<br />

yardım olduğunu söyledi.<br />

Mektup sultâna okununca, Sultan Eşref çok kızdı. İbn-i Abdüsselâm'a muhâlif olan bid'at ehli<br />

kimseler, onun işinin bittiğine inanıyorlardı.Sultan, sarayında hocalık yapan ve İbn-i<br />

Abdüsselâm'ı çok seven Garez Halîl'i yanına çağırdı. Yazdığı mektubu ona vererek; "Bunu<br />

doğru İzzeddîn bin Abdüsselâm'a götüreceksin ve acele olarak cevâbını getireceksin." dedi.<br />

Garez Halîl, hemen İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın huzûruna gitti. Huzûrunda son derece sevgi<br />

ve edeble oturarak, sultânın elçisi olduğunu söyledi. Sonra; "Vallahi hakkınızda düşmanlık<br />

yapıyorlar. Sen, işin başında sultanla görüşmemen sebebiyle, kendi aleyhine, onların lehine iş<br />

yapmış oldun. Eğer sultan seni bir defâ görmüş olsaydı, bunlardan hiçbiri meydana gelmezdi.<br />

Çünkü, senin sultan yanında derecen ve kıymetin çok yüksektir. Sultan bana, senin yanına<br />

gelip, sana üç şartı olduğunu söylememi istedi. Birincisi; fetvâ vermeyeceksin, ikincisi; hiç<br />

kimse ile görüşmeyeceksin, üçüncüsü; evinden ayrılmayacaksın." dedi. Bunun üzerine<br />

İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Ey Garez! Bu şartlar, Allahü teâlânın bana olan nîmetleridir.<br />

Devamlı şükrü gerektirir. Fetvâlara gelince, ben de zâten onun ile uğraşmak istemiyordum.<br />

Ben inanıyorum ki, müftî, Cehennemin kenarındadır. Eğer Allahü teâlâ fetvâ vermeyi bana<br />

vâcib kılmamış olsaydı, bu iş ile aslâ meşgûl olmazdım. Şimdi ise artık mâzurum. Bu vücub<br />

benden düştü. Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. İnsanlarla görüşmemem ve evimden<br />

ayrılmamam husûsuna gelince, ben hâl-i hazırda evimde bulunuyorum. Ey Garez! Evimden<br />

ayrılmamam, kendimi Rabbime ibâdete vermem, benim için büyük bir saâdettir. Sa'îd o<br />

kimsedir ki; evinden ayrılmaz, orada günahlarından dolayı gözyaşı döker. Allahü teâlâya<br />

ibâdetle meşgûl olmam, Allahü teâlânın bana bir hediyesidir. Hak teâlâ bunu bana sultânın<br />

vâsıtası ile nasîb eyledi. Ancak o kızgın, ben ise sevinçli ve rahatım. Vallahi ey Garez! Eğer<br />

yanımda hediye edilecek bir elbise olmuş olsaydı, benim için müjde durumunda olan bu<br />

mektuba karşılık, sana o elbiseyi verirdim. Fakat şu seccâdeyi al, üzerinde namaz kılarsın"<br />

dedi. Garez Halîl de seccâdeyi kabûl edip öptü. Sonra vedâ edip oradan ayrıldı. Sultânın<br />

yanına gitti ve olanları ona anlattı. Sultan orada hazır bulunanlara; "Bana ne yapacağımı<br />

söyleyin. İbn-i Abdüsselâm, cezâyı nîmet gören bir zâttır. Onu kendi hâline bırakalım." dedi.<br />

Bu şekilde üç gün geçtikten sonra, Hanefî mezhebinin en büyük âlimi Allâme Cemâlüddîn<br />

Husayrî, bir merkebe binip talebeleriyle sultânın yanına gitti. Cemâlüddîn Husayrî, ilmiyle<br />

amel eden, mübârek bir zâttı. Sultan Eşref'e, Cemâlüddîn Husayrî'nin geldiği haber verilince,<br />

adamlarını gönderip onu surların içine aldılar. Sultânın sarayına kadar merkep üzerinde gitti.<br />

Sultan, Cemâlüddîn Husayrî'yi görünce, ayağa kalkıp ona doğru yürüdü. Ona çok iltifât<br />

ederek yanına oturttu. Ramazân-ı şerîf olduğundan,Cemâlüddîn Husayrî sultânın yanına<br />

girdiğinde iftar vaktiydi. Müezzin ezân okuyunca, hep birlikte cemâatle namaz kıldılar.<br />

Namazdan sonra orucunu açması için bardakla su getirdiler. O da bu suyu Husayrî<br />

hazretlerine uzattı. O; "Senin yiyecek ve içeceğin için buraya gelmedim." deyince, sultan;<br />

"Emriniz başım üstünedir." dedi. Cemâlüddîn Husayrî de sultana; "Seninle İzzeddîn bin<br />

Abdüsselâm arasında ne var? O, öyle bir kimsedir ki, eğer Hind memleketinde veya dünyânın<br />

en ücrâ bir köşesinde olsaydı, sultanın onun bereketinden hem kendisi, hem de memleketi<br />

istifâde ederdi. Ayrıca başka memleketlere karşı iftihâr etmesi için onu memleketine<br />

getirmesi gerekir." dedi.Bunun üzerine sultan; "Bende onun bizzat kendi eliyle yazdığı ve<br />

akîdesini anlatan kâğıtlar var. Sen de oku, onun hakkındaki kararını ver." deyince,<br />

Cemâlüddîn Husayrî, İbn-i Abdüsselâm'dan gelen veEhl-i sünnet îtikâdını anlatan yazıları<br />

sonuna kadar okudu ve; "Bu, müslümanların îtikâdı, sâlihlerin şiârı, müminlerin yakînidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!