22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

şöyle nakledilmiştir: "Şah Şücâ ordusuyla Esterâbâd’daki Kasr-ı Zerd’e gelip, bir müddet<br />

orada kalmıştı. Bu sırada Seyyid Şerîf Cürcânî, kendi eserini hükümdâra takdim etmek üzere<br />

bir asker elbisesi giyip, hazırlandı. Şah Şücâ ile iyi görüşen ve zamânın en meşhûr âlimi olan<br />

Sâdüddîn-i Teftâzânî'nin yanına giderek; "Ben garib bir kimseyim. Ok atmakta mehâretliyim.<br />

Sultan ile görüşmemi sağlamanızı ricâ ediyorum." dedi. Bunun üzerine Sâdüddîn-i Teftâzânî<br />

onu yanına alıp, sultânın otağına götürdü. Kapıda beklemesini söyleyip, içeri girdi. Onun<br />

hâlini sultâna anlattı. Sultan, Seyyid Şerîf Cürcânî’yi huzûruna çağırdı. "Ok atmakdaki<br />

mehâretini göster bakalım" dedi. Sultan böyle söyleyince, Seyyid Şerîf Cürcânî koynundan<br />

yazdığı kitabı çıkararak; "Benim oklarım ve mehâretim budur." diyerek, eserini sultâna verdi.<br />

Aynı zamanda ilim ehli olan Sultan Şah Şücâ, eseri alıp inceledi. Onun ilimde yüksek<br />

derecede bir âlim olduğunu görerek, çok tâzim ve hürmet gösterdi. Çok mikdarda para verip,<br />

elbise ve binek hayvanı hediye etti. Sultan Şah Şücâ, Kasr-ı Zerd’den Şîrâz’a dönerken,<br />

Seyyid Şerîf Cürcânî’yi de yanında götürdü. Onu Şîrâz’da yeni yaptırdığı Dâr-uş-şifâ<br />

Medresesine müderris tâyin etti. Seyyid Şerîf Cürcânî, bu medresede on sene müderrislik<br />

yaptı. Bir taraftan da kıymetli eserlerini yazdı. Zamânının en meşhûr âlimi olarak tanınıp<br />

sevildi.<br />

Tîmûr Hân, 1387 târihinde Şîrâz’ı fethedince, Seyyid Şerîf Cürcânî’ye çok hürmet gösterdi.<br />

Kapısına bir ok astırmak sûretiyle, emân alâmeti koydu. Onun evine sığınanlara da emân<br />

verdi. Tîmûr Hân’ın bir vezîri, Seyyid Şerîf Cürcânî’nin fazîletli büyük bir âlim olduğunu<br />

Tîmûr Hân’a anlatmıştı. Tîmûr Hân onunla karşılaşınca, kendisine bahsedilenden daha üstün<br />

bir âlim olduğunu görerek, hürmeti ve sevgisi arttı. İlminden istifâde etmek için, onu<br />

Semerkand’a dâvet etti. Bu dâvet üzerine Semerkand’a gitti. Tîmûr Hân, fethettiği; İran, Irak,<br />

Sûriye ve Anadolu gibi İslâm bölgelerinde bulunan zamânın seçkin âlimlerini Semerkand’a<br />

topladı. Başta Teftâzânî ve Seyyid Şerîf Cürcânî olmak üzere, çok değerli âlimler orada<br />

bulundu.<br />

Tîmûr Hânın âlimlere büyük sevgisi olduğundan, Sa’düddîn-i Teftâzânî ile Seyyid Şerîf<br />

Cürcânî’ye huzûrunda ilmî münâzaralar yaptırırdı. Tîmûr Hân, Seyyid Şerîf Cürcânî’yi daha<br />

çok sevdiği için, münâzaralardan sonra; "Kabûl edelim ki, ikisi de din ve mârifet bilgilerinde<br />

aynıdır. O zaman Seyyid’in nesebi üstündür. Çünkü Resûlullah’ın soyundandır." derdi.<br />

Seyyid Şerîf Cürcânî, on sekiz sene Semerkand’da kalıp, Tîmûr Hân’dan çok büyük alâka ve<br />

hürmet gördü. Semerkand’da kaldığı müddet içinde, medreselerde ders verip, yüzlerce<br />

kıymetli âlim yetiştirdi. Ayrıca çok değerli eserler yazdı. Tîmûr Hânın vefâtından sonra,<br />

Semerkand ve Mâverâünnehr’de çıkan karışıklıklar sebebiyle, Semerkand’dan ayrılıp,<br />

Şîrâz’a döndü. Vefâtına kadar Cürcân’da kalıp, ders vermek ve eserlerini yazmakla meşgûl<br />

oldu. Burada da, vefâtına kadar pekçok âlim yetiştirdi ve kıymetli eserler yazdı.<br />

Seyyid Şerîf Cürcânî, evliyâlık yolu bilgileri adı verilen tasavvuf ilmini, evliyânın<br />

büyüklerinden olan Alâüddîn-i Attâr hazretlerinden öğrendi. Semerkand’da Tîmûr Hân’ın<br />

medresesinde ders verdiği sırada, Alâüddîn-i Attâr’ın sohbetine devâm ederek, tasavvuf<br />

ilmini öğrenmeye başladı. Alâüddîn-i Attâr’ın sohbetlerinde bulunmak için, soğuk, şiddetli<br />

kış günlerinde dahî, seher vaktinde kalkıp onun medresesine gider, kapıda bekler, müsâade<br />

edilince içeri girerdi. Ona büyük bir sevgi ve derin bir muhabbetle bağlı idi. Alâüddîn-i Attâr<br />

hazretlerinin teveccühleri ile kısa zamanda kemâle gelip, olgunlaştı. Tasavvuf hâllerinde<br />

daha da ilerlemek için, hocasından bir sohbet arkadaşı istedi. Alâüddîn-i Attâr da onu, en<br />

başta gelen talebelerinden olan Nizâmüddîn Hâmûş’a gönderdi. Bu zâtın sohbetlerinden de<br />

çok istifâde etti.<br />

Bir gün Nizâmüddîn Hâmûş'un huzûrunda iken, tasavvufta murâkabe denilen hâle dalıp,<br />

kendinden geçmişti. Bu hâlde iken, Seyyid Şerîf Cürcânî’nin başından sarığı düşmüş,<br />

Nizâmüddîn Hâmûş kalkıp sarığını alarak başına koymuş, hâlini sormuştu. Bunun üzerine<br />

Seyyid Şerîf Cürcânî; "Çok zamandan beri levh-i müdrikemin (hâfızamın) nukûş-i ilmiyeden<br />

(ilimden) pak ve temiz olmasını istiyordum. Allahü teâlâya hamdolsun buna sohbetiniz

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!