22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ulunur?" deyince, o talebe; "Evet şimdi böyle bir zât vardır. O da benim hocam Seyyid Emîr<br />

Külâl'dir." dedi. Bunun üzerine Mevlânâ Celâleddîn Kebşî; "bizi sohbetine kavuştur da, onun<br />

ayaklarının tozunu gözlerimize sürme yapalım." dedi. Sizin oraya kadar gitmenize lüzum<br />

yok, eğer buraya teşrif etmesi için tam bir teveccüh yaparsanız, bir anda burada olur." dedi.<br />

Bu söz üzerine, Mevlânâ Celâleddîn Kebşî teveccüh edip, Allahü teâlâya hâlis kalble duâ etti.<br />

Sonra içeride bulunan cemât birdenbire ayağa kalktı. Çünkü Emîr Külâl hazretleri çok uzakta<br />

olmasına rağmen, içeri giriverdi. Bu hâle çok şaştılar. Sonra da oturup sohbete başladılar.<br />

Mevlânâ Celâleddîn, Emîr Külâl'e; "Efendim, sizi bu hâle kavuşturan şey nedir? Burayı bir<br />

ânda teşrifiniz nasıl oldu?" diye sordu. Bunun üzerine Emîr Külâl, sohbete başlayıp buyurdu<br />

ki: "Bizi, sizin samîmî arzunuz bu diyâra getirdi. Bir kimse Allahü teâlâya ihlâs ile yalvarır,<br />

tam samîmiyetle bir şey ister ve duâ ederse, Allahü teâlâ onu maksadına kavuşturur. Bu<br />

sırada Mevlânâ Celâleddîn Kebşî; "Efendim, talebeniz ve hizmetçiniz olmakla şereflenmek<br />

istiyorum." dedi. Emîr Külâl hazretleri ona; "Biz seni evlâtlığa kabûl ettik." buyurdu. Sonra<br />

ona teveccüh nazarlarıyla bakıp, bir anda yüksek derecelere kavuşturdu. Orada bulunanlar bu<br />

hâli görüp; "Ey Mevlânâ Celâleddîn, uzun zamandan beri uğraşıp ömür tükettin, fakat şimdi<br />

maksadına kavuştun." dediler. Onların böyle söylemeleri üzerine, Emîr Külâl; "Siz kendi<br />

işinizi onun işiyle bir mi tutuyorsunuz? O, işini tamamlamış, yolları katetmiş ve vakti gelmiş.<br />

Sâdece bizim bir işâretimize, teveccühümüze ihtiyâcı kalmıştı." buyurdu.<br />

Türkistan'dan Buhârâ'ya bir grup insan, Emîr Külâl'i ziyârete geldi. Buhârâ'dakiler, gelenlere;<br />

"Emîr Külâl sizin diyârınıza gitmemiştir, siz onu nerden tanıyorsunuz?" dediler. Gelenler;<br />

"Emîr Külâl, bizim memleketimizde o kadar tanımış ve sevilmiştir ki, anlatmakla bitmez.<br />

Biz, onun talebeleriyiz. O çok defa bir anda bizim memleketi teşrif eder, biz de sohbetinde<br />

bulunurduk. Bu hâdise çok vukû buldu. Biz böyle âniden teşrîf edip, bizimle sohbet eden zâta<br />

kim olduğunu sorduğumuz zaman, Emîr Külâl olduğunu söylerdi. İşte biz de, böylece onun<br />

talebelerinden olduk. Buhârâ'dakiler, anlatılan bu hâdiseye hayret edip, Emîr Külâl<br />

hazretlerini daha çok sevdiler. Bağlılıkları kat kat arttı. Emîr Külâl hazretelri buyurdu ki:<br />

"Allahü teâlâ, sevdiği kullarına öyle ihsânlarda bulunmuştur ki, bir ânda doğudan batıya<br />

gidip gelirler. Başkalarının bundan haberi olmaz."<br />

Bir defâsında, Emîr Külâl, Buhârâ'da Cumâ namazını kılıp, talebeleri ile birlikte ikâmet ettiği<br />

yere dönüyordu. Yolculukları sırasında, Gülâbâd ile Fetihâbâd arasında, yeşillik bir yerde<br />

oturan bir cemâate rastladılar. Sohbet ediyorlar ve sohbetlerinde; evliyâlıktan, kerâmetten<br />

bahsediyorlardı. Bu cemâat arasında, Timûr Hân da bulnuyordu. Emîr Külâl, talebeleriyle<br />

birlikte oradan geçerken, Timûr Hân onları görüp; "Bunlar kimdir?" diye sordu. "Emîr Külâl<br />

ve talebeleridir." dediler. Timûr Hân bu sözü duyar duymaz, kalkıp süratle yanlarına koştu.<br />

Huzûruna varıp, fevkalâde bir edeble önünde durdu. Sonra şöyle dedi: "Ey, dînin büyük<br />

âlimi! Ey doğru yolun ve yakîn yolunun kılavuzu! Burada biraz durup sohbet ediniz ve bize<br />

nasâhitta bulununuz da, dervişler istifâde edip, bereketlensinler." dedi. Bunun üzerine Emîr<br />

Külâl; "Dervişlerin sözleri gizli olur. Bu bizim vazifemiz değildir. Büyüklerin rûhâniyetinedn<br />

bir işâret almadıkça, bir şey söylemeyiz. Hiçbir zaman kendinden bir söz söyleme ve gâfil<br />

olma. Görüyorum ki, senin başına mühim bir iş çıkacak ve bunda muvaffak olacaksın."<br />

buyurdu.<br />

Sonra yola devâm ettiler. Evine varınca, zâviyesinde bir müddet durup, yatsı namazı vaktinde<br />

dışarı çıktı. Cemâatle birlikte yatzı namazı kıldı. Namazdan sonra bir müddet oturup,<br />

büyüklerin rûhâniyetine teveccüh etti. Sonra hemen, Şeyh Mansûr adında bir talebesini<br />

yanına çağırdı. Talebe huzûruna gelince, ona; "Hiç durma süratle Emîr Timûr'a git; derhâl<br />

Harezm tarafına harekete geçmesini söyle. Eğer oturuyorsa, hemen kalksın, ayakta ise<br />

harekete geçsin, hiç durmasın. Çünkü velîlerin rûhâniyetleri, onun ve oğlunun bütün<br />

memlekete baştan başa hâkim olacağını bildirdi. Harezm'i alınca, Semerkand'a hareket etsin."<br />

Haberi götüren Şeyh Mansûr, süratle Timûr Hânın bulunduğu yere gitti. Timûr Hânı ayakta<br />

bekler hâlde buldu. Haberi aynen iletti. Timûr Hân, bu haberi alır almaz, hemen ordusunu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!