22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

uyurdular. O gece beş-altı senedir dergâhın imâmlık vazîfesini gören Hâfız Emin Efendi ile<br />

Hâfız Sûzî Efendi iki taraftan nöbetle sabaha kadar Kur'ân-ı kerîm okudular. AhmedHicâbî<br />

hazretleri seher vakti âhirete irtihâl eyledi. Pederinin türbesine defnolundu.<br />

Sabahleyin Şeyhin ağır hastalığından ve vefâtından haberi olmayan pekçok ulemâ ve<br />

fukahânın dergâhta toplandıkları görüldü. Bunlardan bâzıları şöyle anlatmıştır:<br />

"Gece rüyâmızda başlarındaSeyyid Hicâbî hazretleri olduğu halde evliyâullahtan bir<br />

cemâatin atlı olarak yol aldığını gördük. Nereye gittiklerini sorduğumuzda Seyyid Hicâbî<br />

hazretleri, Hicaz'a gittiklerini ve kendilerinin de acele etmeleri gerektiğini söylediler. Bu<br />

sözlerini Seyid Hicâbî hazretlerinin hastalığının ağırlaştığına yoran dostları erkenden haneye<br />

geldiklerinde Şeyh'in vefât ettiğini gördüler.<br />

İki kişi de rüyâlarında Resûlullah efendimizi gördüklerini ve Seyyid Efendinin dergâhına<br />

gittiğini haber verdiklerini bildirdiler.<br />

Seyyid Ahmed Hicâbî hazretlerinin ahlâkı, tavırları halleri ve işleri hep İslâmiyete uygundu.<br />

Mübârek huzurlarına ne kadar gam ve keder ile varılmış olsa hikmet-i ilâhî nazarlarında<br />

görülen nûr sebebiyle gelenler kederlerini unutur, ferahlar ve rahatlardı. Fakir ve fukarânın<br />

yardımcısı idi. Kimsenin bilmediği ve duymadığı felâkete düşen nice kimselere elini uzatırdı.<br />

Kastamonu vilâyetinde ve çevresinde onun nîmetini görmemiş kimse yok gibiydi. Kahkaha<br />

ile güldükleri görülmemiş, konuşmalarında da ağzından kötü söz çıktığını kimse işitmemişti.<br />

Bir fincan kahve hakkını muhâfaza eyler ve nîmetini yedikleri zevâta pek ziyâde hürmet<br />

ederlerdi.<br />

Ders vermekte kaldıkları ve seher vakitlerinde Kur'ân-ı kerîm tilâvetinde bulundukları<br />

dershânelerin inşâsı bitmiş her şeyi noksansız tamamlanmıştı. İçerisini gören Seyyid Hicâbî<br />

hazretleri; "Elhamdülillah her şey tamam oldu. Sâdece saatimiz noksan kalmış." diye<br />

söylendiler. Talebeleri ne sûretle temin edebilecekleri husûsunda müzâkere ederken; "Allahü<br />

teâlâ gönderir." buyurdular.<br />

Birkaç gün sonra mâliye âzâsından Hacı Ârif Efendi tarafından bir İngiliz saati ile bir mektup<br />

geldi. Hacı Ârif Efendi mektubunda; "Bu saati on-on beş sene önce almıştım, şimdiye kadar<br />

yanımda bulundurduğumun sebebi bir yere vermekti. Ancak niyetim gerçekleşmedi. Şimdi<br />

Kastamonu'da inşâ buyurduğunuz dershâneye vakf olunması dileğimizdir." diyerek durumu<br />

şeyhe arz ile, duâ istirhâm ediyordu.<br />

NE YAZILI?<br />

Ahmed Hicâbî hazretlerinin sohbetinde bulunmuş ve Sivas vâliliği yapmış olan Memduh Bey şöyle<br />

nakletmektedir:<br />

"Bir gün huzûrunda Bursa'ya gittiğimi söylemiştim. Mukaddes makamları ziyâret edip etmediğimi<br />

sordu. Bütün evliyâ ve ulemânın türbelerini ziyâret ettiğimi bildirdim. Molla Hüsrev'in taşında ne<br />

yazılı olduğunu suâl ettiler. Garip bir tesâdüf olarak Şeyh hazretlerinin taşındaki yazı hoşuma gitmiş,<br />

nazar-ı dikkatle okumuştum.<br />

"Menba'-ı ilm ü hüner<br />

Vâris-i ulûm-ı hazret-i hayrü'l-beşer<br />

Neyyir-i hurşîd eser<br />

Sâhibü'd-dürer ve'l-gurer<br />

Mevlânâ Muhammed Hüsrev."<br />

yazılı idi. Kendisine okuyuverdim. Sonra; "Gördün mü! Şeyh hazretlerinin kabir nişanı olan<br />

mezarının taşı bile onun vasıflarını kıyâmete kadar muhâfazaya, senin gibi pekçok ziyâretçinin<br />

kalbine nakşa çalışırken; ilmî eserlerini takdir eden hâfızalar şanlı nâmını, ulu kadrini kıymetini nasıl<br />

unutabilir! İlim tahsîli için bütün gücünü, kuvvetini ve hayat sermâyesini sarfetmek için bir büyüğe

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!