22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

maksadıyla 1907’de İstanbul’a gelmiştir.<br />

1909 yılının sonlarına kadar İstanbul’da kalan Bediüzzaman Said Nursî burada yaptığı<br />

münâzara ve konuşmalarda da kısa sürede ilim çevrelerine kendisini kabul ettirmiştir.<br />

Meşrûtiyetin îlânı esnâsında İstanbul’da büyük hizmetlerde bulunan Bediüzzaman,<br />

meşrûtiyete İslâmiyet adına sahip çıkmış; meydanlarda verdiği nutuklar, cemiyet faaliyetleri<br />

ve gazetelerde neşrettiği yazılarıyla halkın hürriyet ve meşrûtiyeti doğru olarak anlamasına<br />

gayret göstermiştir. Selânik Hürriyet Meydanında nutuk vermesi, şark vilâyetlerine çektiği<br />

telgraflar vasıtasıyla hürriyet ve meşrûtiyeti anlatması, İstanbul’daki 20.000’e yakın hamallık<br />

ve işçilik yapan şarklı hemşehrilerinin ayaklanmalarını güzel bir konuşma ile yatıştırması, 31<br />

Mart Olayında askerlerin isyanını bastırmak için konuşmalar yapması bunlardan birkaçıdır.<br />

Bu çalışmalarıyla birlikte, meşrûtiyet ve hürriyeti “meşrûtiyet-i meşruâ” ve “hürriyet-i<br />

şer’iye” mânâsı ile yerleştirmeye gayret gösteren Said Nursî, ittihâd-ı İslâm düşüncesinin<br />

yayılması için çalışmıştır.<br />

1909’da patlak veren 31 Mart Olayında yatıştırıcı rol oynamasına rağmen, haksız ithamlarla<br />

Sıkıyönetim Mahkemesine [o zamanki adıyla Dîvân-ı Harb] çıkarılmış, ancak berâet etmiştir.<br />

Bundan sonra, İstanbul’da daha fazla kalmamış ve 1910 yılı başında tekrar Van’a dönmüştür.<br />

Oradan da Mart 1911’de Şam’a giderek, İslâm ittihadı fikrini bütün Müslümanlara<br />

yerleştirmek için gayret göstermiştir. Şam’daki Emeviye Camiinde birçok İslâm âliminin de<br />

bulunduğu binlerce kişiye hitab ederek bu görüşlerini anlatmış; bu maksada büyük hizmet<br />

edecek eğitimin verileceği, âlem-i İslâmın merkezi durumundaki şark vilâyetlerinde<br />

kurulmasını istediği üniversite için yardım istemek üzere tekrar aynı günlerde İstanbul’a<br />

dönmüştür.<br />

O zamanlar Kosova’da büyük bir İslâm Dârülfünunu kurulmasına çalışılıyordu. Bu maksatla<br />

Rumeliyi gezen Sultan Reşad’la birlikte Bediüzzaman da gider. Ancak kısa bir zaman sonra<br />

Balkan Harbi patlak verince teşebbüs yarım kalır. Bu defa oraya ayrılan 19.000 altın liralık<br />

tahsisatı Bediüzzaman ister. Bu isteği kabul edilen Bediüzzaman, tahsisatı da alarak 1912’nin<br />

sonlarına doğru tekrar Van’a döner.<br />

Van’a dönen Bediüzzaman, Van Gölü kenarındaki Edremit’te üniversitenin temelini atmışsa<br />

da, patlak veren Birinci Dünya Harbi sebebiyle yarım kalmıştır. Talebeleriyle birlikte gönüllü<br />

milis alayı teşkil ederek cepheye koşan Said Nursî, vatan müdâfaasında çok büyük hizmetler<br />

görmüştür. Savaşta birçok talebesi şehid olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında<br />

yaralanarak Ruslara esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya’da esâret hayatı yaşadıktan sonra<br />

fevkalâde hayret verici şekilde firar ederek, Petersburg, Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla<br />

Haziran 1918’de tekrar İstanbul’a dönmüştür.<br />

İstanbul’a üçüncü gelişinde ilim çevrelerince büyük bir teveccühle karşılanan Bediüzzaman,<br />

dört yıl kadar burada kalmıştır. Gelir gelmez Mehmed Âkif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı<br />

Hamdi Yazır gibi devrin meşhûr şahsiyetlerinden müteşekkil bir İslâm akademisi<br />

mahiyetindeki “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye” üyeliğine tâyin edilir. Bir taraftan Anadolu’daki<br />

Kuvâ-i Milliye hareketini desteklerken, diğer taraftan İstanbul’u işgal eden kuvvetlere karşı<br />

da cesaretle mücâdele eder. Çanakkale Harbi devam ettiği esnâda neşrettiği Hutuvât-ı Sitte<br />

adlı eseriyle büyük hizmetler yapmış; işgalci kuvvetlerin plânlarını bozmuştur. İstanbul’un<br />

işgal edilmesinden sonra İngilizler tarafından ölüm emri çıkarılmasına rağmen, o cesaretle<br />

çalışmalarına devam etmiştir. Bu faaliyetleri Anadolu’da kurulan Millet Meclisi tarafından<br />

takdirle karşılandığı için Mustafa Kemâl tarafından ısrarla Ankara’ya dâvet edilmiştir. Birçok<br />

defâ Ankara'dan yapılan bu dâvetlere, “Ben tehlikeli yerde mücâhede etmek istiyorum; siper<br />

arkasında mücâhede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli<br />

görüyorum” diyerek icâbet etmemiş; araya çok yakın dostlarının da girmesiyle ve vazifesini<br />

önemli derecede yerine getirdiği inancına sahip olduktan sonra Ankara’ya gitmeyi kabul<br />

etmiştir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!