22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

tâyin ettiği vâli Emir Muhammed, OsmanHarrât hazretlerine çok hürmet gösterip dostları ve<br />

sevenlerinden oldu. Onun için Haleb'de bir mescid ve bir dergâh yaptırdı. Bu dergâhta uzun<br />

müddet talebe yetiştirdi. İnsanları irşâd ile meşgûl oldu.<br />

1) Lemezât; Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No:4536; s.90<br />

OSMAN EL-HATTÂB;<br />

Ebû Bekr-i Dûkdesî hazretlerinin yetiştirdiği âlimlerin ve evliyânın büyüklerinden. Doğum<br />

târihi ve hâl tercümesi hakkında bilgi bulunmamaktadır. 1397 (H.800) senesinde Kudüs’te<br />

vefât etti.<br />

Zamânında bulunan meşhûr âlimlerin sohbetleriyle yetişen Osman el-Hattâb, haram ve<br />

şüphelilerden sakınan, devamlı ibâdet ve tâatle meşgûl olan, güçlü, kuvvetli ve heybetli bir<br />

zât idi. Dünyâya kıymet ve ehemmiyet vermezdi. İnsanlardan ayrı, kendi hâlinde, sâde bir<br />

hayat yaşardı. Giyim, kuşam ve yemek husûsunda da böyle sâde hareket ederdi. Kendini<br />

beğenmek, övünmek, kibir gibi kötü düşüncelerin kalbine gelmemesi için, deve yününden<br />

yapılmış uzun bir hırka giyerdi. Allahü teâlânın mahlûkâtındaki hikmetleri, bunları yaratan<br />

Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünmek, buna karşı şükredici bir kul olmak maksadıyla,<br />

devamlı mahzûn, mahcûb, başı önüne eğik dururdu. Bir ihtiyaç olmadıkça ve birisi ile<br />

konuşmak îcâb etmedikçe başını yukarı kaldırmazdı. Bütün mahlûkâta ve bilhassa yetim<br />

çocuklara karşı çok merhametli idi. Kendisi daha çok küçük iken, babası vefât etmiş ve yetim<br />

büyümüş olduğundan, yetim çocukların hâlini iyi bilirdi. Dergâhında bulunan talebelerinin<br />

ihtiyaçlarını kendisi karşılardı. Onların ve hattâ dışarıda bulunan insanların dertlerine,<br />

sıkıntılarına çâre bulmaktan zevk alırdı. Tanıdıklarının en ufak ihtiyaçları ile yakından<br />

ilgilenir, bunu yaparken hiç üşenmez ve sıkılmazdı. Dağdan odun getirir ve yemek kazanının<br />

altını kendisi yakardı. Talebelerinden ve yetimlerden yüz kadar kimse devamlı yanında kalır,<br />

onların da ihtiyaçlarını kendisi görürdü. Dergâhın bir geliri veya bir vakfı yoktu. Bununla<br />

berâber, hem orada bulunanların barınmalarından, hem de orada barınanların maişetlerinden<br />

bir endişesi olmazdı. Günlük ne gelirse ona rızâ gösterirler, Allahü teâlâya şükrederlerdi. O<br />

beldede bulunup, durumu müsâid olanlar ve hattâ zamânın sultânı bile, zaman zaman,<br />

buğday, mercimek, fasulye, pirinç gibi şeyler gönderirlerdi.<br />

Bir gün Sultan Kayıtbay, Osman el-Hattâb’a hitâben; “Başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak<br />

için kendinize çok sıkıntı veriyorsunuz. Bırakın hepsini! Gitsinler ve siz de biraz rahat edin!”<br />

dedi. Sultânın bu sözlerini dikkatle dinleyen Osman el-Hattâb hazretleri; “Siz de bizim<br />

durumumuzdasınız. Mâdem öyle, bu işi siz yapın! Bırakın köleleri, askerleri. Herkesi salın<br />

gitsinler. Tek başınıza oturun! Rahatınıza bakın!” buyurdu. Bu sözleri hayretle dinliyen<br />

sultan; “Nasıl olur? Nasıl böyle söyleyebilirsiniz? Bunlar İslâm askerleridir” dedi. Bunun<br />

üzerine Osman el-Hattâb da buyurdu ki: “İşte bunlar da Kur’ân askerleridir.” Bu cevap<br />

sultânın çok hoşuna gitti. Ona hak verip, kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu anladı.<br />

Hanefî mezhebi âlimlerinden Şeyhülislâm Nûreddîn et-Trablûsî ve Mâlikî âlimlerinden<br />

Seyyid Şerîf el-Hattâbî, Osman el-Hattâb’ın şöyle anlattığını haber veriyorlar: “Hocam Ebû<br />

Bekr ile hacca gittiğimizde, kendisinden, zamânımızın kutbu olan büyük âlim ile beni<br />

buluşturmasını istedim. Bana; “Burada otur!” dedi ve kendisi yürüyüp gitti. Bir saat kadar<br />

ortalarda görülmedi. Sonra geldi. Yanında o büyük zât vardı. Zemzem kuyusu ile Makâm-ı<br />

İbrâhim denilen yer arasında oturdular. Bir saat kadar kendi aralarında sohbet ettiler. Bu<br />

sırada bana öyle bir ağırlık çöktü ki, kendimi tutamıyordum. Öyle ki, başım dizime dayandı.<br />

O zât bana; “Ey Osman! Bizi tanıdın ve bildin” buyurdu. Sonra Fâtiha ve Kureyş sûrelerini<br />

okuyup duâ ettiler. Daha sonra da oradan ayrılıp gittiler. Aradan biraz zaman geçince, hocam<br />

Ebû Bekr geri dönüp yanıma geldi. Bana; “Başını kaldır!” buyurdu. Kaldıramadığımı

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!