22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ordu zafer haberi ileDehli'ye geldi.Sultan, şükrân ifâdesi olarak, KaraBeğ ile Nizâmeddîn Evliyâ'ya<br />

beş yüz altın gönderdi.KaraBeğ bu para ile dergâha vardığı sırada, dergahta bulunan Horasanlı bir<br />

derviş; "Hediye müşterek." diye seslendi. Bunun üzerine Nizâmeddîn Evliyâ; "Yalnız bir kişi alırsa<br />

daha güzel olur." diyerek, o beş yüz altını ona verdi.<br />

HAYAT DÜSTURLARI<br />

Nizâmeddîn Evliyâ, hayâtı boyunca her gün, hocasının şu emirlerine uyarak yaşadı: "1- Dâimâ<br />

kendini mücâhede ile meşgûl eyle. Boş kalmak, şeytana çalışma alanı açar. 2- bizim yolumuzda oruç<br />

tutmak, muvaffakiyetin yarısıdır. Geriye kalan diğer yarısı da; namaz kılmak ve hacca gitme ile<br />

kazanılır. 3- Kendini ve talebeni terbiye et. 4- Bütün günahlardan kaçın. 5- Başkalarını düzeltmeden<br />

önce, mümkün olan bütün gayretini, kendi hatâlarını düzeltmeye sarfet. 6- Benden ne duymuş isen,<br />

onu hatırla ve her tarafa yay. 7- İnzivâya çekileceksen, onu namazın cemâatle kılındığı câmide yap. 8-<br />

Nefsini istemez hâle getir. Dünyâyı yok ve ehemmiyetsiz olarak düşün. 9- Hırstan ve bütün dünyâ<br />

arzularından vazgeç. 10- Senin yalnızlığın veya inzivân, seni Allah'a bağlılıkla meşgûl etmelidir. Eğer<br />

böyle bir inzivâdan ve mücâhedelerden yorgun düşmüş isen, daha küçüklerini yap. 11- Eğer nefsinle<br />

bir meselen olursa, onu uyku ile memnun et. 12- Sana kim gelirse, ihsân ve inâyetini, teveccüh ve<br />

keremini onun üstüne yağdır."<br />

İHTİYÂCIM YOK<br />

Sultân Celâleddîn, Nizâmeddîn Evliyâ'nın Dehli'deki ilk zamanlarında, aşırı derecede fakru zarûret<br />

içinde olduğunu öğrenince, ona bâzı hediyeler gönderdi ve bir köyün gelirinin ona bağışlanmasına<br />

izin verip vermeyeceğini araştırdı. Fakat o, sultânın teklifini kabûl etmeyerek; "Benim köye ihtiyâcım<br />

yok. Ben ve benimle olanlar, Allahü teâlâya güveniriz. O, bizim ihtiyâçlarımızı gözetir." buyurdu.<br />

Talebelerinden bâzıları bunu işitince; "Efendim! Siz günlerce açlığa ve susuzluğa katlanabilirsiniz.<br />

Fakat, yiyeceksiz bizim hâlimiz korkunçtur. Eğer sultânın teklifi kabûl edilseydi, vücut ve rûhumuzu<br />

birlikte muhâfaza etmemize faydası olacaktı." dediler. Fakat o, talebelerinin sözlerini dikkate almadı<br />

ve hepsi onu terketseler bile, kendisi yalnız olarak bu yola devâm etmeğe karar verdi. Sultânın bu<br />

teklifi hakkında diğer sûfîler ile istişâre ettiği zaman, onlar hep bir ağızdan; "Eğer sultânın teklifini<br />

kabûl etseydin, senin dergâhında su bile içmezdik." dediler. Nizâmeddîn Evliyâ, onların bu konudaki<br />

hassâsiyetlerini tebrik ederek; "Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun. Sizin gibi, prensiplerimize bağlılıkta<br />

bana yardımcı olan arkadaşların olduğunu görmek, beni mesûd ediyor." dedi.<br />

TAŞ KALBLİ İNSANLAR<br />

Nizâmeddîn Evliyâ, dâimî sûrette Allahü teâlâya bağlılığı yanında, insanlara karşı olan vazifesini de<br />

aslâ unutmadı. Bir gün Şeyh Bedreddîn Semerkândî'nin meclisinde, bir zât alay edercesine;<br />

"Nizâmeddîn Evliyâ bu kadar zenginliğini sadaka olarak dağıtıyor. Zîrâ, âile ve çoluk-çocuk endişesi<br />

ve mesûliyeti yok." dedi. Bunu işiten Şeyh Şerîfeddîn, bu sözün açıklanmasını istemek düşüncesiyle<br />

Nizâmeddîn Evliyâ'ya geldi. Fakat o daha birşey söylemeden, o büyük velî kendiliğinden şu<br />

açıklamayı yaptı: "Ey Şerîfeddîn! Benim çektiğim endişe ve ızdırâbı belki de hiç bir kimse çekmiyor.<br />

Birisi bana endişe ve ızdırâbını söylediği zaman, muhakkak sûrette, ondan daha fazla acı çekiyorum.<br />

Bu durumu anlatamam. Arkadaşlarının acılarını görüp de onların biçâre hâline bir âh bile etmeyenler<br />

taş kalbli insanlardır. Onların bu hâllerine çok şaşıyorum." Acı çeken insanların keder ve üzüntülerine<br />

böyle içten alâka gösteren bu büyük velînin, diğer insanların ızdırapları karşısında nasıl bir kalb<br />

taşıdığı düşünülmelidir. Her gün tuttuğu orucunu açarken bile, hiçbir şey yemezdi.Sâdece getirilen<br />

yemeğin tadına bakardı.Hattâ sahurda hiçbir şey yemezdi. Bir gün, hizmetlerini gören talebesi;<br />

"Efendim! Bu kadar az yemeği bile yemezseniz, zâfiyet size galebe çalabilir" dediğinde, Nizâmeddîn<br />

Evliyâ göz yaşlarını tutamadan; "Birçok fakir ve muhtaç insan, şu anda câmi köşelerinde veya<br />

mütevâzî evlerinin köşelerinde yiyecek bulamadan aç uyuyorlar. Bu lokma, kolaylıkla benim<br />

boğazımdan nasıl geçebilir?" dedi. Günümüzde torunlarının nezaretinde dergâhından her gün binlerce<br />

fakire yemek verilmektedir. Garip ve fakirlerin sığınağı olan dergâhın belli geliri yoktur. Cenâb-ı

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!