22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yanımıza gelip oturdu ve şöyle anlatmaya başladı: "Bu fakîr, seyahatim esnâsında bir vilâyete<br />

uğradım. Birisine; "Burada talebelerin, gariplerin kaldığı bir dergâh var mıdır?" diye sordum.<br />

O da; "Filân yerde bir dergâh var. Aradığını orada bulabilirsin." dedi. Oraya gidip misâfir<br />

oldum. Dergâhın idâresini yapan, mübârek kâmil bir zât imiş. Onunla tanıştık, o gece berâber<br />

sabaha kadar sohbet ettik. Bana seyahatimin sebebini ve nereye gideceğimi sordu. Ben de<br />

anlattım ve İstanbul'a gideceğimi bildirdim. Bana; "Oğlum, bir ricâda bulunsam acabâ yerine<br />

getirebilir misin?" dedi. "Elbette gücüm yeterse yaparım, emrediniz." dedim. O da;<br />

"İstanbul'a gitmek için, Üsküdar'dan geçmen lâzım. Üsküdar'ın Doğancılar semtinde Nasûhî<br />

hazretlerinin türbesi vardır. Oraya uğradığında bizim hürmetimizi bildirip, mübârek rûhuna<br />

Yâsîn-i şerîf, üç İhlâs ve bir Fâtiha okuyup sevâbını hediye eder misin?" dedi. "Peki,<br />

inşâallah emrinizi yerine getiririm." dedim. Sonra ona; "Efendim! İstanbul'da pek büyük<br />

velîler, âlimler olduğu hâlde, niçin önce Nasûhî Efendiye gitmemi arzu ettiniz?" diye<br />

sormaktan kendimi alamadım. O da: "Babam Kâdiriyye yolunda olgun bir velî idi. O hayatta<br />

iken kıymetini bilemeyip nefsimin hevâsı peşinde koştum. O vefât ettikten sonra da huzûrum<br />

iyice kaçtı. Birgün babamın yerine bakan halîfesi bana; "Ey mübârek hocamın yâdigârı!<br />

Kıymetli ömrünüzü böyle geçirip giderseniz sonunuz hüsrân olur. Mübârek hocamızın bize<br />

bir emânetisiniz. Zararın neresinden dönerseniz kârdır. Geç de olsa bir medreseye gidip ilim<br />

tahsîl etseniz, bir velî kulun hizmetine girip kalb ilimlerini öğrenip buraya gelseniz ve<br />

babanızın yerine geçseniz ne güzel olur. Size elimizden geldiği kadar yardımcı oluruz. Size<br />

yakışan budur." dedi. "Peki, nereye gideyim." diye sorduğumda da; "Edirne'de tanıdığım<br />

âlimler var. Oraya gidebilirsin." deyince, hazırlığa başladım. İhtiyaçlarımı tedârik edip yola<br />

çıktım. Yolculuk uzun ve yorucu oluyordu. Vakti gelince namazlarımı kılıyor, akşamları da<br />

uygun yerlerde uyuyup dinleniyordum. Bir gün dinlendiğim bir handa, önümüzdeki yolu<br />

eşkıyâların kestiğini, geçenleri soyduklarını söylediler. Ben onların bu sözlerine aldırmayıp<br />

Allahü teâlâya tevekkül ederek yoluma devâm ettim. Yol kesicilerin bulunduğu mahalle<br />

yaklaştım. Karşı tepenin üzerinde hareket eden bâzı karartılar görülüyordu. Belli ki onlardı.<br />

Gitsem mi, gitmesem mi diye tereddüd içinde yürürken, karşıdan siyah bir at üzerinde nûr<br />

yüzlü, sakallı ve heybetli bir zât göründü. Yanıma geldiğinde; "Evlâd! Korkma, gel benimle."<br />

diyerek geri döndü. Peşinden yürümeğe başladım. Eşkıyânın bulunduğu yerden geçtikten<br />

sonra bana dönerek; "Bundan ötesi selâmettir. Yolun açık olsun, Allahü teâlâ yardımcın<br />

olsun." dedi ve kayboldu. Cenâb-ı Hak, ilim öğrenmek niyetimin bereketiyle, beni eşkıyânın<br />

şerrinden bu tanımadığım mübârek zâtın vesîlesiyle kurtarmıştı.<br />

Uzun yolculuktan sonraÜsküdar'a geldim. Oradan İstanbul'a sonra da Edirne'ye gidecektim.<br />

Üsküdar'da yürürken iki kimse yanıma sokuldu; "Ey efendi! Seni üstâdımız dergâhına dâvet<br />

ediyor. Lütfen oraya buyurunuz." dedi. Beni burada kimse tanımazdı. Üstelik benim de<br />

tanıdığım bir kimse yoktu. Yine Rabbimize tevekkül edip; "Peki geleyim." diyerek peşlerine<br />

düştüm. Dergâha geldik. Dinlenmemi söylediler. "Beni huzûruna dâvet eden üstâdınızla<br />

görüşeyim." dediğimde; "Üzülme, vakti gelince o sizi çağırır, görüşürsünüz." dediler. O gece<br />

sabaha kadar uyuyamadım. Kur'ân-ı kerîm okuyup, namaz kıldım. Allahü teâlâya; "Yâ<br />

Rabbî! Bana ilim, amel ve ihlâs ihsân eyle." diye çok yalvardım. Sabah namazını kıldıktan<br />

sonra bana; "Şeyhimiz seni huzûruna bekliyor." dediler. İçeri girdiğimde, beni eşkıyânın<br />

elinden kurtaran o nûr yüzlü zât karşımda duruyor, bana tebessüm ediyordu. Hayretimden<br />

dona kalmışım. Aklım başıma geldiğinde hemen eğilip elini öptüm. Sonra da; "Muhterem<br />

efendim! Tehlikeye girdiğimde hayâtımın kurtulmasına sebeb oldunuz." derken, sözümü<br />

kesti ve; "Oğul! Ne garip kelâm edersin. Seninle ilk defâ karşılaşıyoruz. Orada senin<br />

gördüğün kimse bu vücûd değildir. Cenâb-ı Hak meleklerinden birini benim sûretimde oraya<br />

gönderip, seni tehlikeden kurtarmış." diyerek hâllerini gizledi. Üç gün dergâhta kalıp istirahat<br />

etmemi emretti. Dışarı çıktıktan sonra, bu zâtın kim olduğunu sordum. Nasûhî Efendi<br />

olduğunu söylediler. Üç gün cana can katan, kalb hastalıklarına şifâ olan sohbetleriyle<br />

şereflendim. Bereketli teveccühleri ile kalbim aydınlandı, haller sâhibi oldum. Üç gün sonra<br />

huzûruna çıktığımda buyurdular ki: "Evlâdım! Şimdi memleketine geri dön. Pederinin

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!