22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

çağırıp denizde fırtına var. Lâkin elbette Fasîh Dedenin söylediklerinde bir hikmet vardır.<br />

Buradan bir kayığa bin, İstanbul'a (Eminönü'ne) var. İstanbul'dan büyük bir kayık bulup git,<br />

Nasûhî Efendi hazretlerine durumu haber ver. Elbette onlara dahi malûm olmuştur. İcâbet<br />

buyururlar diye, Sultanım hazretlerine ben kölenizi gönderdi. Ben büyük bir kayık getirdim.<br />

Şimdi Şemsipaşa'dadır." dedi. Nasûhî Efendi talebeleriyle birlikte Şemsipaşa'ya kadar<br />

yürüdüler. Orada bekleyen kayığa bindiler. Talebeleri hocalarının sözündeki hikmeti<br />

anladılar ve bir kerâmetine daha şâhid oldular.<br />

Nasûhî Efendinin sevenlerinden Şâmî Ahmed Efendinin bir kız çocuğu olmuştu. Hanımıyla<br />

konuşup çocuğun ismini Fâtıma koymaya karar verdiler. Bu sırada Nasûhî Efendinin, Ahmed<br />

Efendinin evine gelmekte olduğunu gördüler. Ev sâhibi kapıya çıkıp onu hürmetle karşıladı,<br />

ellerini öptükten sonra içeriye dâvet etti. Nasûhî hazretleri başkaları hiçbir şey konuşmadan;<br />

"Oğlum biz sizin kızınıza isim koymak için geldik." buyurdu. Ahmed Efendi çocuğun<br />

annesinin yanına girip durumu anlattı. Çocuğun annesi; "Biz kendi aramızda Fâtıma ismini<br />

koymayı kararlaştırmıştık ama, bunda da bir hikmet var. Nasûhî hazretlerinin verdiği isim<br />

olsun." dedi. Çocuğu Nasûhî Efendinin kucağına verdiler. Kimseye hiçbir şey söylemeden<br />

sağ kulağına ezan, sol kulağına ikâmet okuduktan sonra, çocuğa Fâtıma ismini verdi. Orada<br />

bulunanlara da buyurdu ki: "Allahü teâlâ bilir ama sizin gönlünüzden de Fâtıma ismi koymak<br />

geçiyordu." buyurdu. Çocuğun babası ve yanındakiler Nasûhî hazretlerinin kerâmetini görüp<br />

büyük bir velî olduğunu anladılar.<br />

Muhammed Nasûhî Efendi senelerce dergâhında talebe yetiştirdi ve Eyyûb SultanCâmiinde<br />

Salı günleri vâz ve nasihat ederek insanların dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa ermeleri<br />

için gayret etti.<br />

1714 senesinde Kastamonu'ya gönderildi. Kastamonu'da bulunduğu sırada da vazifesini<br />

sürdürdü. Orada Halvetiyye ve Şâbâniyye yolu büyükleriyle görüşüp sohbet etti. Evliyâ ve<br />

âlimlerin kabirlerini ziyâret etti. Bu yolculuğu sırasında oğlu Şeyh Alâeddîn Efendi de<br />

yanında bulundu. Kastamonu'dan ayrılacağı sırada büyük velî Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin<br />

kabrinin bulunduğu türbeye girdi. Kabrinin başında Kur'ân-ı kerîm okuyup sevâbını rûhuna<br />

bağışladı.<br />

Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin rûhâniyetine teveccüh edip, yönelip ondan istifâde etti. Ona<br />

vedâ ettikten sonra hayvanına binerek Ilgaz Dağında türbesi bulunan Benli Sultan diye<br />

meşhûr olanŞeyh Muhyiddîn Efendinin kabrini ziyârete gitti. Bu ziyâret sırasında yanında<br />

Kastamonulu Azizzâde Efendi ve Nasûhî hazretlerinin oğlu Alâeddîn Efendi de bulunuyordu.<br />

Nasûhî Efendi, Benli Sultanın kabrini ziyâret etmek içinKastamonulu Azizzâde ile birlikte<br />

türbenin içine girdi. Oğlu Alâeddîn Efendi ise, kapıda bekliyordu. Biraz sonra Alâeddîn<br />

Efendi de türbenin içine girdi. Nasûhî Efendi iki rekat namaz kılıp Kur'ân-ı kerîm okuduktan<br />

ve sevâbını Benli Sultanın rûhuna hediye ettikten sonra onun rûhâniyetine teveccüh etti. Bu<br />

sırada oğlu Alâeddîn Efendi de gözlerini kapayıp teveccüh ediyordu. Kulağına konuşma<br />

sesleri gelmeye başladı. Kendi kendine; "Herhalde babam Azizzâde ile konuşuyorlar." dedi.<br />

Fakat gözlerini açıp baktığında ne görsün. Sandukanın üzerinde orta boylu, hafif sakallı bir<br />

zât duruyordu. Babası Nasûhî Efendi de o zâtla sohbet ediyordu. Onların bu hallerinden ve<br />

heybetlerinden hayrete düşen Alâeddîn Efendi, dışarı çıktı. Bir müddet sonra Nasûhî Efendi<br />

ve Azizzâde Efendi de dışarı çıktılar.<br />

Kastamonu'dan ayrılıp, İstanbul'a gelmek üzere yola çıkan Nasûhî Efendi, bu yolculuk<br />

sırasında Mudurnu'ya uğradı. Mudurnu'daki bir hâlini oğlu Şeyh Alâeddîn Efendi şöyle<br />

anlattı: "Babam Nasûhî Efendi, Kastamonu dönüşünde Mudurnu'ya gelip Sun'ullah Efendinin<br />

kabrini ziyâreti sırasında birkaç gün talebelerinden Abdullah Efendiye misâfir oldu. Bir gün<br />

işrak namazından sonra istirahat ediyorlardı. Biz de Abdullah Efendi ile sohbet ediyorduk. O<br />

sırada iki zât zuhûr edip, selâm verdiler ve yanımıza oturdular. Sarışın, kısa boylu, heybetli<br />

kimselerdi. Bir ara bana korku gelip yanlarından kalktım. O zâtlar, Nasûhî Efendi uyanınca

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!