22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

giderek, Arabî ilimler ile hadîs ilmini tahsîl etti. Burada özellikle Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i<br />

Müslim ve diğer sahîh hadîs-i şerîf kitaplarını okudu. Ebü'l-İzz el-Acemî ona hadîs-i şerîf<br />

okutmakla ilgili icâzet verdi.<br />

Üç defâ hacca giden Mustafa Âkif Efendi, hac esnâsında çeşitli İslâm memleketlerinden<br />

gelen âlim ve velîlerle görüşüp, onların meclis ve sohbetlerinde bulundu. Aklî ve naklî<br />

ilimlerde derin âlim olduktan sonra memleketi olan Amasya'ya döndü. Sultan Bâyezîd<br />

Medresesine müderris tâyin edilip ders okuttu ve talebe yetiştirdi. Daha sonra uzun müddet<br />

Amasya Müftisi olarak vazîfe yaptı. Gerek müderisliği, gerek müftîliği sırasında insanlara<br />

İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatıp onların iki cihân saâdetine kavuşmalarına vesîle<br />

oldu.<br />

Yaşlanınca müftîlikten ayrıldı. İlme ve müslümanlara hizmeti sebebiyle, Şeyhülislâm<br />

Mustafa Efendi kendisine, Süleymâniye müderrisliği pâyesini gönderdi. Ömrünün sonunda<br />

insanlardan uzak bir hayat yaşamayı tercih eden Mustafa Âkif Efendi, ilim ve ibâdetle<br />

meşgûl oldu. Tasavvuf yoluna girip bu yolda ilerledi. Onda mânevî haller ve kerâmetler<br />

görüldü. İnsanlar ona, gördükleri bu haller sebebiyle deli ve mecnûn gözüyle bakmaya<br />

başladılar. Gece ve gündüzünü ilme ve ibâdete veren Mustafa Âkif Efendi, ilmî mütâlaalar ve<br />

araştırmalarda bulundu. Gece sabaha kadar lambası hiç sönmeyen bu âlim zât, gözlerinin<br />

bozulmaması için çalıştığı odaya birçok lamba koyardı.<br />

Tıb, astronomi ve matematik ilimlerinde mahâret sâhibiydi. Tıb ilminin gereklerine dikkat<br />

ederdi. Talebelerinin ve sevdiklerinin hastalıklarına çeşitli ilaçlar yaparak tatbik ederdi.<br />

Bunun için evinin üstünde bir oda yaptırmıştı. Burada oturur, bedenen sıhhatli olmak için<br />

oraya hızlı iner çıkardı. Bahçede gidip gelerek hareketli olmaya çalışırdı. Bu bahçede<br />

talebelere ders okuturdu. Yanında çok sayıda talebe bulunmasını istemezdi. Eğer talebelere<br />

ders vermesi gerekirse dört veya beş talebeye ders verirdi. Bir kişi fazla olsa, onu kabûl<br />

etmezdi. Eğer azıcık müsâde etse etrâfını talebe sarardı.<br />

Mustafa Âkif Efendi ulemâ sınıfından olmasına rağmen belli bir kıyâfet giyinmezdi. Bâzan<br />

ulemâya âit elbise giydiği gibi bâzan da mevlevî dervişlerine âit elbise giyerdi. Câmiye<br />

giderken vakar ve ağır başlılıkla giderdi.<br />

Kendisi cömert olup, ikrâm ve ihsân sâhibi idi. Ziyâfet hazırlar, memleketin ileri<br />

gelenlerinden vâli, kâdı ile ulemâdan birçoklarını ve halkın ileri gelenlerini dâvet ederdi.<br />

Şehrin vâlisi Cumâ günleri onu ziyâret ederdi. Vâliyi saygı ile karşılar ona izzet ve ikrâmda<br />

bulunurdu. Vâli ile müsâfeha ettikten sonra; "Siz sultanın vekillerisiniz. Size itâat ve saygı<br />

gerekir." derdi. Kendisi fakir olmasına rağmen Allahü teâlânın ihsân ve bereketiyle fakirlere<br />

bol tasaddukta bulunurdu. Câmiye giderken boynuna beyaz bir kese asar, kesenin içine altın<br />

ve gümüş paralar doldururdu. Onun cömert ve ihsân sâhibi olduğunu bilen fakirler, yolu<br />

üzerine sıra olurlardı.Kesede bulunan paraları fakirlere ve ihtiyaç sâhiplerine altın veya<br />

gümüş fark ettirmeden dağıtırdı. Bâzan da kesedeki para bitinceye kadar avuç dolusu verirdi.<br />

Bâzan fakirler onun üzerine fazlaca yüklenmek isteyince, keseyi bırakarak hızlıca evine<br />

giderdi. Sonra fakirler kesesini evine getirirlerdi. Malı ve geliri olmamasına rağmen bu<br />

âdetini hemen hemen her gün devâm ettirirdi. İnsanlar onun bu hâline şaşarlardı. Halbuki<br />

Allahü teâlâ pekçok velîsine olduğu gibi, Mustafa Âkif Efendiye de kerâmet olarak bu<br />

malları ihsân etmişti.<br />

Mustafa Âkif Efendi, pekçok ilmî araştırmaları olan bir zâttı. Amasya kütüphânelerindeki<br />

kitapları araştırmıştı. Okuduğu ve incelediği kitaplara rakamlar şerhler koyar, fihristlerini<br />

çıkarırdı. Çok kere kırmızı mürekkeple ve ta'lik hattıyla yazardı. Arapça, Farsça ve Türkçe<br />

şiirler söyler, nesirler yazardı. Üç lisanda da şiir kâbiliyeti vardı. Tıp ilminde de geniş bilgi<br />

sâhibiydi. Hey'et, astronomi ve hendese, geometri ilimlerinin teorik ve pratik kısımlarında<br />

ihtisas sâhibiydi. Aklî ve naklî ilimlerin usûl ve fürû kısımlarında yüksek âlimdi. Hattâ onun;<br />

"Üç yüz senedir usûl-i fıkıhta benim gibi birisi gelmedi." dediği rivâyet olunur. Edebiyâtta

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!