22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olanı, ihtiyâtlı olanı yapar demektir. Cüneyd-i Bağdâdî, Süfyân-ı Sevrî'nin mezhebinde idi.<br />

Abdülkâdir-i Geylânî, Hanbelî idi. Ebû Bekr-i Şiblî, Mâlikî idi. Cerîrî, Hanefî idi. Haris-i<br />

Muhâsibî, Şâfiî idi (kaddesallahü teâlâ esrârehüm)."<br />

Bu ansiklopedimizde hayatları ele alınan zâtların da, büyük ilim sâhibi oldukları<br />

görülecektir.<br />

Tasavvuf büyüklerinin kalplerine gelen ilhamlar, keşifler, ahkâm-ı şer'iyye için sened ve<br />

vesîka olamaz. Keşiflerin, ilhâmların doğru olup olmadığı, şerîate (İslâmiyete) uygun olup<br />

olmamaları ile anlaşılır. Tasavvufun, vilâyetin yüksek tabakalarında bulunan evliyâ da, ilmi<br />

olmayan, aşağı derecelerdeki müslümanlar gibi, bir müctehide tâbi olmak mecbûriyetindedir.<br />

Bayezîd-i Bistamî, Cüneyd-i Bağdâdî, Celâleddîn-i Rûmî ve Muhyiddîn ibni Arabî gibi<br />

evliyâ, herkes gibi, bir mezhebe tâbi olarak yükselmişlerdir. Ahkâm-ı İslâmiyyeye yapışmak,<br />

bir ağaç dikmek gibidir. Evliyâya hâsıl olan ilimler, mârifetler, keşifler, tecellîler, aşk-ı ilâhî<br />

ve muhabbet-i zâtiyye, bu ağacın meyveleri gibidir. Evet, ağaç dikmekten maksad, meyve<br />

elde etmektir. Fakat, meyve kazanmak için ağaç dikmek şarttır. Yâni, îmân olmazsa ve<br />

ahkâm-ı şer'iyye yapılmazsa, tasavvuf ve evliyâlık hâsıl olamaz.<br />

Allahü teâlâ, meleklere, cinne çeşitli şekiller alabilme kuvveti verdiği gibi, çok sevdiği<br />

kullarının ruhlarına da, bu kuvveti vermektedir. Başka bedene ihtiyâç yoktur. Havada, her<br />

zaman su buhârı vardır ve görünmez. Kaynar sudan, kazan borusundan çıkan beyaz sis, buhar<br />

değildir. Çok küçük su damlacıklarıdır. Renksiz gazlar görünmez. Havadaki renksiz su<br />

buhârı, soğuk sabahlarda çiğ hâlinde dâneler şeklinde görüldüğü gibi, rûhlar da, görülecek<br />

şekiller alabilmektedir. İşittiklerimiz ve okuduklarımıza göre, evliyâdan birçoğu, bir anda<br />

çeşitli yerlerde görülmüş, birbirine uymayan işler yapmışlardır. Burada latîfeleri, insan<br />

şekline girmekte, başka başka bedenler halini almaktadır. Bunun gibi, meselâ Hindistan'da<br />

oturan ve şehrinden hiç çıkmamış olan bir velîyi, hacılar Kâbe'de görüp konuştuklarını,<br />

başkaları da, meselâ aynı günde İstanbul'da, bir kısım kimseler de, bu velî ile, yine o gün,<br />

Bağdad'da görüştüklerini söylemişlerdir. Bu da, o velînin latîfelerinin muhtelif şekiller<br />

almasıdır. Bâzan o velînin bunlardan haberi olmaz. Seni gördük diyenlere, yanılıyorsunuz, o<br />

zaman, evimdeydim, o memleketlere gitmemiştim, o şehirleri bilmiyorum ve sizleri de<br />

tanımıyorum der. Yine bunlar gibi, güç halde bulunan kimseler, korku ve tehlikelerden<br />

kurtulmak için, ölü veya diri olan bâzı evliyâdan yardım istemişlerdir. O büyüklerin, kendi<br />

şekillerinde olarak, hemen orada bulunduklarını ve imdâdlarına yetiştiklerini görmüşlerdir.<br />

Bu velinin yaptığı yardımlardan bâzan haberleri olmakta, bâzan da olmamaktadır. Bu hâl,<br />

bilhâssa muhârebelerde görülmüştür. Böyle yardımları yapanlar, o din büyüklerinin rûhları<br />

ve latîfeleridir. Latîfeleri bâzan, bu âlem-i şehâdette, bâzan da âlem-i misalde şekil<br />

almaktadır. Nitekim Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gecede, binlerce kimse<br />

rüyâda görüp istifâde etmektedir. Bu gördükleri, hep O'nun latîfelerinin ve sıfatlarının âlem-i<br />

misâldeki şekilleridir. Yine bunlar gibi, sâlikler, mürşidlerinin âlem-i misâldeki sûretlerinden<br />

istifâde ederler ve bu yolla müşkillerini çözerler.<br />

Muhammed Mâsûm Serhendî, Mektûbât'ında (2. cild, 140. mektub) diyor ki: "Hadîs-i<br />

kudsîde; "Bir velî kuluma düşmanlık eden, benimle harb etmiş olur. Kulumu bana<br />

yaklaştıran şeyler arasında, en sevdiğim, ona farz ettiğim şeydir. Nâfile ibâdet yaparak,<br />

bana yaklaşan kulumu çok severim. Çok sevdiğim kulumun işiten kulağı, gören gözü,<br />

tutan eli, yürüyen ayağı olurum. İstediğini elbette veririm. Bana sığındığı zaman,<br />

elbette korurum." buyruldu. Farzlarla hâsıl olan kurb, yâni Allahü teâlâya yaklaşmak,<br />

nâfilelerle hasıl olandan, elbette daha çoktur. Fakat, takva sâhiplerinin ihlâs ile yaptığı farzlar<br />

kurb hâsıl eder. (Takvâ, haramlardan nefret etmek, haram işlemeyi hâtıra bile getirmemektir.<br />

Allahü teâlâya yaklaşmak, O'nun rızâsına , sevgisine kavuşmak demektir.) Takvâ ve ihlâs<br />

elde etmek için de, tasavvuf ehlinin bildirdiği vazîfeleri yapmak lâzımdır. Farzların kurb<br />

hâsıl etmesi için, bu nâfile vazîfeleri yapmak şarttır. Nâfile ibâdetleri yapmaya "Sülûk" denir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!