22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ulunmak, hayırlı bir iş yapmaktan daha iyidir, bunun gibi kötülerle ve İslâm düşmanlarıyla<br />

bulunmak, kötü bir iş yapmaktan daha kötüdür. İnsana en çok zarar veren günâh, kendi gibi<br />

olan insanları aşağı görmektir." buyururdu.<br />

Allahü teâlânın bütün kullarına nehirler gibi sınırsız yardım ederdi. "Allahü teâlâyı ibâdetler<br />

içinde en çok râzı eden ibâdet, zayıf ve mazlûmları sevindirmek ve rahatlatmaktır. İhtiyaç<br />

sâhibini hayal kırıklığına uğratmayan kimse, hakîkî derviştir. Cehennem ateşinin<br />

söndürülmesinin en iyi yolu, açı doyurmak, susuz olanın susuzluğunu gidermek, ihtiyaç<br />

sâhibinin ihtiyâcını görmek ve sefâlet içinde bulunanla dostluk kurmaktır." buyururdu.<br />

Kendisi sabırlı olup, sevdiklerine sabırlı olmayı tavsiye ederdi: "Sabır, şikâyet etmeksizin<br />

üzüntüye katlanmak ve sıkıntılara göğüs germektir." buyururdu.<br />

Ölüme hazırlıklı olmayı tavsiye eder, ölümle ilgili olarak şöyle buyururdu: "Ârif, ölümü dost,<br />

rahatlığı da düşman görür. Allahü teâlâyı devamlı hatırlamayı en büyük saâdet bilir. Başının<br />

üstünde dolaşan ölümü düşünerek son yolculuğu için hazırlığını tam yapar."<br />

Kendisi güler yüzlü olup; "Ârifin bir özelliği insanlara karşı devamlı güler yüzlü olmasıdır."<br />

buyururdu.<br />

Ömrü boyunca pekçok insanın îmânla şereflenmesine vesîle olan Muînüddîn-i Çeştî, birçok<br />

talebe yetiştirdi. Bunların en meşhûrları: Kutbüddîn Bahtiyâr Kâkî el-Ûşî, kendi oğlu Hâce<br />

Ferîdüddîn, Hamîdüddîn Nâgûrî Sûfî, Şeyh Vecihüddîn Sa'd bin Zeyd, Hâce Burhâneddîn,<br />

kızı Bibi Hâfıza-i Cemâl, Şeyh Muhammed Türk, Şeyh Ali, Sencerî, Hâce Yâdigâr, Abdullah<br />

Beyâbânî gibi pekçok kıymetli kimselerdir.<br />

MUÎNÜDDÎN ÇEŞTÎ'Yİ ÇAĞIRIN!<br />

Muînüddîn-i Çeştî, gittiği her beldede kabristanları ziyâret eder, orada bir müddet kalırdı. Vardığı<br />

yerde tanınıp meşhûr olunca, orada durmaz, kimsenin haberi olmadan, gizlice çıkıp giderdi. Bu<br />

seyâhatlerinden biri de Mekke'ye olmuştur. Mekke-i mükerremeye gidip, Kâbe-i muazzamayı ziyâret<br />

etti. Bir müddet Mekke'de kalıp, oradan Medîne-i münevvereye gitti. Peygamberimiz server-i âlem<br />

Muhammed aleyhisselâmın kabr-i şerîfini ziyâret etti. Bir müddet de Medîne'de kaldı. Bir gün<br />

Mescid-iNebî'de iken, Ravda-i mutahheradan, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin<br />

türbesinden; "Muînüddîn'i çağırınız!" diye bir ses işitildi. Bunun üzerine türbedâr; "Muînüddîn!" diye<br />

bağırdı. Birkaç yerden "Efendim!" sesi işitildi. Sonra; "Hangi Muînüddîn'i istiyorsunuz?<br />

BuradaMuînüddîn adında bir çok kişi var" dediler. Bunun üzerine türbedâr geri dönüp, Ravda-i<br />

mutahheranın kapısında ayakta durdu. İki defâ, "Muînüddîn-i Çeştî'yi çağır!" diye nidâ eden bir ses<br />

işitti. Türbedâr bu emir üzerine cemâate karşı; "Muînüddîn-i Çeştî'yi istiyorlar!" diye bağırdı.<br />

Muînüddîn-i Çeştî hazretleri bu sözü işitince, bambaşka bir hâle girdi. Ağlayıp, gözyaşları dökerek ve<br />

salevât okuyarak Peygamberimizin türbesine yaklaştı ve edeble ayakta durdu. Bu sırada; "Ey Kutb-i<br />

meşâyıh içeriye gel!" diye bir ses işitince; kendinden geçmiş bir hâlde, Resûl-i ekremin türbesine<br />

yaklaştı ve sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmı görmekle şereflendi. Peygamberimiz;<br />

"Sen benim dînime hizmet edicisin. Senin Hindistan'a gitmen gerekir. Hindistan'a git!<br />

Hindistan'daEcmîr denilen bir şehir vardır. Orada benim evlâdımdan (torunlarımdan) Seyyid Hüseyin<br />

adında biri var. Oraya cihâd ve gazâ niyetiyle gitmişti. Şu anda şehîd oldu. Orası kâfirlerin eline<br />

geçmek üzere, senin oraya gitmen sebeb ve bereketiyle, İslâmiyet orada yayılacak ve kâfirler hakîr<br />

olacaklar, güçsüz ve tesirsiz kalacaklar" buyurdular. Sonra ona bir nar verip; "Bu nara dikkatle bak ve<br />

nereye gitmen gerekiyorsa, görüp, anla!" buyurdu. Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, Server-i âlemin<br />

verdiği narı alıp, emredildiği gibi baktı, şark ve garbı tamâmen gördü. Gideceği Ecmîr şehrini ve<br />

dağlarını da görüp dikkatle baktı. Bundan sonra Peygamberimizi göremedi. Fâtiha okuyup duâ etti ve<br />

yardım dileyip, Ravda-i mutahheradan (Peygamberimizin türbesinden) ayrıldı.<br />

FAZLA ALMA

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!