22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

güzel hizmet ederek isbât etmelisin. Eğer bunlara lâyık olmazsan, ben, bu emânetleri lâyık<br />

olmayan birine teslim ettiğim için kıyâmet günü Allahü teâlânın, Resûlullah'ın ve bu emâneti<br />

bizlere ulaştıran mübârek büyüklerimizin huzûrunda mahcûb olurum" buyurdu.<br />

Bundan sonra, Hâce Kutbüddîn, bu nîmetlere şükür olarak ve çok mesûliyetli olan<br />

vazifesinde kolaylık vermesi için Allahü teâlâya niyâz ile iki rek'at namaz kılıp göz yaşları<br />

içinde duâ etti. Sonra, Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, bu kıymetli halîfesinin (vekîlinin)<br />

elini tutarak; "Kendimde bulunan bütün ilim ve hâlleri sana vererek, bulunduğum mertebeye<br />

seni yükselterek vazifemi yapmış bulunuyorum ve seni Allahü teâlâya emânet ediyorum."<br />

dedi. Sonra şöyle buyurdu: "Biliniz ki, şu dört şey tasavvufun esâslarındandır: 1) Bu yolda<br />

yürümek arzusunda bulunan bir sâlik, aç ve fakir olsa da, hâlinden şikâyetçi olmamalı,<br />

dışarıdan tok ve hâli vakti yerinde görünmelidir. 2) Fakirleri maddî ve mânevî olarak<br />

doyurmalıdır. 3) Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmetlere şükredemediği, O'na lâyık ibâdet<br />

yapamadığı ve âkıbetinin nasıl olacağını bilemediği için, dâimâ üzgün bir hâlde bulunmalı,<br />

fakat başkalarını üzmemek için dışarıdan çok neşeli, mesûd ve memnun görünmelidir. 4)<br />

Kendisine eziyet ve sıkıntı verenleri affetmeli; insanlara karşı lüzumlu olan nezâket ve<br />

sevgiyi her zaman göstermelidir." Bundan sonra, Hâce Kutbüddîn hazretleri, öpmek için<br />

hocasının ayaklarına eğildi. Hocası müsâade etmeyip, hemen kaldırdı. Muhabbetle sarıldılar.<br />

Hâce Muînüddîn hazretlerinin talebelerine bir tavsiyesi de; "Büyüklerimizin bildirdiği saâdet<br />

yolundan ayrılmayınız! Bu mübârek vazifede cesûr bir er olduğunuzu isbât ediniz,<br />

gösteriniz!" şeklinde idi. Bundan sonra, muhabbetin ve acı ayrılığın tesiri ile tekrar<br />

birbirlerine sarıldılar ve gözyaşları içinde ayrıldılar. Hâce Kutbüddîn, Dehli'ye geldikten<br />

yirmi gün sonra da, Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretleri vefât etti.<br />

Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, vefât edecekleri gece, yatsı namazından sonra odasının<br />

kapısını kapayıp, içeriye hiç kimseyi, hattâ husûsî eshâbını bile almadı. Ancak bâzı talebeleri<br />

kapının önünde durmuşlardı. Bütün gece odadan sesler geldi. Sabah namazı vaktinde ses<br />

kesildi. Sabah namazına kaldırmak için, kapısına ne kadar vurdularsa da kapı açılmadı.<br />

Kapıyı açıp içeri girdiklerinde, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin vefât edip, Hakk'a<br />

kavuştuğunu gördüler. Peygamber efendimiz, o gece oradaki bir çok evliyâya rüyâlarında;<br />

"Biz bugün, Allah'ın sevgili kulu Şeyh Muînüddîn'i karşılamağa geldik." buyurmuştur.<br />

Ecmîr'de dergâhının bulunduğu yerde defnedildi. Kabri önce kerpiçten, daha sonra taştan<br />

yapıldı. Önce Hâce Hasan Nâgûrî tarafından tâmir ettirildi. Sonra Şihâbüddîn Muhammed<br />

Şâh Cihân tarafından, türbesi yanına mermerden gâyet güzel bir mescid yaptırıldı.<br />

Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinden dört asır sonra Hindistan'da yetişen ve ikinci bin yılının<br />

müceddidi olan, İslâmiyeti Hindistan'a ve diğer beldelere yayan İmâm-ı Rabbânî hazretleri,<br />

1623 (H.1033) senesinde Ecmîr'e gittiğinde, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin türbesini ziyâret<br />

etmiş ve; "Hâce hazretleri merhamet eyledi. İhsânda bulundu. Husûsî bereketlerinden<br />

ziyâfetler verdi. Çok konuştuk, esrâr, sırlar açıldı." buyurmuştur.<br />

İmâm-ı Rabbânî hazretleri onun kabrini ziyâret ettiği sırada, türbesine hizmet eden<br />

türbedarlar, kabri üzerindeki örtüyü ona hediye verdiler. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de kabûl<br />

ederek; "Hâce hazretleri, en yakın elbisesini bize ihsân etti. Bunu kefenim olması için<br />

saklayalım." buyurdu. Bir sene sonra vefât edince, o örtüyü kefen yaptılar.<br />

Muînüddîn-i Çeştî hazretleri Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için çırpınır, talebelerini de<br />

bu gâyeye sevk ederek buyururdu ki:<br />

Irmak akarken zaman zaman gürültü çıkarır ve zaman zaman etrâfını zorlar. Ancak sonunda<br />

denize kavuşarak sükûnete erişir. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak arzûsu ile yanan<br />

kimsenin de hâli böyledir."<br />

Kendisi hakîkaten Allah adamıydı. Güneş gibi herkesi faydalandıran bir davranış içinde ve<br />

toprağın herkesi kabûl etmesi gibi misâfirseverdi. "İyi olan Allah adamları ile birlikte

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!