22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

meclisine götürdü. Elinden öptüm ve huzûrunda durdum. Babama beni sordu. Babam da;<br />

"Oğlum Mustafa'dır. Şiddetli ve amansız bir hastalığa tutuldu. Duâlarınızı almaya geldik."<br />

dedi. O zaman Muhyiddîn-i İskilibî; "Şimdi oğlunu al çarşıya götür. Ona koyun yününden<br />

yapılmış bir elbise al ve giydir. İnşâallahü teâlâ bir şeyi kalmaz." buyurdu. Babam da beni<br />

alıp çarşıya götürdü ve onun buyurduğu şeyleri alıp giydirdi. O günden îtibâren bende o<br />

hastalıktan eser kalmadı."<br />

Ehîzâde şöyle anlatır: "Bir gün Hakîm Çelebi ile bir yerde sohbet ederken, söz Muhyiddîn-i<br />

İskilibî'den açıldı. Hakîm Çelebi bana, Muhyiddîn-i İskilibî hakkında ne düşündüğümü sordu.<br />

Ben de hakkında güzel îtikâd ve hüsn-i zan sâhibi olduğumu, fakat ondan bana intikâl eden<br />

bir bilgi, bir hâtıra bulunmadığını bildirdim. O zaman bana dedi ki: "Şunu iyi bil ki, o zât<br />

Allahü teâlânın sevgili kullarından biridir. Şimdi bu belde de onun temiz rûhuyla tasarruf<br />

altındadır. Gönül ehli, onun mânevî üstünlüklerinden çok istifâde etmektedir. Aramızda<br />

geçen bir hâdise ile, onun mânevî hâllerinden birini haber vereyim:<br />

Bir gün sabah namazından sonra mihrâbda idim. Talebe ve cemâat, okumak ile meşgûldü. O<br />

anda Muhyiddîn-i İskilibî mescidin kapısından içeri girdi. Elinde, Bayrâmiyye yolunun<br />

büyüklerine mahsus bir elbise vardı. Onu görünce, hürmetle ayağa kalktım. Gelip selâm<br />

verdi. Ben de selâmına cevap verdim. Buyurdu ki: "Elimdeki bu elbiseyi size giydirmek için,<br />

Efendimiz Muhammed aleyhisselâm gönderdi." Emre uyup hazırlandım ve elbiseyi bana<br />

giydirdi. Onu giyer giymez, bende anlatılması imkânsız mânevî hâller ve üstünlükler<br />

meydana geldi. Sonra da; "Bu güzel mertebeye kavuşmanızdan dolayı tebrik ederim.<br />

Mübârek olsun." buyurdu. Mescidden dışarı çıktı ve kayboldu. Elbise sırtımda kaldı. Ben,<br />

oradakilerin bu hadiseyi gördüklerini zannettim. İyice dikkat edince, bu hâdiseden kimsenin<br />

haberdâr olmadığını ve sâdece ikimizin arasında cereyân ettiğini anladım. Hattâ, Muhyiddîn-i<br />

İskilibî için ayağa kalkışımı bile görmemişlerdi. Bu elbiseyi, parçalara ayrılıncaya kadar<br />

giydim ve hâtıra olarak evde sakladım."<br />

Şeyh Alâüddîn, tasavvuf yoluna girişini şöyle anlatır: "Sultan İkinci Bâyezîd Hânın<br />

ordusunda bir nefer idim. Ordu, bir zaman küffâr üzerine sefer etti. Dönüşte yolda şiddetli bir<br />

soğuk ve yağmur başladı. Bu esnâda ben civar bir köyde misâfir olmak istedim. Köylüler<br />

beni kabûl etmediler. Gece karanlığında yola koyuldum. Yağmur, gökten bardaktan<br />

dökülürcesine yağıyordu. Her taraftan seller akıyordu.Vâdi, deniz gibi oldu. Ben, Allahü<br />

teâlâya tevekkül ederek ilerledim. Yol üzerinde bir nehirle karşılaştım. Akan sellerle nehir<br />

daha da kabarmış, köprüyü de örtmüştü. Sulara girip, önümdeki tehlikeden gâfil olarak, gece<br />

karanlığında ilerledim. Sular, atımın ayaklarını örtmeye başlamıştı. O esnâda beni boğulma<br />

korkusu kapladı. Geri dönmek istedim. Yolu bulamadım. Ölümle burun buruna geldim.<br />

Ölümü düşünerek, tövbe ve istigfâra başladım. O esnâda yüksek bir ses duydum. O tarafa<br />

döndüm. Nûrânî yüzlü bir zâtla karşılaştım. Selâm verdi ve; "Demek yolda kaldınız ve<br />

tehlike ile karşı karşıyasınız." buyurdu. Ben de; "Evet efendim." dedim. Önüme geçip; "İzimi<br />

tâkib et ve korkma!" buyurdu. Ben de izini tâkib ettim. Köprüyü geçtik. Sular, hayvanların<br />

boyuna kadar yükselmişti. O zât, eliyle kenarı işâret etti ve; "Bu yönü tâkib et, inşâallahü<br />

teâlâ kurtulursun." buyurdu. O esnâda bir şimşek çaktı, gözlerim kamaştı. Baktığımda bana<br />

refâkat eden zâtı göremedim. Târif ettiği cihete gittim. Tehlikeden kurtuldum. Kurtuluşuma<br />

sebeb olan zâtı çok merak ettim. Ama hiçbir şey öğrenemedim. Bir müddet sonra Edirne'de<br />

Nizâmiyye askerlerinin bir mahalledeki ziyâfette toplandıklarını gördüm. Toplanmalarının<br />

sebebini sorduğumda; "Buraya, Allahü teâlânın velî kullarından Muhyiddîn-i İskilibî adında,<br />

"Hünkâr Şeyhi" diye meşhûr bir zât gelecek, onu görmek ve sohbetinden istifâde için<br />

toplanıyoruz." dediler. Ben de onlara katıldım. Yemekten sonra sohbet meclisi kuruldu. O<br />

zâta meclisin hazır olduğunu bildirmek için gittiler. Bir de ne göreyim, gelen beni o korkunç<br />

gecede tehlikeden kurtaran zâttı! Sohbetin sonuna kadar bekledim. Nihâyet meclis dağıldı.<br />

Derhâl o zâtın yanına gidip ayaklarına kapandım ve öptüm. O; "Sen kimsin?" diye sordu. Ben<br />

de; "Efendim, falan yerde, karanlık gecede helâk olmaktan kurtardığınız kişiyim." dedim.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!