22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Rivâyet edilir ki, Muhammed Urre’nin talebelerinden, sevdiklerinden birisinin, çarşıda bir<br />

dükkânı vardı. Muhammed Urre, bu talebesini sever, arasıra dükkânına uğrardı. Bir gün bu<br />

talebesine buyurdu ki: “Bu dükkânı boşalt. Buradan çık. Burada birşey olacak. Burası birkaç<br />

gün içinde yıkılacak.” O talebe, hocasının bu emir ve îkâzına uyarak derhâl dükkânı boşalttı.<br />

Bundan boşalan dükkâna da başka bir kimse girdi. Aradan birkaç gün geçmiş idi ki,<br />

Muhammed Urre yine o dükkânın bulunduğu yere uğramış idi. O dükkân herkesin gözü<br />

önünde çöktü. O zâtın bereketi ile, hiçkimseye bir şey olmadı. O talebe, hocasının bu açık<br />

kerâmetine şâhid olmakla, hocasına olan muhabbet ve bağlılığı daha da arttı.<br />

Muhammed Urre’nin zamânında bulunan bir kimse şöyle anlatır: “Muhammed Urre’yi ilk<br />

tanıdığım zamanlar, kendi kendime derdim ki: “Keşke şu zâtın durumuna, hâline muttali”<br />

olsaydım. Hâlini iyice anlasaydım. Nasıl biridir? Namazlarını edâ ediyor mu? Cumâ ve<br />

cemâate devâm ediyor mu?” Bu düşünceler içindeydim. Çünkü çok gizli, kapalı bir hâli<br />

vardı. Hiç konuşmazdı. İnsanlarla pek sohbet etmezdi. Fakat kendisinde gördüğüm bir hâl<br />

sebebiyle, onun evliyânın seçilmişlerinden ve Şam’ın ileri gelenlerinden olduğunu anladım.<br />

Kendisinde gördüğüm hâl şöyleydi: 1586 (H.994) senesinde bir Cumâ günü Cumâ namazı<br />

için erkenden câmiye gitmiştim. Bir de baktım ki, Muhammed Urre yanımda duruyor.<br />

Câmiye girince, önce tehıyyet-ül-mescid namazı kıldı. Sonra oturdu. Namaz vakti oluncaya<br />

kadar bekledi. Dikkat ettim. Hep zikir ile meşgûl oluyordu. Onun zikretmesi, hatîb hutbeye<br />

çıkıncaya kadar devâm etti. Hutbe başlayınca zikri kesip hutbeyi dinledi. Ben onun bu<br />

hâlinden anladım ki, başkalarıyla çok lüzum olmadıkca konuşmamasının sebebi, dilinin hep<br />

zikir ile meşgûl olması idi. Kendisini tâkib ettim. Bütün edeblerine riâyet ederek namazını<br />

çok güzel bir şekilde kılıyordu. Namazdan sonra herkes çıktığı hâlde, o çıkmadı. Ben de<br />

kendisini bekledim. İmâm da çıktıktan sonra, câmide ikimiz yalnız kalmıştık. Kalktı, ben de<br />

kalktım. Benimle müsâfeha etti. Tebessüm ederek; bana bakıyor ve sanki; “Bende görmek<br />

istediğin hâli iyice tahkik ettin değil mi?” diyordu. İşte onda gördüğüm bu hâl sebebiyle,<br />

büyüklüğünü ve üstünlüğünü kavradım. Onun, muhabbet ve üstünlüğünü kalbime<br />

yerleştirmesini Allahü teâlâdan istedim ve yüksek velîlerden olduğunu böylece anlamış<br />

oldum.”<br />

ACABA NEREDEDİR<br />

Necmüddîn-i Gazzî şöyle anlatır: “Muhammed Urre, birgün câmisinde zikir ile meşgûl<br />

olurken, Allahü teâlânın aşkı ve kendisini kaplayan tasavvufî hâl sebebiyle kendinden<br />

geçerek ve elinde olmayarak “Allah” diye bir sayha etti. Câminin hemen yakınında bir yerde<br />

de, bâzı kimseler toplanmışlar, sohbet ediyorlardı. Bu kimseler arasında, Anadolu’dan gelmiş<br />

olan biri de bulunuyordu. O toplulukta bulunanlar, Muhammed Urre’nin sayhasını işittiler.<br />

Birisi dedi ki: “Bu sayha kimindir.” Başka birisi de; “Muhammed Urre’nindir.” dedi.<br />

Anadolu’dan gelen zât, bu ismi duyunca hayretle; “Muhammed Urre bu beldeden midir?”<br />

diye sordu. diğerleri “Evet.” dediler. Anadolulu; “Allahü teâlâ ona uzun ömürler versin.”<br />

dedi. Bu sefer diğerleri hayret edip; “Sen onu nereden tanıyorsun?” dediler. Bunun üzerine o<br />

kimse yemin ederek; “Ben onu Rodos vak’asından tanıyorum. Rodos’un fethi sırasında,<br />

Muhammed Urre’yi Kânûnî Sultan Süleymân Hânın önünde, işte bu gözlerim ile görmüştüm.<br />

Şimdi acabâ nerededir. Yerini bilseydik gidip kendisini ziyâret ederdik.” dedi. Onlar da; “İşte<br />

şu yakındaki câmidedir.” dediler. Anadolu’dan gelen zât, hemen o câmiye gidip Muhammed<br />

Urre’nin elini öptü. Duâsını ve gönlünü aldı.”<br />

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.193<br />

2) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.440

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!