22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Abdülkâdir'in ordusunda tefrika ve anlaşmazlıkların doğmasına sebeb oldu. Bunun üzerine<br />

Abdülkâdir Merakeş'e çekildi. Akrabası olan Merakeş hâkimi Abdurrahmân ve Merakeş'in<br />

müslüman halkının yardımıyla Fransızlarla savaşmaya devam etti. Ancak bu defâ da Fas kralı<br />

Abdurrahmân'ın ihaneti ile karşılaştı. Fas kralı, Fransızların şartlarını kabul ederek cihad<br />

meydanından çekilirken Abdülkâdir'e yapılan yardımların da kesilmesini emretti. Bu durum<br />

mücâhidleri büyük bir sıkıntıya soktu. 1842 Kasımında Abdülkâdir'in harekât merkezi olan<br />

Sumala düşman eline geçti. Emir'in paha biçilmeyen şahsî kütüphânesi içindeki belgelerle<br />

birlikte Fransızlar tarafından tahrib edildi. Büyük Sahra'ya çekilen Emir Abdülkâdir orada da<br />

tarafdârlarının telef olması üzerine 1847 senesinde İskenderiyye veya Akka'da kalması<br />

şartıyla General Lamoriciere'ye teslim olmak zorunda kaldı. Teslim olurken ağzından çıkan<br />

tek kelime mücâdelesinin sonunu ne güzel özetlemektedir. "Kader."<br />

Ancak Fransızlar bir kez daha sözlerine sadık kalmadılar. Emir Abdülkâdir, Cezayir vâlisi<br />

Duc d'Aumele tarafından Fransa'ya gönderildi. Emir ve yanındakiler önce Toulon'da, sonra<br />

da Loira Vadisindeki Anboise kalesinde beş yıl hapis kaldılar.<br />

Toulon'a geldiğinde Fransız kralı eğer başka bir ülkeye gitme arzusundan vazgeçerse<br />

kendisine büyük bir armağan verileceğini bildirdiği zaman Emir Abdülkâdir:<br />

"Kral namına bana bütün Fransa'nın zenginliğini teklif etseniz ve bu zenginliği şu<br />

cüppemin üzerine yerleştirseniz sizin tebaanız olmayı hâtırımdan geçirmem. Ben<br />

burada sizin misâfirinizim. İsterseniz beni hapse atın. Ancak utanç ve şerefsizlik bana<br />

değil, size ulaşacaktır." dedi.<br />

Napolyon, Fransa'da imparatorluğunu îlân ettiği zaman, Abdülkâdir-i Cezâyirî'ye Osmanlı<br />

ülkesinde kalması için müsâade verdi. 1852'de İstanbul'a gelen Abdülkâdir-i Cezâyirî Sultan<br />

Abdülmecîd Han'la görüştü ve pâdişâhın fevkalâde izzet ve ikrâmını gördü. Daha sonra<br />

Bursa'ya geçerek kendisine tahsis edilen konakta oturdu. 1855'de Bursa'da büyük bir zelzele<br />

olması üzerine Şam'a geçti.<br />

Abdülkâdir-i Cezâyirî, Şam'a gidince, zamânını ilmî çalışma, ibâdet ve çocuklarının terbiyesi<br />

ile geçirdi. Kimseyle görüşmedi. Bu sırada İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı Devletini kuvvet<br />

zoruyla yıkamayacaklarını anlamışlar, işi fitne ve fesatla hâlletme yoluna gitmişlerdi.<br />

Osmanlı Devleti içerisindeki çeşitli fırka ve milletleri birbirleriyle çarpıştırmaya<br />

başlamışlardı. Lübnan ve Suriye'de Dürzîleri İngilizler silâhlandırmış, Mârunîlere de<br />

Fransızlar arka çıkmışlardı. Her iki devlet, yaptıkları çalışmalarla, Osmanlı tebeasını Osmanlı<br />

topraklarında birbirine kırdırıp, kendi emellerine âlet etmeye kalkışmışlardı. Bu oyunların bir<br />

sahnesi olarak 1860 senesinde Dürzî âsileri, hıristiyan ahâliyi öldürmeye teşebbüs ettikleri<br />

vakit, Abdülkâdir, Cezâyirli muhâcirlerin yardımı ile Fransa konsolosunu ve bin beş yüz<br />

kadar insanı kurtardı. Bu hareketi Osmanlı hükümeti tarafından taltif edildi. Fransa hükümeti,<br />

bu hareketin mükâfâtı olarak Emir'e Legion d'honneur nişanının grandcruix'sını verdi.<br />

Abdülkâdir-i Cezâyirî 1862 senesinde hacca gidip iki sene Hicaz'da kaldıktan sonra<br />

İstanbul'a gelerek, Abdülazîz Han tarafından Birinci Osmânî Nişânıyla taltif edildi.<br />

Daha sonra Şam'da ömrünü ilim ve ibâdetle geçiren Abdülkâdir Cezâyirî 26 Mayıs 1883<br />

(H.1300)'te vefat etti. Nâşı Sâlihiyye'de Muhyiddîn Arabî türbesine defnedildi. Devrin<br />

târihçileri "Gabe bedrün kâmilün= Mükemmel dolunay battı (H. 1300) diyerek ölümüne târih<br />

düşürdüler.<br />

Abdülkâdir Cezâyirî, her şeyden evvel sağlam ve doğru îmân sâhibi, vakarlı bir zât idi. Bu<br />

hali, yalnız dindaşlarının değil, kendisini yakından tanımak fırsatını bulan Avrupalıların da<br />

takdirini celbetmişti. Çok adâletli idi. Âlicenâb ve çok merhametli idi. Ancak, düşmanlarını<br />

yıldırmak için zarûrî gördüğü anlarda şiddetli çarpışmalardan hiç çekinmezdi.<br />

Abdülkâdir Cezâyirî, ilim ve irfâna çok ehemmiyet verirdi. Âriflerin büyüklerindendi. Dünyâ<br />

ve âhiretin kemâlâtını kendisinde toplamıştı. Kahraman bir mücâhitti. Şan ve şöhreti doğudan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!