22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

uyurmuştur. Bundan sonra, insanda İslamiyete uymamak, baş kaldırmak gibi şeyler<br />

görülürse, bunlar cesedi meydana getiren maddelerden hâsıl olur. Gadab, şehvet, hırs gibi<br />

aşağı düşünceler, bu maddelerden ileri gelmektedir. Bir şeye düşkün olmak, cimrilik, bayağı<br />

işler hep onlardan doğmaktadır. Hayvanlarda nefs-i emmâre yoktur. Hâlbuki bu kötülükler,<br />

hayvanlarda daha çok vardır. Resûlullah efendimiz; "Küçük cihâddan döndük, cihâd-ı<br />

ekbere geldik!" buyurduğunda, cihâd-ı ekber olarak, çok kimselerin dediği gibi nefsle cihâdı<br />

değil, belki cesed ile cihâdı bildirmiştir. Çünkü nefsleri itminâna kavuşmuş, Rablerinden râzı<br />

olmuş, Rableri de o mübârek nefslerden râzı olmuştur. Bu nefsler İslâmiyetten ayrılamaz.<br />

Rablerine karşı baş kaldırmazlar.<br />

Kıldan ince mânâlar var, kulağını eyle yakın!<br />

Her kürsîde nutk çekeni, bir şey bilir sanma sakın!<br />

Sünnetlerin nûrunu, bid'atlerin zulmetleri ile örttüler. Resûlullah'ın milletinin parlaklığını<br />

yeni yeni bilgilerin kirleriyle söndürürler. Daha da çok şaşılır ki, birçokları, bu yenilikleri, bu<br />

reformları, güzel görüyorlar. Bid'atlere "hasene" adını takıyorlar. Bu bid'atlerle, dîni<br />

yükseltiyoruz, İslâmiyetin noksanlarını tamamlıyoruz diyorlar. Herkesin bu bid'atleri<br />

yapmasını körüklüyorlar. Allahü teâlâ, bunları doğru yola getirsin! Bilmiyorlar ki, din, bu<br />

bid'atlerden önce kâmil olmuştu. Allahü teâlânın nîmeti tamam olmuştu. Allahü teâlâ bu<br />

dinden râzı olmuştu. Allahü teâlâ, Mâide sûresinin üçüncü âyetinde meâlen; "Bugün,<br />

dîninizi sizin için ikmâl eyledim. Üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve size din<br />

olarak İslâmiyeti vermekle râzı oldum" buyurdu.Dînin olgunlaşmasını, bu bid'atlerden, bu<br />

reformlardan beklemek, bu âyet-i kerîmeye inanmamak olur.<br />

Ey oğlum! Kutb-i irşâdın feyz vermesi ve ondan feyz almakla ilgili mârifetler, Mebde' ve<br />

Me'âd Risâlesi'nde, "İfâde ve istifâde" bâbında yazılmıştı. Sırası gelmiş iken, faydalı olan bu<br />

mârifeti de, buraya yazıyorum. Orada yazılı olan ile karşılaştırınız! Kutb-i irşâd, kemâlât-i<br />

ferdiyyeye de mâliktir. Çok az bulunur. Asırlardan, çok uzun zaman sonra, böyle bir cevher<br />

dünyâya gelir. Kararmış olan âlem onun gelmesi ile aydınlanır. Onun irşâdının ve hidâyetinin<br />

nûrları, bütün dünyâya yayılır. Yer küresinin ortasından tâ arşa kadar, herkese; rüşd, hidâyet,<br />

îmân ve mârifet onun yolu ile gelir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan kimse bu<br />

nîmete kavuşamaz. Onun hidâyetinin nûrları, bir okyanus gibi, (çok kuvvetli radyo dalgaları<br />

gibi) bütün dünyâyı sarmıştır. O deryâ, sanki buz tutmuştur. Hiç dalgalanmaz. O büyük zâtı<br />

tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse, yâhud, o, bir kimseyi sever, onun yükselmesini<br />

isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Bu yoldan, sevgisi ve ihlâsına göre, o<br />

deryâdan kalbi feyz alır. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı zikr ederse ve bu zâtı hiç<br />

düşünmezse, meselâ onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fakat, birinci feyz daha fazla olur.<br />

Bir kimse, o büyük zâtı inkâr eder, beğenmezse, yâhut o büyük zât, bu kimseye incinmiş ise,<br />

Allahü teâlâyı zikr etse bile, rüşd ve hidâyete kavuşamaz. Ona inanmaması veya onu incitmiş<br />

olması, feyz yolunu kapatır. O zât, bunun istifâdesini istese bile, hidâyete kavuşamaz. Rüşd<br />

ve hidâyet, var görünür ise de yoktur. Faydası çok azdır. O zâta inanan ve sevenler, onu<br />

düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikr etmeseler de, yalnız sevdikleri için, rüşd ve hidâyet<br />

nûruna kavuşurlar. Fârisî beyt tercümesi:<br />

Sustum artık, zekîlere bu yeter,<br />

Çok bağırdım, dinleyen varsa eğer.<br />

Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! O, rahmandır ve rahîmdir. O'nun resûlü<br />

Muhammed aleyhisselâma, Âline veEshâbına, sonsuz salât ve selâm olsun."<br />

1616 (H.1025) senesinde Serhend'de şiddetli bir vebâ (tâûn) salgını başladı. Bu salgın her<br />

geçen gün şiddetleniyor, yüzlerce insan her gün kabre konuyordu. Bu hâli gören Muhammed<br />

Sâdık hazretleri; "Bu tâûn yağlı lokma istiyor. Biz gitmedikçe (ölmedikçe) geçmez."<br />

buyurdular. Hummâya yakalandılar veRebî'ül-evvel ayının dokuzuna rastlayan Pazartesi<br />

günü vefât eylediler. Bundan sonra, hastalık hafifledi, hastalardan birçoğu iyileşti. O şiddetli

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!