22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

içmeye gidemiyordu. Bu sırada Hocası ona; "Susadın mı?" diye sordu. O da; "Evet, şehirden<br />

ayrıldığımızdan beri bende susuzluk var." dedi. Bunun üzerine ona; "Git bir yerden su iç gel.<br />

Çünkü senin susuzluğun bana da tesir etti." buyurdu. Hemen bir yerden su içip geldi.<br />

Yollarına devâm ettiler. Şeyh Behâüddîn Ömer'in evine varınca, Muhammed Rûcî uzakça bir<br />

köşeye oturdu. Hocasıyla Şeyh Behâüddîn konuşmaya başladılar. Onlardan uzakça bir yerde<br />

oturduğu için, ne konuştuklarını duymuyordu. Bu sırada kendi kendine; "Bana öyle oturmak<br />

yakışmaz. Şeyh Behâüddîn Ömer'e doğru dönmüş olarak oturmam gerekir." deyip, onun<br />

tarafına doğru dönerek oturdu. Kalbi onun kalbiyle aynı hizâya geldi. O anda Muhammed<br />

Rûcî'ye dönüp, hocasına; "Bu ne yapıyor?" diyerek tebessüm etti. Şeyh Behâüddîn'in kısa<br />

süren teveccühleri ile çok faydalar hâsıl oldu. Onda kıymetli hâller meydana geldi.Dört veya<br />

beş gün, büyük bir sevinç ve rahatlık meydana getiren feyz ve bereketler birbirini tâkib etti.<br />

Yine kendisi anlatır. Yine bu yolun başlangıcında iken, dergâhın şark tarafındaki salonda,<br />

kıbleye bakan kısımda oturuyordum. Bu yoldaki vazifelerle meşgûl iken karşımda, zayıf<br />

yapılı, uzun boylu bir karaltı göründü. Hindistan cevizi gibi küçük olan başı tavana<br />

uzanıyordu. Ağzı açık olup, beyaz dişlerle doluydu. Boynu ve ayakları ince ve uzundu. O<br />

gülerek, bana doğru yavaş yavaş geliyordu. Bâzan eğiliyor, bâzan doğruluyordu. Çeşitli<br />

hareketler yapıyordu. Kendi kendime; onun şeytan olduğunu, büyüklere bağlanmaktan,<br />

meşgûliyetimden alıkoymak istediğini söylüyordum. Onun için meşgûliyetim üzerine sebat<br />

edeceğim husûsunda azmimi sağlamlaştırdım ve işime devâm ettim. O ise, çok garip ve acâib<br />

hareketler yapmak sûretiyle beni meşgûliyetimden vazgeçirmek istiyordu. Fakat onun, beni<br />

bu meşgûliyetimden vazgeçirmesi mümkün olmadı. Bana yaklaşınca, daha fazla işimle<br />

meşgûl oldum. İyice yanıma gelip, benim vazgeçmediğimi görünce, üzerime sıçrayıp<br />

omuzuma bindi ve iki ayağını sırtıma yapıştırdı. Yine işimle meşgûl idim. Bir müddet sonra<br />

ayaklarını üzerimden çekip, duman gibi havaya yükseldi. Sonra kayboldu. Ondan sonra bir<br />

daha böyle bir şey görünmedi.<br />

Câmide, Mevlânâ Sa'düddîn Kaşgârî'nin emri ve tavsiyesi üzerine dâimâ ibâdetle meşgûl<br />

olurdum. Hattâ geceleri de uyumazdım. Oturur, Allahü teâlâya yalvarır, büyüklerin nisbetine<br />

kavuşmak için çok ağlardım. Mescidden sâdece zarûri ihtiyaçlarım için çıkardım. Bir<br />

defâsında bulunduğumuz belde muhâsara edilmiş, şehrin kapıları kırk gün kapatıldığından, o<br />

günlerde herkes câmiye dolmuştu. İbâdet ve duâ ile meşgûl olduğumdan, durumu kimseye<br />

sormadım. Sonra birgün, muhâsara hakkında bilgi veren bir kimsenin konuşmasına şâhid<br />

oldum. Ona; "Siz hangi muhâsaradan bahsediyorsunuz?" diye sordum. O da; "Herhâlde sen<br />

muhâsara sırasında burada değildin." dedi. Ben de, o zaman halkın neden mescidde<br />

toplandığını anladım.<br />

Mescidde îtikâf yapıyordum. Üç gün geçtiği hâlde, yiyecek getiren kimse olmamıştı.Hâlsiz<br />

bir hâlde kalkıp yiyecek bir şeyler bulmak için mescidden çıkmak istedim. Sol ayağımı<br />

mescidin dışına koymuş, sağ ayağım mescidin içinde iken; "Ekmek için bizimle berâber<br />

olmayı bırakıyor musun?" diye ilâhî bir düşünce kalbime geldi. Bunun üzerine dışarı<br />

çıkardığım ayağımı tekrar içeri soktum. Elim ile yüzüme bir tokat vurdum. Tokat izi uzun<br />

müddet yüzümden çıkmadı. Kendi kendime; "Bir daha kendime yemek aramak için aslâ<br />

çıkmayacağım." dedim. Bunun üzerine büyüklere kuvvetli bir bağlılık hâsıl oldu. Bir ara,<br />

daha önce görmediğim ve tanımadığım birisi gelip, önüme bir mikdâr şeker koydu. Sonra<br />

konuşmadan gitti. O zâtın konuşmadan dönmesi ve ibâdetimden alıkoymaması, o şekeri<br />

getirmesinden daha çok sevindirdi.<br />

Bir gün Mevlânâ Sa'düddîn Kaşgârî; "Falancanın ahvâli hakkında bir şey biliyor musun?"<br />

diye sordu. O şahıs, memleketinden Herat'a ilim tahsîl etmek için gelmişti. Sonra Mevlânâ<br />

Sa'düddîn'e bağlandı. Bu zât, dünyâ ile irtibâtını tamâmen kesmişti. Talebeler arasına da çok<br />

az karışırdı. Devamlı suskun ve mahzûn bir hali vardı. Hocama; "Onun hâlini bilmiyorum,<br />

fakat bildiğim bir şey varsa, o da; dâimâ gizli bir şeylerle meşgûl olduğudur." dedim. Bunun<br />

üzerine Mevlânâ Sa'düddîn; "Ona hâlini sor, durumunu iyice öğren. Sana halini anlatıncaya

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!