22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

MuhammedRûcî, kâtibin yazdığına bakıyordu. Satırların altına şâhidlerin ismini yazar gibi,<br />

ayrı ayrı yerlere birçok kimsenin isimlerini yazdı. Sonra kâğıdı katlayıp, annesine verdi.<br />

Oradan ayrılınca, annesinden mektubu aldı. Kendi kendine; "Bu mektûbun muhtevâsını<br />

bilmiyorum. En doğrusu, geri dönüp, mektubu Resûlullah efendimize göstereyim. Bana<br />

mektubun muhtevâsını anlatırlar." dedi. Bu düşünce ile döndü veResûl-i ekremin huzûruna<br />

girdi. "Yâ Resûlallah! Bu mektubun muhtevâsını bilmiyorum." dedi. Resûlullah efendimiz<br />

kâğıdı elinden aldı. Kâğıtta yazılı olanları sesli olarak okudu. O daResûl-i ekremin<br />

okuduklarını bir defâda ezberledi. SonraResûlullah efendimize başka bir şeyi sordu. O anda,<br />

kapının sesini duyarak uyandı. Annesi kapıdan içeri giriyordu. Elinde kandil vardı.<br />

Yatağından kalktı. Annesi ona; "Oğlum, rüyânda birşey gördün mü?" diye sorunca; "Evet<br />

gördüm." dedi. O zaman, "Ben de senin gördüğünü gördüm." dedi ve rüyâsını anlatmaya<br />

başladı. İki rüyâ arasında hiç fark yoktu.<br />

Kendisi anlatır: "Daha gençliğimde tasavvuf yoluna girdim. Bâzı kimselere, Herat âlimlerinin<br />

ve tasavvuf büyüklerinin hâllerini sordum. Çünkü onlardan birinin sohbetinde ve meclisinde<br />

bulunmak istiyordum. Bir kişi Şeyh Sadreddîn Ravâsî'yi tavsiye etti. O, Şeyh Zeynüddîn<br />

Hâfî'nin talebelerinden idi. Şimdi ise, yanında bulunanlara doğru yolu göstermek ve onları<br />

yetiştirmekle meşgûldü. Bunun üzerine derhâl Herat'a gittim. Yolda Şeyh Zeynüddîn Hâfî'nin<br />

kabrini ziyâret ettim. Bu sırada Sadreddîn Ravâsî, talebeleriyle berâber orada bulunuyorlar ve<br />

zikir ediyorlardı. Zikri, seslerini yükselterek yaptıkları için, bu durum hoşuma gitmedi.<br />

Yoluma devâm ederek Herat'a yaklaştım. Bu sırada bizim köyden olanHâfız İsmâil ile<br />

karşılaştım. O, Sa'düddîn Kaşgârî'nin sohbetiyle şereflenmişti. Sonra Molla Câmî'ye<br />

bağlandı. Tasavvuf yolunda pekçok şeyler kazandı. Hâfız İsmâil bana; nereden geldiğimi,<br />

maksadımın ne olduğunu sordu. Ben de ahvâlimi olduğu gibi anlattım. Hâfız İsmâil beni<br />

dinledikten sonra; "Câminin kapısına git. Orada büyük bir zât vardır. Bâzan câmide cemâatle<br />

berâber oturur. Belki onun hâli sana hoş gelir." dedi. Bunun üzerine hemen câminin kapısına<br />

gittim. Câminin odasında, bir cemâatle berâber o zâtın oturduğunu gördüm. Yanındaki<br />

cemâat âlim ve fazîletli zâtlardan meydana geliyordu. Hiç konuşmadan onu dinliyorlardı.<br />

Kapının dışında durdum. Duvara yaslanıp, onlara bakmağa başladım. Onlardaki sessizliği,<br />

sekînet ve vekarı görünce, hatırıma Şeyh Sadreddîn'in etrâfında halka yapmış olanların<br />

hâllerini ve bağırmalarını getirip; "O ne ses ve hareketlilik, şimdi bu ne sessizlik ve<br />

durgunluk?" diye kendi kendime düşünmeye başladım. Bu sırada Mevlânâ Sa'düddîn Kaşgârî<br />

başını kaldırdı. "Ey kardeşim, yanıma gel!" buyurdu. Elimde olmadan onun yanına gittim.<br />

Yanına oturttu ve; "Sultan Şâhruh'un hizmetçileri veya askerleri, onun yanında bulunup,<br />

yüksek sesle Şâhruh, Şâhruh diye bağırsalar, onların böyle bağırmaları gâyet edebsizlik ve<br />

ahmaklık olur. Hizmetçilerin ve askerlerin edebi, Sultan ve efendinin yanında sessiz, hazır bir<br />

vaziyette, bağırıp çağırmadan durmaları ile olur." buyurdu.Sonra Sa'düddîn Kaşgârî elime<br />

baktı ve elimdeki boynuzdan yüzüğü gördü. İhtiyâcı olan kimsenin, hâcet elini boş olarak<br />

uzatması daha iyidir." buyurdu. Bunun üzerine elimden yüzüğü çıkardım. Sa'düddîn Kaşgârî<br />

kalkıp mescide girdi. Orada bulunanlardan birisine, beni peşinden mescide götürmesini işâret<br />

etti. Mescide girdim. Sa'düddîn Kaşgârî bir yere oturdu. Beni de karşısına oturttu ve tarîkatı<br />

telkin etti. Sonra; "Mescid güzel bir yerdir. Burada ikâmet et. Sana emrettiğim şeylerle<br />

meşgûl ol." dedi. Onun gösterdiği şeylerle meşgûl olmaya başladım. Annem bunu haber<br />

alınca, hemen Rûc'dan yanıma geldi. O da bu yola girdi.<br />

Bir müddet geçtikten sonra, bir gece mescidin kubbesinde bulunan odada teheccüd namazı<br />

kıldıktan sonra murâkabeye daldım. Bu sırada kandil gibi bir nûr göründü. Gündüz gibi<br />

kubbeyi aydınlattı. Onun aydınlatması ile bütün kubbeyi görüyordum. Bu nûr her an<br />

fazlalaşıyordu. O hâle geldi ki, koskoca bir kandil oldu. Bir müddet bu hâlde kaldı. Bu hâli<br />

görünce, bir nevî gurûr ve kendimi beğenme hâli meydana geldi. Sabah olunca, Sa'düddîn<br />

Kaşgârî'nin meclisine gittim. Öfkeyle bana bakarak; "Seni, gurûr kokusu ile dolu görüyorum.<br />

Bu kadarcık bir nûr görmekle, hiç insana gurûrlanmak yakışır mı? Hâlbuki Mevlânâ

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!