22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İslâm âlimi Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî'dir. Ona talebe olduktan sonra, sohbetlerine<br />

devâm edip, himmet ve teveccühüne kavuştu. Böylece tasavvufta yüksek derecelere ulaştı.<br />

Zâhir ve bâtın ilimlerinde zamânının bir tânesi oldu.<br />

Hocası Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin sohbetine devâm ettiği ilk sıralarda, bir gün gelip,<br />

hocasının kapısının önünde edeble beklerken, Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin bir hizmetçisi<br />

içeri girer. Behâeddîn Buhârî ona kapıda kim var? diye sorunca, o da; "Pârisâ bir genç<br />

vardır." der. Bunun üzerine dışarı çıkıp bakar ve; "Sen Pârisâ bir genç misin?" buyurur.<br />

Bundan sonra ismi; dünyâya düşkün olmayan, dindar, ârif, âlim, müttekî mânâlarına gelen<br />

"Pârisâ" olarak söylenmiştir ve ismi MuhammedPârisâ şeklinde meşhûr olmuştur. Hocası<br />

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri; "Bizim varlığımızdan murâd, Muhammed Pârisâ'nın yetişip<br />

ortaya çıkmasıdır." buyurmuştur. Kendisinden sonra, yerine bıraktığı vekillerden biri de o<br />

olmuştur.<br />

Yine hocası ona; "Hâcegân yol ve hanedânından bana her ne ulaşmışsa, ne elde etmişsem, bu<br />

emânetlerin hepsini sana verdim. Kardeşimiz Mevlânâ Ârif de bunları sana vermiştir."<br />

buyurdu.<br />

Muhammed Pârisâ hazretleri, birgün bir bahçede, havuz kenarında ayaklarını suya sarkıtmış<br />

oturuyordu. O sırada Allahü teâlânın zikrine dalmış, kendinden geçmiş hâlde iken, hocası<br />

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri oradan geçti. Onu kendinden geçmiş, âdetâ baygın bir hâlde ve<br />

dünyâyı unutmuş derin bir murâkabeye dalmış olarak gördü. Bu hâlinden son derece<br />

duygulanıp, soyundu ve havuza girdi. Yüzünü, suya sarkmakta olan talebesinin ayaklarına<br />

sürerek; "Allah'ım bunun hürmetine bana rahmet et!" diye duâ etti ve talebesi Muhammed<br />

Pârisâ'ya pek yüksek bir iltifât gösterdi.<br />

Muhammed Pârisâ, kerâmetlerini çok gizlerdi. Fakat bir defâsında, büyük hadîs âlimlerinden<br />

Şemseddîn Muhammed bin Muhammed-i Cezerî, Mirzâ Uluğ Bey zamânında Semerkand'a<br />

gelmişti. Mâverâünnehr'in hadîs âlimleri, hadîslerin senedlerini inceleyerek, tahkik ve tashih<br />

ile uğraşıyordu. Hasedçilerden biri, bu zâta; "Muhammed Pârisâ'nın söylediği hadîs-i<br />

şerîflerin senetlerinin sıhhati tam ve mâlûm olmadığı hâlde, Buhârâ'da çok hadîs nakleder.<br />

Onun senedlerini inceleseniz iyi olur" dedi.Durum Mirzâ Uluğ Bey'e bildirilince, o da,<br />

Buhârâ'ya bir haberci gönderip, Muhammed Pârisâ'dan Semerkand'a gelmesini ricâ etti.<br />

Muhammed Pârisâ hazretleri Semerkand'a geldi.Semerkand şeyhulislâmı Hâce Üsâmeddîn ve<br />

o asrın büyük âlimleri büyük bir meclis kurup, Muhammed Pârisâ'yı da çağırdılar. Hadîs<br />

mütâlaasına başlayınca, Hâce Üsâmeddîn, Muhammed Pârisâ'dan kendi isnadlarıyla bir hadîs<br />

rivâyet etmesini ricâ etti. O da senedleriyle bir hadîs-i şerîf okudu. Şeyhulislâm; "Bu hadîsin<br />

sahîh olduğunda hiç şüphe yoktur, ama şu anda benim yanımda sâbit değildir." dedi. Orada<br />

bulunan bâzı hasedçiler bu sözden hoşnûd olup, birbirlerine gözle işâret ettiler. Muhammed<br />

Pârisâ, aynı hadîs-i şerîfi bir başka senedle okudu. Şeyhulislâm, yine önceki sözlerini tekrâr<br />

etti. Muhammed Pârisâ hazretleri hangi isnâdı söylese, bunu duymadım cevâbını alacağını<br />

görerek bir an susup murâkabe ettikten sonra, o şahsa dönerek; "Hadîs ehlinin kitaplarından<br />

falanın mesnedini sağlam tutup, onun senedlerini mûteber sayar mısınız?" buyurdu. O da;<br />

"Evet, onun isnâdları (senedleri) tamâmen mûteber, güvenilir ve hadîs muhakkıklarındandır.<br />

Onda hiçbir ferdin şüphesi yoktur. Eğer sizin isnâdlarınız ona müsned olsaydı, isnâdınızın<br />

sıhhatinde, hiç sözümüz kalmazdı" dedi. Bu söz üzerine Muhammed Parisâ hazretleri,<br />

HâceÜsâmeddîn'e dönüp, "Sizin kütüphânenizin filân yerinde, falan kitabın altında, şu boyda,<br />

şu cildde bir kitap konulmuştur. Bahsettiğim hadîs-i şerîf, o kitabın falan sahifesinde<br />

yazılıdır." diyerek, sahifesini de belirtip; "Talebelerinizden birisini gönderin, hemen o kitabı<br />

getirsin." buyurdu. Hâce Üsâmeddîn, kendisinin böyle bir kitabının bulunduğunda tereddüd<br />

edince, o meclistekiler de bu söze şaşırdılar. Çünkü Muhammed Pârisâ hazretleri, onun<br />

kütüphânesini hiç görmemişti. Nihâyet bir talebesini gönderip, târif edilen kitabı bulup<br />

getirtti. Bahsedilen hadîs-i şerifi, MuhammedPârisâ hazretlerinin söylediği sahifede aynen<br />

buldular. Bunun üzerine, ilim meclisinde bulunan âlimler ve dinleyiciler şaşkınlıkla,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!