22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bozkır'da Mire köyünden Mustafa Efendi.<br />

Muhammed Kudsî Efendi, orta boylu, esmere yakın buğday tenli, açık alınlı, kaşlarının arası<br />

açık, ince uzun kaşlı, gözleri siyâh, burnunun ucu yüksekçe, ağzı büyükçe, sakalı sık bir zât<br />

idi. İri ve kuvvetli kemikliydi. Alnında vilâyet nûru parlar, âniden göreni heybet kaplardı.<br />

Vakar ve sekîne sâhibi idi. Aslâ kahkaha ile gülmezdi. Bâzan tebessüm ederdi. Güleç yüzlü,<br />

dili çok fasîh, yüzü pek melîh idi. Gören ayrılmak istemezdi. Hep mârifetten ve hakîkatten<br />

konuşurdu. Hiç fuzûli konuşmazdı. Hep hayırlı nasîhat ederdi. Dünyâ veya bir başka<br />

bakımdan gönül sıkıntısı ile huzuruna gelen, hakîmâne sözlerini dinleyince, gönlü açılır, içi<br />

rahatlar, dünyâ ve dünyâlık sevgisinden ve arzusundan kurtulur, bir anda, bütün kalbi ile<br />

Allahü teâlâya yönelirdi. Garîblere, yetimlere, miskinlere acır, yardım ederdi. Cömertlikte<br />

zamânının bir tânesiydi. Borçluların borçlarını öderdi. Dünyâ değil, âhiret zenginiydi. Dâhilî<br />

ve hâricî, nafaka ve giyeceklerini üzerine aldığı yirmiden çok cemâati vardı. Gelen giden<br />

misâfiri sayısızdı. Taşlık bir köyde oturduğu hâlde, hepsini yedirir ve giydirir, herkesi<br />

dünyâdan uzaklaştırır, âhirete yaklaştırırdı. "Rızk için üzülen kimse, insan defterinden<br />

hâricdir" buyururdu. Dînin ahkâmına riâyette canını fedâ ederdi. "Bir kimsenin dînimizin<br />

emir ve yasaklarına uymada ne kadar noksanı varsa, tasavvuf yolunda da o kadar noksanı<br />

vardır" buyururdu.<br />

Kerâmet göstermekten çok sakınırdı. Talebesinin ihlâsına sebeb olacaksa izhâr ederdi.<br />

Kâbiliyeti az olan bir talebesi, üç saatlik mesâfedeki bir köyde kendi kendine; "Ne için bir<br />

hocaya bağlanayım ve bir takım sıkıntılar çekeyim, bundan sonra diğer insanlar gibi dünyâ<br />

işimle meşgûl olayım?" diye düşünüp, o hazretin huzûruna geldi. Ama içinden geçeni hiç<br />

kimseye söylememişti. Muhammed Kudsî Efendi; "HacıEfendi, yol göstericisi olmayana<br />

şeytan yol gösterir değil mi? Doğru yoldan çıkmağa akıllı kimse nasıl cesâret edebilir?"<br />

buyurup, onu bozuk düşüncelerden kurtarmış, hak yolda devâm etmesine vesîle olmuştu.<br />

Vazife verdiği bir talebesi rahatsızlanarak verilen vazifeyi yapmaya dayanamadı,<br />

memleketine gitmek istedi. "Gitme, vazifeyi tamamla, korkma, ölmezsin" buyurdu ise de,<br />

îtimâd edemeyip gitti. Memleketinde, hasta ve ümîdsiz hâlde yatarken, bir gece o hazreti<br />

yanında gördü. Elinde bir kazma vardı. Karnında ağrıyan yere, o kazma ile, bir defâ kuvvetle<br />

vurup, oradan bir şey çıkarırken uyandı. Hastalıktan eser kalmadığını gördü. Tekrar gidip<br />

hocasına teslim oldu.<br />

Kendisini imtihân için, yemekleri helâlden olmayan bir ziyâfete çağırdılar. Yemekleri<br />

görünce, Allahü teâlânın izniyle helâlden olmadıklarını anladı. Ev sâhibinden özür dileyip,<br />

yemeklerden yemedi. Ev sâhibi, onun büyüklüğünü anlayıp, tövbe etti. Hâlis talebesi oldu.<br />

Cebinde para olmadığı hâlde, para isteyenlere, elini cebine sokar çıkarır para verirdi. Bu<br />

kerâmet kendisinde çok sık görülürdü.<br />

Ders okumak, ilim tahsîl etmek için uzaklara gitmiş bir talebesi, bir meseleyi anlayamayınca,<br />

rüyâsına girer, ona öğretir, gelince de latîfe yollu ona takılırdı.<br />

Vefâtından on üç sene sonra türbesi yapılırken, lahdi açıldı. Vücûdu, hayattaki gibiydi.<br />

Kefeni ve teni hiç bozulmamış, yeni defnolunmuş gibiydi.<br />

OSMAN KULUNU BAĞIŞLA<br />

Derin âlimlerden olan Osman Efendi, Muhammed Kudsî'nin bâzı talebeleriyle sohbet ederken, bu<br />

büyükler yoluna inanmadığını söyler, onlara dil uzatırdı. "Seni üstâdımıza götürelim" diye zorladılar.<br />

"Gelirim, fakat elini öpmem" dedi. Muhammed Kudsî hazretlerinin huzûruna geldiler. OsmanEfendi,<br />

içeri girer girmez, feryâd edip, birden düşüp bayıldı. Ağzından köpükler gelmeğe başladı. Bir saat<br />

sonra ayıldı. Sağına soluna baktı. Muhammed Kudsî Efendi kendisine; "Gördüğünüz burada var<br />

mıdır?" buyurdu. "Yoktur" dedi. "Sizin irşâdınız bizden değildir" buyurdu. Talebeler, bu hâle hayret

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!