22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ağlayarak o zaman Bursa'da bulunan evliyânın meşhurlarından Şeyh Tâceddîn hazretlerinin<br />

huzûruna gitti. Dünyâ malına ve dünyâya düşkünlüğünden dolayı gafletine tövbe edip, Şeyh<br />

Tâceddîn hazretlerinin dergâhında kalbini toparlamak için halvete girdi. Şeyh Tâceddîn<br />

hazretleri onun bu hâline bakıp, talebelerine; "Hacı İvaz'a siz de yardım edin. Kelime-i tevhîd<br />

okurken ona da niyet edin. Onun çok oturmaya gücü yoktur. Kendisi bir tüccardır." dedi. O<br />

gece Hacı İvaz şöyle bir rüyâ gördü. Bir dere içinde kendini kanalizasyon pisliği, çöpler ve<br />

süprüntüler arasında buldu. Pislikler dağ gibi yığılmış. Çöpler ve pislik arasında boğazına<br />

kadar gömülmüş, boğulmasına az kalmış! Bu haldeyken Şeyh Tâceddîn hazretleri bir dağ<br />

üzerinden kendisini seyretmektedir. Talebelerinin de pislikleri ve çöpleri kendi üzerinden<br />

alıp attıklarını gördü. Böyle perişan haldeyken Şeyh Tâceddîn hazretleri bulunduğu dağ<br />

üzerinden elini uzatıp Hacı İvaz'ın elinden tutarak dağ üzerine çekip kurtardı. Hacı İvaz<br />

sabahleyin uyanıp rüyâsını Şeyh Tâceddîn hazretlerine anlattı. Ona; "Üzerinde olan o pislik<br />

kalbindeki dünyâ sevgileridir. Allahü teâlânın inâyetiyle bunlar kalbinden gitti. Artık bütün<br />

dünyâ senin olsa, ona hiç sevgin olmasın. Asıl sevgi ve muhabbet, Allahü teâlânın sevgisidir.<br />

Sevgi, muhabbet, Allahü teâlâya ve Allah dostlarına olmalıdır. Allah adamları olan evliyâ ile<br />

birlikte bulunmaktan gâfil olma!" diye ona nasîhat etti. Sonra da memleketine dönmesi için<br />

müsâde etti. Hacıİvaz ayrılıp giderken; "Sultanım! Bizim memlekette bir Allah adamı yoktur.<br />

Kiminle berâber olayım!" dedi. Şeyh Tâceddîn hazretleri,Pîrî Halîfe Sultanın kıymetli<br />

oğulları Şeyh Muhammed Çelebi Sultan ne oldu?" deyince,Hacıİvaz; "Efendim! Ona<br />

îtikâdım yoktur. İyi yünden elbise giyer. İyi cins atlara biner. Kılıç kuşanır. Onda öyle<br />

dervişlik görmedim." dedi. Şeyh Tâceddîn hazretleri, Hacı İvaz'ın bu sözleri karşısında; "Bre<br />

öyle deme şimdi o sultan kutb-ı âlemdir. İnkâr etme yoksa belâya düşersin!" dedi. Hacı İvaz<br />

bu tavsiye üzerine memleketi Barla'ya varır varmaz hemen Eğridir'e gidip Mezâr-ı Şerîf<br />

denilen yerdeMuhammedÇelebiSultanın ziyâretine gitti. Oraya yaklaştığında Muhammed<br />

Çelebi Sultan'ı Eğridir Gölü kenarında oturur halde gördü. Hızır aleyhisselâmı bekliyormuş.<br />

Yanına yaklaşınca; "Bize îtikâdın ve inancın olmadı. Bu evlâmıdır?" dedi. Hacı İvaz<br />

ağlamaya başlayıp ayaklarına kapandı. Yaptıklarına pişman olup, tövbe etti.Sonra<br />

Muhammed Çelebi Sultan hazretlerine talebe oldu. Tasavvufta yetişmek üzere sohbetlerini<br />

can kulağıyla dinleyip, emirlerini severek yerine getirdi. Bir müddet dergâhında kalıp, nefsini<br />

ıslah ile meşgûl oldu. Büyük bir azim ile cânu gönülden bu işe sarıldı. O mübârek zâtın<br />

himmetiyle tasavvufta ilerleyip yüksek derecelere kavuştu. Kendisine halîfelik de verildi.<br />

Hacı İvaz'ın bir hizmetçisi vardı. Yanında kalıp tasavvufta yetişmek için çalıştı. Muhammed<br />

Çelebi Sultanın himmetiyle o da velîlerden oldu. Bu hizmetçi öyle hallere kavuşmuştu ki,<br />

bâzan yemek pişirir, uzun mesafelere kısa zamanda giderek yemek götürürdü. Bayram<br />

günlerinde bir çömlek yemek pişirir bu az yemeği dört yüz kişi yiyip doyardı. Bu kerâmetleri<br />

o diyarda meşhurdu.<br />

Bursa'da Şeker Hoca denilen bir kimse şöyle anlatmıştır: "Biz üç arkadaş, Şeyh Muhammed<br />

Çelebi Sultan için kutup diyorlar. Eğer gerçekten böyle büyük biri ise bir tecrübe edelim<br />

dedik. Ziyâretine gittik. Birimiz; "Eğer kutupsa biz huzûruna varınca, önce duâ etsin." dedi.<br />

Bir arkadaş; "Bursa'da Ulu Câmide ricâl-i gayb (Allahü teâlânın sevdiği ve gizli olan velî<br />

kulları) hangi safta namaz kılarlar bunu biz sormadan cevap versin." dedi. Bir diğerimiz de;<br />

"Ricâl-i gayb Ulu Câmiye hangi kapıdan girerler. Bunu da bize söylesin." dedi. Nihâyet<br />

huzûruna vardık. Biz vardığımızda kapısının önünde duruyordu. Elini öpüp karşısında<br />

durduk. Önce duâ etsin diye niyet eden arkadaşımızı göstererek; "Evvelâ şu mollanın niyeti<br />

üzereEl-Fâtiha." dedi. Sonra; "Ricâl-i gayb, Ulu Câmiye doğu kapısından girerler ve üçüncü<br />

safta namaz kılarlar." dedi.<br />

Onun zamânında Osmanlı paşalarından Mesih Paşa, Hamid ilinin (Isparta'nın) beyiydi.<br />

Muhammed Çelebi Sultanın ziyâretine gider, hürmet gösterirdi. Vezir olması için duâ ve<br />

himmet etmesi için yalvarıp yakarırdı. "Eğer vezir olursam, sizi ve talebelerinizi gazâya<br />

götürürüm." diye söz vermişti. Hayreddîn Halîfe adında bir halîfesi, talebesi vardı. Ona; "Var

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!