22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sırada ayağındaki yara patlayıp, irin ve cerahat çıktı. Bundan kısa bir müddet sonra, ayağa<br />

kalkıp yürümeye başladı. Böylece Allahü teâlâ ona Muhammed Cisr'in eliyle şifâ ihsân etti.<br />

Muhammed Cisr, vefâtı yaklaştığında defnedileceği yeri bildirdi. Bir gün talebelerinden<br />

birine; "Benim falanca yerde bir evim var." dedi. O talebe kendi kendine; "Acabâ hocam<br />

bununla ne demek istiyor." diye düşündü. Muhammed Cisr bir süre sonra vefât etti ve<br />

söylediği yere defnedilince, o talebe vefâtından önce hocasının söylediği sözün mânâsını<br />

anladı. 1846 (H.1262) senesinde Filistin'de Led köyünde vefât etti ve buraya defnedildi.<br />

Kabri meşhur olup bereketlenmek için ziyâret edilir.<br />

Muhammed Cisr hazretlerinin vefâtından sonra, kardeşi Mustafa Efendi maddî bir sıkıntı<br />

içerisine düştü. Bir gün sabah üzüntülü ve kederli olarak evinden çıktı. Bir tarafa doğru<br />

gitmeye başladı. Akrabâlarından birisi de onu tâkib ediyordu. Fakat ona nereye gittiğini<br />

sormaya cesâret edemedi. Nihâyet yolda hıristiyan bir ihtiyar ile karşılaştı. O hıristiyan<br />

hayatta iken Muhammed Cisr'i çok severdi. Mustafa Efendiyi görünce, gülümseyerek yanına<br />

geldi ve büyük bir hürmetle elini öptü. "Efendim! Ben de sizin yanınıza geliyordum. Bu<br />

akşam rüyâmda ağabeyiniz Muhammed Cisr'i gördüm. Bana; "Kardeşim Mustafa'nın maddî<br />

sıkıntısı var. Ona bir mikdar para ver." dedi. Uykudan uyandım. Daha sonra tekrar yattım.<br />

Rüyâmda yine ağabeyinizi gördüm. Tekrar aynı şeyleri söyledi. Şeyhin emrini yerine<br />

getirmek için şimdi size geliyordum." dedi. Sonra cebinden bir kese çıkarıp Mustafa<br />

Efendiye verdi. Oradan ayrılan Mustafa Efendi keseyi açtığında içinde yirmi beş altın<br />

olduğunu gördü. Sonra Mustafa Efendi, işin iç yüzünü, arkasından gelen akrabâsına şöyle<br />

anlattı: "Ben iflâs ettim. Dün gece kederli bir şekilde yattım. Sabah kalktığımda evden çıkıp<br />

yürümeye başladım. Fakat nereye gittiğimin farkında değildim. Gittiğim yöne sanki zorla<br />

çekiliyordum. Nihâyet bu hıristiyan ile karşılaştım."<br />

GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER<br />

Beyrut'un o zamanki müftüsü fazîletli âlim Şeyh Abdülbasit Efendi şöyle anlattı: Ben henüz gençtim.<br />

Beyrut'ta denize karşı bir dükkanım vardı. Bu sırada Muhammed Cisr gelip yanıma oturdu. İstirahat<br />

etmek için bir yer gösterilmesini istedi. Kendisine bir yer hazırladım. Biraz uyuduktan sonra uyandı.<br />

Yüzünde celâlli bir hal vardı. Sonra denize doğru baktı.Bana; "Ey Abdülbasit! Şu gemilere bak!<br />

Denizde şuradan şuraya kadar nasıl da dizilmişler." dedi. Halbuki denizde hiç gemi görünmüyordu.<br />

Buna rağmen denizde bir yeri işâret ediyor; "Sen gemileri görmüyor musun?" diyordu. Ben susuyor<br />

ve kendi kendime; "Acabâ işâret ettiği gemiler nerede?" diyordum. Sonra; "Fransız askeri, buraya<br />

gemileriyle geldikleri gibi giderler." buyurdu ve kalkıp gitti. Bu sözlerinden hiçbir şey anlamamıştım.<br />

Vefâtından sonra Lübnan'da hıristiyanlar ile dürzîler arasında bir anlaşmazlık çıktı. Bu hâdiseyi<br />

Şam'da başka bir hâdise tâkib etti. İşte bu hâdiseler sebebiyle Fransız askerleri gemileriyle Beyrut'a<br />

geldi. Fransız gemileri daha önce Muhammed Cisr'in denizde eliyle işâret ettiği yerde dizildiler.<br />

SonraFransızlar bir şey elde edemeden memleketimizden çıkıp gittiler. Şeyh Muhammed Cisr'in<br />

sözünün mânâsını o zaman anladım. Bu karışıklıklar sebebiyle halk çok sıkıntı çekti.<br />

ALLAH ADAMLARI, TERBİYE EDERLER<br />

Kardeşi Mustafa Efendi şöyle anlatır: Bir gün ağabeyimle evde münâkaşa ettik. Ona karşı edepsizlik<br />

yaptım. Bana; "Ey Mustafa! Edepli ol! Yoksa ehlullah, Allah adamları seni terbiye eder." dedi.<br />

Kızarak yine ona karşı edebimi takınmadım. Beni huzûrundan kovaladı. Gece yattığımda şöyle bir<br />

rüyâ gördüm: Ağabeyim ile ben kırlık bir yerdeyiz. Fakat o benden uzak duruyordu. Yerden bir taş<br />

aldı ve; "Ey Mustafa! Bunu yakala!" diyerek bana doğru attı. Taş böğrüme isâbet etti. Korkarak<br />

uyandım. O gün, taşın değdiği yerde küçük bir çıban çıktı. Gittikçe büyüdü. İçi irin ve sarı su dolu<br />

olan çıban çok acı veriyordu. Ben durumu hanımımdan başkasına söylemiyordum. Fakat çıbanın<br />

durumu daha kötüye gidince, bâzı dostlara gösterdim. Bunu görünce ağabeyim Muhammed Cisr'e<br />

karşı olan edepsizliğim sebebiyle bu işin başıma geldiğini söyleyerek beni ayıpladılar. Beni

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!