22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kısmı ise, kendilerine bir sıfat (hâl) geldiği zaman kalplere tasarruf ederler." demiştir.<br />

İmâm-ı Rabbânî; "Tasavvuf yolunda çok yüksekleri aramalı, ele geçenlere bağlanıp<br />

kalmamalıdır. Verâların verâsını yâni ötelerin ötesini aramalıdır. Böyle bir istek, böyle çok<br />

çalışmak ancak vazîfe alınan büyüğün teveccühü ile elde edilebilir. Onun teveccühü de<br />

müridin (talebenin) ona olan sevgisi, bağlılığı kadar olur." demiştir.<br />

Teveccüh, bir de, bir kimsenin, hayatta veya vefât etmiş, kabirde olan bir velîden feyz<br />

alabilmek, ondan mânevî olarak istifâde etmek, faydalanmak için, kalbini ona bağlaması,<br />

hâtırına hiçbir şey getirmeyip, yalnız onu düşünmesi mânâsında kullanılır. Abdullah-ı<br />

Dehlevî, bu konuda şunları söylemektedir: "Bâtındaki yâni kalbindeki nisbetin (bağlılığın)<br />

artmasına çalış. Allah ism-i şerîfini, bâzan da kelîme-i tehlîli (Lâ ilâhe illallah'ı) çok<br />

zikrederek (söyleyerek), bâzan salevât okuyarak, Kur'ân-ı kerîm okuyarak, Allahü teâlâya<br />

yaklaşmaya çalış. Bu çalışmalarda gevşeklik olursa, bu fakirin rûhâniyetine teveccüh ediniz.<br />

Yâhut, Mirzâ Mazhâr-ı Cânân'ın kabrine gidiniz, ona teveccüh ediniz, çok terakkî edilir,<br />

ilerleme ve yükselme olur. Ondan hâsıl olan fayda, bir diğerinin faydasından daha çoktur."<br />

Lügatte kasd, irâde, kuvvetli istek, arzu gibi mânalara gelen himmet, ıstılahta Allahü<br />

teâlânın velî kullarından bir zatın kalbinde yalnız bir işin yapılmasını bulundurup, başka bir<br />

şeyi kalbine getirmemesi ve Allahü teâlâdan dileyerek, bu şekilde mânevî yardımda<br />

bulunması demektir. Ubeydullah-ı Ahrâr; "Allahü teâlânın isimleri ile münâsebeti olan bir<br />

zât, kalbinde yalnız bir işin yapılmasını bulundurur ve bu şeye himmet eder, kalbine bundan<br />

başka hiçbir şey getirmez; yalnız o işin yapılmasını isterse, Allahü teâlâ da o işi yaratır.<br />

Allahü teâlânın âdeti böyledir." demiştir.<br />

Mahbûbiyyet, sevilen olmak, mahbûb olmaklık, sevilmeklik demektir. İmâm-ı Rabbânî;<br />

"Peygamber efendimize tâbi olmanın en yüksek derecesi mahbûbiyyet ve ma'şûkiyyet (âşık<br />

olmak) kemâlâtına (üstünlüklerine) sâhib olmaktır. Bu, Allahü teâlânın çok sevdiklerine<br />

mahsustur ve lutf ile ele geçmez, muhabbet lâzımdır." demektedir. Abdülhak-ı Dehlevî ise,<br />

âhirette azâblardan kurtulmak ve sonsuz saâdete kavuşmak, ancak geçmiş ve gelecek bütün<br />

varlıkların en üstününe (Hazret-i Muhammed'e) uymakla olur. Bunun için O'na uymakla<br />

mahbûbiyyet makâmına erişirler. O'nun yolunda bulunmakla, Allahü teâlânın zâtının<br />

tecellîsine kavuşurlar demiştir.<br />

Tasavvufun diğer ıstılahlarına gelince, bunların başında zikir gelir.<br />

Zikir, anmak, her işte Allahü teâlâyı hatırlamak, kendini gafletten kurtarmak, kulun<br />

Allahü teâlâyı dille ve kalple anması demektir. Gaflet de Allahü teâlâyı unutmak demektir.<br />

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde Ra'd sûresi 30. âyetinde meâlen şöyle buyuruyor: "İyi<br />

biliniz ki, kalpler, Allahü teâlânın zikri ile itminâna, râhata kavuşur." Bekara sûresinin<br />

152. âyet-i kerîmesinde ise meâlen şöyle buyrulmuştur: "(Kullarım!) Siz beni (tâat ile,<br />

beğendiğim işleri yapmak sûretiyle) zikrederseniz, ben de sizi (rahmet, mağfiret, ihsân ve<br />

tövbe kapılarını açmak sûretiyle) anarım." Sünenü'l-Beyhekî'de geçen iki hadîs-i şerîfte de<br />

buyrulmuştur ki: "Derecesi en yüksek olanlar, Allah'ı zikredenlerdir.", "Allah'ı sevmenin<br />

alâmeti, O'nu zikretmeyi sevmektir."<br />

İmâm-ı Rabbânî; "Her vakit, Allahü teâlâyı zikr etmek lâzımdır. Kalpte başka hiçbir şeye<br />

yer vermemelidir. Yerken, içerken, uyurken, gelirken, giderken hep zikir yapmalıdır."<br />

demiştir. Cübeyr bin Nüfeyr; "Her an, dilleriyle Allahü teâlâyı zikr edip, O'nu bir an<br />

unutmayanlardan herbiri, güler bir hâlde Cennet'e gireceklerdir." demektedir. Zikir, cehrî ve<br />

hafî olmak üzere iki kısımdır. Zikr-i cehrî, yüksek sesle Allahü teâlâyı anmak, zikr-i hafî<br />

ise, gizli olarak ve kalb ile Allahü teâlâyı hatırlamaktır.<br />

İmâm-ı Rabbânî, zikr-i hafînin, zikr-i cehrîden efdâl, daha üstün olduğunu belirtmiş,<br />

Peygamber efendimiz ise, Mektûbât-ı Seyfiyye'de geçen hadîs-i şerîflerinde bu üstünlüğün

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!