Attention! Your ePaper is waiting for publication!
By publishing your document, the content will be optimally indexed by Google via AI and sorted into the right category for over 500 million ePaper readers on YUMPU.
This will ensure high visibility and many readers!
Your ePaper is now published and live on YUMPU!
You can find your publication here:
Share your interactive ePaper on all platforms and on your website with our embed function
Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Şâh-ı Nakşibend'in halîfesi Muhammed Pârisâ'nın cenâze namazında bulundu.<br />
1424 (H.828) yılında Sultan İkinci Murâd Hân, onu ilk şeyhülislâm olarak tâyin etti. Bu<br />
vazifeyi, adâlet ve hak üzere altı sene yaptı. Devletin mühim işlerinde, sultanlar ve devlet<br />
adamları kendisiyle istişâre ederek, ilminden ve isâbetli görüşlerinden istifâde etmişlerdi.<br />
Ders okutması yanında, fetvâ işlerini ve Bursa kadılığını da yürüten Molla Fenârî, bir<br />
mahkeme esnâsında, sultan Yıldırım Bâyezîd Hânın şâhidliğini dahî kabûl etmemiştir. Şöyle<br />
ki: Mahkemede dâvâ konusu olan bir hâdisenin şâhidi olarak pâdişâhın da dinlenmesi<br />
îcâbetmişti. Kâdı Molla Fenârî, huzûrunda duruşmaya çıkan Pâdişâhın şehâdetini, İslâmiyetin<br />
aradığı şâhidlik şartlarından biri kendisinde bulunmadığı için red etmişti. O da, namazlarda<br />
Pâdişâhın cemâatte görülmemesiydi. Çünkü dînimizde, cemâat ile namaz kılmayı terk edenin<br />
mahkemedeki şâhidliği makbûl değildir. Bunun üzerine Yıldırım Bâyezîd Han hemen<br />
oturduğu sarayın yanına bir câmi inşâ ettirerek, beş vakit namazı, cemâati hiç terk etmeden<br />
kılmağa başladı.<br />
Bursa'da müderrislik ve kâdılık yapan Molla Fenârî kazzazlık (ipekçilik) yaparak da<br />
nafakasını temin etmeye çalıştı ve kazandığı paralar ile çok hayrât ve hasenâtta bulundu.<br />
Kale'de, Manastır mahallesinde ve Debbâglar semtinde olan mescidler ile, Pınarbaşı'ndaki<br />
Dâr-ül-hadîs, onun yaptırdığı eserlerdendir. Kudüs'te de bir medreseyi satın alıp,<br />
masraflarını, Anadolu'da yaptığı vakıfların gelirinden karşılamıştır. Vefâtında, çok para ve on<br />
binden çok kitap bıraktı.<br />
1431 (H.834) senesi Receb ayında Bursa'da vefât etti. Kabri, Bursa'da Keşîş Dağı eteğinde,<br />
Maksem adı verilen semtte yaptırdığı mescidin yanındadır ve ziyâret edilmektedir. Kabri,<br />
Bursa'nın en yüksek semtinde bulunmaktadır. Câminin yanında bir de medresesi vardır.<br />
Ayrıca birçok hayır işleri de gerçekleştirmişti.<br />
Molla Fenârî, Tasavvufta Zeyniyye tarîkatına mensûb idi. İpekçilikten çok iyi anladığından,<br />
kendisine yetecek kadar parayı sağlamak için bu işle uğraşır ve yiyeceği, giyeceği için lâzım<br />
olan parayı kendi emeği ile kazanırdı. Süslü elbiselerle dolaşmaktan hiç hoşlanmazdı. Gâyet<br />
mütevâzî giyinir, başında bir dolama ile dolaşırdı. Böyle giyinmesinin sebebini soranlara;<br />
"Elimin kazancı, daha fazlasına yetmiyor." cevâbını verirdi.<br />
Şeyh Zeynüddîn-i Hâfî hazretlerinin en büyük halîfesi Şeyh Abdüllatîf-i Makdisî, Anadolu'yu<br />
şereflendirdiğinde, Molla Fenârî onun gelişini parlak bir manzûme ve güzel bir şiirle<br />
kutlamıştı. Zeynüddîn-i Hâfî de, aynı bahr ve vezinde bir karşılık söyleyerek, pekçok övücü<br />
sözler yazmış veMolla Fenârî'ye göndermişti.<br />
Eserleri çok kıymetlidir. Başlıcaları şunlardır: 1) Ayn-ül-A'yân: Fâtiha sûresinin tefsîridir. 2)<br />
Füsûl-ül-Bedâyi' fî Usûl-iş-Şerâyi', 3) Îsâgûcî Şerhi: Mantık ilmine dâir, bir günde yazdığı<br />
çok kıymetli şerhtir. Îsâgûcî'ye yaptığı bu şerhi, mantık ilmini çok güzel açıklamaktadır.<br />
Buna, bir gün sabahleyin başlamış, güneş batarken bitirmiştir. Bu mantık kitabı,<br />
medreselerde uzun zaman ders kitabı olarak okutulmuştur. 1886 (H.1304) yılında İstanbul'da<br />
basılmıştır. 4) Enmûzecü'l-Ulûm: Yüze yakın ilme âit meseleyi ihtivâ eden ansiklopedik bir<br />
eserdir. Bu eser, oğlu Muhammed Şâh tarafından şerh olunmuştur. 5) Ferâiz-i Sirâciyye<br />
Şerhi, 6) Şerh-i Mevâkıb üzerine Ta'likât, 7) Esâs-üt-Tasrîf, 8) Esmâ'il-Fünûn, 9) Es'ile,<br />
10) Risâletü Ricâl-il-Gayb, 11) Risâletün fî Menâkıb-iş-Şeyh Behâüddîn-i Nakşibendî,<br />
12) Şerhu Usûl-il-Pezdevî, 13) Şerhu Telhîs-il-câmi' el-Kebîr: Fıkıh ilmine dâirdir. 14)<br />
Şerhu Telhîs-il-Miftâh: Me'ânî ilmine dâirdir. 15) Şerh-ur-Risâlet-il-Esîriyye fil-Mîzân,<br />
16) Şerhu Fevâid-il-Gıyâsiyye: Me'ânî ve beyân ilimlerine dâirdir. 17) Şerhu Mukatta'ât.<br />
18) Şerh-ul-Mevâkıb: Kelâm ilmine dâir bir eserdir. 19) Hâşiyetün alâ Şerh-ış-Şemsiyye:<br />
Seyyîd Şerîf Cürcânî'nin eserine yaptığı kıymetli bir hâşiyedir. 20) Hâşiyetün alâ<br />
Dav'ıl-Miftâh, 21) Şerh-ul-Misbâh: Nahiv ilmine dâirdir. 22) Hâşiyetün alâ<br />
Şerhây-is-Seyyid ves-Sa'd lil-Miftâh, 23) Uveysât-ül-Efkâr fî İhtiyâri ülil-Ebsâr: Aklî<br />
ilimlere dâir yazdığı bir eser olup, fen ilimlerinde zor problemlerin çözüm şekillerine karşı
Sultânının dâveti üzerine tekrar Bursa'ya geldi. Eski hizmetlerine devâm etti. İki oğlu da, kendisi gibi âlim olarak yetişti. Onlar da Bursa'da kâdılık yapmışlardır. Molla Fenârî, uzun zaman Bursa'da kalan ve Somuncu Baba diye tanınan Hâmid-i Aksarâyî'den de ilim ve feyz aldı. Büyük bir velî ve yüksek âlimlerden olan Somuncu Baba, önceleri Bursa'da yaptırdığı fırında pişirdiği ekmekleri satarak geçinirdi. O sırada Molla Fenârî de Bursa'da kadılık yapıyordu.Somuncu Baba'nın ilimdeki ve velîlikteki üstünlüğünü bilenlerdendi. Sultan Yıldırım Bâyezîd, Niğbolu zaferinden sonra Bursa'da Ulu Câmiyi inşâ ettirmeye başlamıştı. İnşâat sırasında, câmide çalışan işçilerin ekmek ihtiyâcını Somuncu Baba karşılamıştı. Câminin inşâsı bittiğinde, açılış günü Cumâ hutbesini okumak üzere Pâdişâhın dâmâdı büyük âlim ve velî Seyyid Emîr Sultan hazretlerine vazife verilmişti. O gün orada, Molla Fenârî ile berâber büyük bir âlim topluluğu da vardı. Tam Cumâ vakti gelince, Emîr Sultan hazretleri; "Sultânım, zamânımızın büyüğü burada bulunurken, bizim hutbe okumamız edebe uygun değildir. Bu câmii şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık zât, şu kimsedir!" diyerekSomuncu Baba'yı işâret etti. Şöhretten son derece sakınan bu büyük velî, Pâdişâhın emri üzerine mimbere doğru yürüdü. Emîr Sultân'ın yanına gelince; "Ey Emîr'im! Niçin böyle yapıp, benim hâlimi ele verdiniz?" dedi. Emîr Sultan da: "Sizden daha üstün bir kimse göremediğim için böyle yaptım" cevâbını verdi. Cemâat hayret içinde kalmıştı. Somuncu Baba'nın okuyacağı hutbeyi merakla beklemeye başladılar. Mimbere çıkan Somuncu Baba, öyle güzel bir hutbe îrâd buyurdu ki, o zamana kadar cemâat böyle bir hutbeyi hiç kimseden dinlememişti. Hutbede; "Ulemâdan bâzısının, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrinde müşkilâtı bulunmaktadır. Onun için, bugünkü hutbemizde bu sûrenin tefsîrini yapalım." buyurdu. Fâtiha sûresinin yedi türlü tefsîrini yaptı. Bu konuda nice hikmetli sözler beyân eyledi. Herkes hayret içinde kaldı. Bursa'da onun büyüklüğünü anlamayan kalmamıştı. Başta kâdı Molla Fenârî; "Somuncu Baba, önce bizim bu sûrenin tefsîrindeki müşkilimizi halletti. O, bunun büyük bir kerâmetiydi. Çünkü, Fâtiha'nın birinci tefsîrini bütün cemâat anlamıştı. İkinci tefsîrini, cemâatin bir kısmı anladı. Üçüncüsünü anlayanlar çok azdı. Dördüncü ve sonraki tefsîrlerini, içimizde anlıyan yok gibiydi." demekten kendini alamamıştı. Namazdan sonra hemen evine giden Somuncu Baba'yı ilk ziyâret eden Molla Fenârî oldu. Bu ziyâret sırasında ona; "Efendim, bu günlerde Fâtiha sûresinin tefsîrini yapmak istiyordum. Fakat anlıyamadığım bâzı yerleri vardı.Bu hutbeniz ile, anlıyamadığım yerleri açıklamış oldunuz. Medresede, hizmetlerimizin karşılığında kazandığımız beş bin akçe paramız vardır. Helâl olmasında hiç şüpheniz olmasın. Kabûl buyurursanız, bunu size hediye etmek ve ayrıca sizin talebeniz olmakla şereflenmek istiyorum." deyince, Somuncu Baba ona teveccüh edip duâ eyledi. Molla Fenârî, çok feyz ve mârifetlere kavuştu. Yazdığı tefsîrlerinde bu ince mârifetleri beyân eyledi. Bir cild büyüklüğündeki Fâtiha Tefsîri, bu ince bilgilerle doludur. Bu hâdiseden sonra büyüklüğü herkes tarafından anlaşılan Somuncu Baba; "Sırrımız ifşâ oldu. Herkes bizi tanıdı." diyerek Bursa'dan ayrılmak istedi. Bir sabah erkenden, Gaves PaşaMedresesinden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıktı.Somuncu Baba'nın Bursa'yı terk etmekte olduğunu haber alan Molla Fenârî, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip, Bursa'da kalması için çok yalvardı, ricâlarda bulundu. Fakat, kabûl ettiremedi.Sonunda Bursalılara duâ etmesini taleb etti. Bu çınarın yanında Bursa'ya dönerek, feyizli ve bereketli bir şehir olması ve yeşil olarak kalması için duâ etti. Birbirine vedâ ederek ayrıldılar. "Duâ Çınarı" denilen bu ağaç, Bursa'nın Ankara yolu çıkışındadır. 1419 (H.822) yılında, ilk defâ Hicaz'a gidip hac yaptı. Hacdan dönerken, Mısır Sultânı Melik Müeyyid, Mısır'da kalarak ders vermesini ricâ etti. Bir müddet kalıp, ders okuttu. Birçok ulemâ ve evliyâ ile sohbet etmiş ve çeşitli meseleleri muhâsebe ve müzâkere etmişlerdir. Bu yolculuğu esnâsında Kudüs-i şerîfi de ziyâret etmişti. Çelebi Sultan Mehmed Hân dâvet edince, Bursa'ya geldi. Bu haccında Medîne-i münevverede iken, orada vefât eden büyük velî
Şâh-ı Nakşibend'in halîfesi Muhammed Pârisâ'nın cenâze namazında bulundu. 1424 (H.828) yılında Sultan İkinci Murâd Hân, onu ilk şeyhülislâm olarak tâyin etti. Bu vazifeyi, adâlet ve hak üzere altı sene yaptı. Devletin mühim işlerinde, sultanlar ve devlet adamları kendisiyle istişâre ederek, ilminden ve isâbetli görüşlerinden istifâde etmişlerdi. Ders okutması yanında, fetvâ işlerini ve Bursa kadılığını da yürüten Molla Fenârî, bir mahkeme esnâsında, sultan Yıldırım Bâyezîd Hânın şâhidliğini dahî kabûl etmemiştir. Şöyle ki: Mahkemede dâvâ konusu olan bir hâdisenin şâhidi olarak pâdişâhın da dinlenmesi îcâbetmişti. Kâdı Molla Fenârî, huzûrunda duruşmaya çıkan Pâdişâhın şehâdetini, İslâmiyetin aradığı şâhidlik şartlarından biri kendisinde bulunmadığı için red etmişti. O da, namazlarda Pâdişâhın cemâatte görülmemesiydi. Çünkü dînimizde, cemâat ile namaz kılmayı terk edenin mahkemedeki şâhidliği makbûl değildir. Bunun üzerine Yıldırım Bâyezîd Han hemen oturduğu sarayın yanına bir câmi inşâ ettirerek, beş vakit namazı, cemâati hiç terk etmeden kılmağa başladı. Bursa'da müderrislik ve kâdılık yapan Molla Fenârî kazzazlık (ipekçilik) yaparak da nafakasını temin etmeye çalıştı ve kazandığı paralar ile çok hayrât ve hasenâtta bulundu. Kale'de, Manastır mahallesinde ve Debbâglar semtinde olan mescidler ile, Pınarbaşı'ndaki Dâr-ül-hadîs, onun yaptırdığı eserlerdendir. Kudüs'te de bir medreseyi satın alıp, masraflarını, Anadolu'da yaptığı vakıfların gelirinden karşılamıştır. Vefâtında, çok para ve on binden çok kitap bıraktı. 1431 (H.834) senesi Receb ayında Bursa'da vefât etti. Kabri, Bursa'da Keşîş Dağı eteğinde, Maksem adı verilen semtte yaptırdığı mescidin yanındadır ve ziyâret edilmektedir. Kabri, Bursa'nın en yüksek semtinde bulunmaktadır. Câminin yanında bir de medresesi vardır. Ayrıca birçok hayır işleri de gerçekleştirmişti. Molla Fenârî, Tasavvufta Zeyniyye tarîkatına mensûb idi. İpekçilikten çok iyi anladığından, kendisine yetecek kadar parayı sağlamak için bu işle uğraşır ve yiyeceği, giyeceği için lâzım olan parayı kendi emeği ile kazanırdı. Süslü elbiselerle dolaşmaktan hiç hoşlanmazdı. Gâyet mütevâzî giyinir, başında bir dolama ile dolaşırdı. Böyle giyinmesinin sebebini soranlara; "Elimin kazancı, daha fazlasına yetmiyor." cevâbını verirdi. Şeyh Zeynüddîn-i Hâfî hazretlerinin en büyük halîfesi Şeyh Abdüllatîf-i Makdisî, Anadolu'yu şereflendirdiğinde, Molla Fenârî onun gelişini parlak bir manzûme ve güzel bir şiirle kutlamıştı. Zeynüddîn-i Hâfî de, aynı bahr ve vezinde bir karşılık söyleyerek, pekçok övücü sözler yazmış veMolla Fenârî'ye göndermişti. Eserleri çok kıymetlidir. Başlıcaları şunlardır: 1) Ayn-ül-A'yân: Fâtiha sûresinin tefsîridir. 2) Füsûl-ül-Bedâyi' fî Usûl-iş-Şerâyi', 3) Îsâgûcî Şerhi: Mantık ilmine dâir, bir günde yazdığı çok kıymetli şerhtir. Îsâgûcî'ye yaptığı bu şerhi, mantık ilmini çok güzel açıklamaktadır. Buna, bir gün sabahleyin başlamış, güneş batarken bitirmiştir. Bu mantık kitabı, medreselerde uzun zaman ders kitabı olarak okutulmuştur. 1886 (H.1304) yılında İstanbul'da basılmıştır. 4) Enmûzecü'l-Ulûm: Yüze yakın ilme âit meseleyi ihtivâ eden ansiklopedik bir eserdir. Bu eser, oğlu Muhammed Şâh tarafından şerh olunmuştur. 5) Ferâiz-i Sirâciyye Şerhi, 6) Şerh-i Mevâkıb üzerine Ta'likât, 7) Esâs-üt-Tasrîf, 8) Esmâ'il-Fünûn, 9) Es'ile, 10) Risâletü Ricâl-il-Gayb, 11) Risâletün fî Menâkıb-iş-Şeyh Behâüddîn-i Nakşibendî, 12) Şerhu Usûl-il-Pezdevî, 13) Şerhu Telhîs-il-câmi' el-Kebîr: Fıkıh ilmine dâirdir. 14) Şerhu Telhîs-il-Miftâh: Me'ânî ilmine dâirdir. 15) Şerh-ur-Risâlet-il-Esîriyye fil-Mîzân, 16) Şerhu Fevâid-il-Gıyâsiyye: Me'ânî ve beyân ilimlerine dâirdir. 17) Şerhu Mukatta'ât. 18) Şerh-ul-Mevâkıb: Kelâm ilmine dâir bir eserdir. 19) Hâşiyetün alâ Şerh-ış-Şemsiyye: Seyyîd Şerîf Cürcânî'nin eserine yaptığı kıymetli bir hâşiyedir. 20) Hâşiyetün alâ Dav'ıl-Miftâh, 21) Şerh-ul-Misbâh: Nahiv ilmine dâirdir. 22) Hâşiyetün alâ Şerhây-is-Seyyid ves-Sa'd lil-Miftâh, 23) Uveysât-ül-Efkâr fî İhtiyâri ülil-Ebsâr: Aklî ilimlere dâir yazdığı bir eser olup, fen ilimlerinde zor problemlerin çözüm şekillerine karşı
- Page 1 and 2:
EVLİYÂLAR ANSİKLOPEDİSİ TERTİ
- Page 3 and 4:
Bunlardan sonra, yine ansiklopedide
- Page 5 and 6:
Bunları herkes tanımaz. Hattâ b
- Page 7 and 8:
Fârûkî Serhendî'nin beyânına
- Page 9 and 10:
ir durumun dîni bilmemek, anlamama
- Page 11 and 12:
adı da verilir. Bir de delil, sene
- Page 13 and 14:
hârikulâde hâdiseler göstermele
- Page 15 and 16:
açıklarken, duâda geçen ilimden
- Page 17 and 18:
ulamadım." Ayrıca; "Dervişler, f
- Page 19 and 20:
zaman ayrılık kabûl etmediğini
- Page 21 and 22:
yetmiş kat olduğunu beyân buyurm
- Page 23 and 24:
Sülûk vâsıtası ile, insanda "F
- Page 25 and 26:
ABBÂDÎ; Meşhûr tasavvuf âlimle
- Page 27 and 28:
Abdullah Ömerî hazretleri dâimâ
- Page 29 and 30:
hem de pek memnun oldu. Derhal huzu
- Page 31 and 32:
Muhammed bin Selâm onun için; "Eb
- Page 33 and 34:
Mücâhid ve başkalarından hadîs
- Page 35 and 36:
meşhûrdur. Mescid-ül-ebrâr ve M
- Page 37 and 38:
gönderse yemez, talebelerinin de y
- Page 39 and 40:
Evliyâyla, onları candan severek
- Page 41 and 42:
kulu olursun." Abdullah-ı Dehlevî
- Page 43 and 44:
Büyük Câmiye götürünüz Allah
- Page 45 and 46:
"r.anhüm" der. Hepsinin iyi olduğ
- Page 47 and 48:
Ukbe, Mâlik oğlu Abdurrahmân, N
- Page 49 and 50:
Bir zaman küffâr beldesinde idim.
- Page 51 and 52:
1) Hilye; c.4, s.358 2) A'lâm-ün
- Page 53 and 54:
Üç yüz âlimden hadîs-i şerîf
- Page 55 and 56:
"Birisi, rüyâsında Peygamber efe
- Page 57 and 58:
teâlânın yardımını talep etme
- Page 59 and 60:
damlalarından alıp, diline dokund
- Page 61 and 62:
2) Nesâyim-ül-Muhabbe; s.288 3) K
- Page 63 and 64:
sebebiyle, Allahü teâlâ katında
- Page 65 and 66:
Önceki makâm ve şöhretini düş
- Page 67 and 68:
O gece düşünce bastı ve hiç uy
- Page 69 and 70:
Tıpkı, şeyhim, üstâdım, dayan
- Page 71 and 72:
nisbesi el-Kûfî, el-Antâkî'dir.
- Page 73 and 74:
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.168
- Page 75 and 76:
şiirler yazdı. Kendisine nisbet e
- Page 77 and 78:
Yanımda durdu. Beni çözdü ve; "
- Page 79 and 80:
Hicrî onuncu asrın sonlarında ya
- Page 81 and 82:
in Hasan Kırîmî sohbetinde kemâ
- Page 83 and 84:
Şeytan onun boynuna "bir yular" ta
- Page 85 and 86:
5) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.2, s.31
- Page 87 and 88:
Ebü'l-Gays bin Cemîl ve daha bir
- Page 89 and 90:
elbisesini satmalarını ve borcunu
- Page 91 and 92:
Uyanınca kapladı, kendisini bir k
- Page 93 and 94:
sırada müslüman askerlerin aras
- Page 95 and 96:
sordu. "Ben Allah'tan başkasına s
- Page 97 and 98:
"Abdullah bin Mübârek nerededir?"
- Page 99 and 100:
abasının niyetini söyleyince, k
- Page 101 and 102:
Yine buyurdu ki: "Beni, Seyyid Abdu
- Page 103 and 104:
Balear adalarının büyüğü olan
- Page 105 and 106:
11) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.6, s.
- Page 107 and 108:
Abdülkâdir-i Geylânî'nin sofrad
- Page 109 and 110:
14) Nesâyim-ül-Mehabbe; s.381 15)
- Page 111 and 112:
sevimlidir." buyurdu. Döküntü hu
- Page 113 and 114:
2) Et-Ta'lîka. Esnevî; Mühimmât
- Page 115 and 116:
kenârına bir şeyin düştüğü
- Page 117 and 118:
teâlâdan kerâmet istemekten de h
- Page 119 and 120:
geçirirdi. Çok az yemek yerdi. Ge
- Page 121 and 122:
yediler. Allahü teâlâya ibâdet
- Page 123 and 124:
Muhammed Sâdık Erzincânî'den ö
- Page 125 and 126:
meclisinde oturanlardan birisi gül
- Page 127 and 128:
el-Murtâtî el-Kayravânî'ye tale
- Page 129 and 130:
Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Zamâ
- Page 131 and 132:
ilirdi. Talebesi Abdurrahmân diyor
- Page 133 and 134:
yardım istedim. Bu esnâda yanıma
- Page 135 and 136:
aldı. 1863'te İstanbul'a giderek
- Page 137 and 138:
hiç malım yok." dedi. Ona duâ et
- Page 139 and 140:
Bir gün o havâlîde, bir sahrâya
- Page 141 and 142:
Asıl gâyesi, cenâb-ı Hakk'ın r
- Page 143 and 144:
cevap verdi: "Mürşid-i kâmil tal
- Page 145 and 146:
Son zamanlarında çevresindekilere
- Page 147 and 148:
ederdi: "Yâ Rabbi! Düşmanların
- Page 149 and 150:
el-Arabî el-Feştalî hazretleri b
- Page 151 and 152:
çıktı." Bunun iç yüzünü öğ
- Page 153 and 154:
görme imkânı bulamayanlar, mesel
- Page 155 and 156:
ÇOK MÜTEVÂZİ İDİ Evliyânın
- Page 157 and 158:
Süfyân bin Uyeyne de şöyle anla
- Page 159 and 160:
Bir gün hocam Şâbân-ı Velî ha
- Page 161 and 162:
sebeb-i hayâtım ve saâdetim; abd
- Page 163 and 164:
ana getirin!" buyurdu. Abdülehad'
- Page 165 and 166:
soktuğunda kesedeki altınlar herk
- Page 167 and 168:
Kayıktakiler yardım çığlıklar
- Page 169 and 170:
Şimdi lütfen söyleyin, ne ise mu
- Page 171 and 172:
Peygamber efendimizin kabr-i seâde
- Page 173 and 174:
hocalarının dikkatini çekti. Gen
- Page 175 and 176:
Murâd-ı Münzâvî'yle, Tokâdî
- Page 177 and 178:
Bağdad vâlisi Muhammed Necîb Pa
- Page 179 and 180:
Başkaları ile sohbet edilmez. Ç
- Page 181 and 182:
anlaşılır ki, dünyâ işlerinin
- Page 183 and 184:
Ankara yakınındaki Bağlum kasaba
- Page 185 and 186:
olduğunu bildirdi. Bâb-ı Rahme'd
- Page 187 and 188:
Abdülhakîm Arvâsî hazretleri si
- Page 189 and 190:
Necib Fâzıl Kısakürek anlatır:
- Page 191 and 192:
Bütün üstünlükler, faydalı ş
- Page 193 and 194:
Buyurdu: "Gavsül âzam, idi ki bu
- Page 195 and 196:
Abdülhakîm Hüseynî, Ahmed Hazne
- Page 197 and 198:
İnsanın kalbi dâimâ Allahü te
- Page 199 and 200:
velîsi, bana şefâat et! Benim i
- Page 201 and 202:
zünnârı, hıristiyanların ibâd
- Page 203 and 204:
O gün talebesiyle, sohbette, bir a
- Page 205 and 206:
işlenen suçun ne zaman ve nasıl
- Page 207 and 208:
yoluna girmiş talebeleri terbiye e
- Page 209 and 210:
olur. Allahü teâlâ hepimize, do
- Page 211 and 212:
Abdülhay Efendinin dedesi Şerîf
- Page 213 and 214:
2) Mecd-i Tâlid Tercümesi; s.113
- Page 215 and 216:
Abdülkâdir'in ordusunda tefrika v
- Page 217 and 218:
Abdülkâdir Cezâyirî'nin eserler
- Page 219 and 220:
görüşen İmâm-ı Şa'rânî, o
- Page 221 and 222:
ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ; Evliyânı
- Page 223 and 224:
soğukluğuna bakmadan her seferind
- Page 225 and 226:
Hayat bin Kays hazretleri buyurur k
- Page 227 and 228:
Şeyh Muzaffer Mansur der ki: Birka
- Page 229 and 230:
sokaklarına kadar gelmişti. Herke
- Page 231 and 232:
iyiliği emredip, kötülüklerden
- Page 233 and 234:
"Allahü teâlâdan hakkıyla hayâ
- Page 235 and 236:
Bir gün Abdülkâdir Geylânî'ye;
- Page 237 and 238:
Gidince haber verdi, bunu reislerin
- Page 239 and 240:
Zîrâ öldükten sonra fayda verme
- Page 241 and 242:
Abdülkâdir Sıddîkî hazretlerin
- Page 243 and 244:
köylü geldi. Berâberinde bir buz
- Page 245 and 246:
için çok üzülüp, özürler dil
- Page 247 and 248:
eserlerinden Telvîh'in baş kısm
- Page 249 and 250:
düşecektir. Onu al ve bana getir.
- Page 251 and 252:
ettiler. Onlar yola çıkınca, ger
- Page 253 and 254:
şekilde halvete, çileye girdi. So
- Page 255 and 256:
Hac dönüşünde tekrar Van'a gide
- Page 257 and 258:
tarafta duyuldu. Çevresi sevenleri
- Page 259 and 260:
tarafından anlatılmıştır. Nite
- Page 261 and 262:
4) Zeylü Tabakât-ı Hanâbile; c.
- Page 263 and 264:
Lâhorî nisbet edildi. Doğum ve v
- Page 265 and 266:
karşı kimselerle yaptığı ilmî
- Page 267 and 268:
gerçekten babam ölmüştü. Aynı
- Page 269 and 270:
Bunun üzerine, genç; "Ey Şeyh! B
- Page 271 and 272:
dalgalar bizi bir adaya sürükledi
- Page 273 and 274:
Doğum yeri ve târihi bilinmemekte
- Page 275 and 276:
1) Câmiu Kerâmât-il Evliyâ; c.2
- Page 277 and 278:
istikâmet, terbiye, sohbet, ifâde
- Page 279 and 280:
Şeyhulislâm Zekeriyyâ el-Ensâr
- Page 281 and 282:
düşündüğü kötü düşüncele
- Page 283 and 284:
suya, timsahların arasına indi. H
- Page 285 and 286:
Sonra tutup elimi, öyle sıktı ki
- Page 287 and 288:
5) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2
- Page 289 and 290:
Abdürrahîm-i İstahrî kendisi i
- Page 291 and 292:
sokağındadır. Halen halk tarafı
- Page 293 and 294:
Hışm ile cârâ sunıcak Meded se
- Page 295 and 296:
okumak, on gecede bir hatm-i şerî
- Page 297 and 298:
Zamânın Kutbu Abdüsselâm bin Me
- Page 299 and 300:
tercümesidir. 3) Risâle-i Nurbah
- Page 301 and 302:
efendimizden saâdet müjdesi aldı
- Page 303 and 304:
siyah bir dumanın çıktığını
- Page 305 and 306:
vâcibdir. Allahü teâlâyı bildi
- Page 307 and 308:
"Bu iş kolay." buyurup, mübârek
- Page 309 and 310:
İlim, insanları cehâletten irfâ
- Page 311 and 312:
"Babam kimseyle kötü olmamamızı
- Page 313 and 314:
cemâatin imâma uyması gibidir. D
- Page 315 and 316:
şimdiki Ahî Sinan caddesi üzerin
- Page 317 and 318:
Görünüş itibâri ile bu az para
- Page 319 and 320:
ve ârifi, kâmil zâtları idiler.
- Page 321 and 322:
Âhmed bin Alevî sultan ve devlet
- Page 323 and 324:
Şa'bâniyye ve Halvetiyye yolları
- Page 325 and 326:
öğrenmeyen kimse, dînî vazîfel
- Page 327 and 328:
peşine düşmüşler. Onlar meclis
- Page 329 and 330:
11) Nesâyim-ül-Mehabbe; s.56 12)
- Page 331 and 332:
çok hürmet etti. Sonradan o da ta
- Page 333 and 334:
Yakınlarından aldığı zînet e
- Page 335 and 336:
olduğunu, Seyyid hazretlerinin ço
- Page 337 and 338:
yanında dilini, insanların ileri
- Page 339 and 340:
mektuplarından getirmişti. Ahmed
- Page 341 and 342:
Sonra Gelibolu'ya gelip yerleşmiş
- Page 343 and 344:
ABDESTSİZ SÜT VERMEDİM Ahmed-i B
- Page 345 and 346:
Cümle derdin dermânı, koma dilin
- Page 347 and 348:
senin olsun. Felek senin lehine dö
- Page 349 and 350:
Ahmed Dede 1570 (H.978) yılında v
- Page 351 and 352:
5) El-A'lâm; c.1, s.244 6) İslâm
- Page 353 and 354:
1) El-Meşre-ur Revî; c.2, s.50-53
- Page 355 and 356:
nefsinin isteklerini yapma ve onu s
- Page 357 and 358:
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1
- Page 359 and 360:
Ahmed Eflâkî, Mevlanâ dergâhın
- Page 361 and 362:
2) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.25
- Page 363 and 364:
Zarar ise; Cehennem'de çeşitli az
- Page 365 and 366:
münâfık! Ne bu dünyâda ne de
- Page 367 and 368:
Bir müddet Bistam'da kalan Ahmed b
- Page 369 and 370:
sordu. Köylü gür bir sesle; "Ey
- Page 371 and 372:
sor ve bulunca, Hızır aleyhissel
- Page 373 and 374:
Ahmed bin Hanbel'in pek çok eseri
- Page 375 and 376:
Bir gün annesi; "Gel kendi evimizd
- Page 377 and 378:
veririm." Dediği gibi yaptılar. A
- Page 379 and 380:
dâvet etti. Hazret de dâveti kab
- Page 381 and 382:
işlerine safretmesi gerekir. Düny
- Page 383 and 384:
üzere olan kimse kendisini kurtara
- Page 385 and 386:
doğdu. 1931'de vefât etti. Dedesi
- Page 387 and 388:
1) Sarıklı Mücâhidler; s.173-18
- Page 389 and 390:
köyünde doğdu. 1311 (H.711)'de D
- Page 391 and 392:
Ahmed bin İdrîs, Abdülvehhâb T
- Page 393 and 394:
mükerremeden Yemen'e gittim. Subye
- Page 395 and 396:
7) Sufi Orders in İslâm; s.117-12
- Page 397 and 398:
kuvvetleriyle bizzat savaşlara kat
- Page 399 and 400:
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;
- Page 401 and 402:
güzel anlatmaktadır.) 3. İdârec
- Page 403 and 404:
aleyhisselâmdan daha üstün oldu
- Page 405 and 406:
Gel ahî gidelüm Rûm illerine." (
- Page 407 and 408:
Yanlarına yaklaştım. Beni kucakl
- Page 409 and 410:
Yanarız ışk oduna Kuddûsîyâ l
- Page 411 and 412:
Âsî yüzü kâreyim, Yâ hazret-i
- Page 413 and 414:
Zenbim ile doldu cihân, Sana ayân
- Page 415 and 416:
Hâsılı anda vefâ yok, n'eyleriz
- Page 417 and 418:
Kuddûsî'yi cezb etti ol, İster O
- Page 419 and 420:
söylemeyen kimselerin üzerine kop
- Page 421 and 422:
sorunca hanımı şaşkın ve hayre
- Page 423 and 424:
Kefeninin de kabre konduğu gündek
- Page 425 and 426:
4) Şezerât-üz-Zeheb; c.2, s.227
- Page 427 and 428:
içerisinde kaldım. Bir başka zam
- Page 429 and 430:
yerde vefât etti. Cenâzesi yıkan
- Page 431 and 432:
üzerine oturmuş ve elindeki bir k
- Page 433 and 434:
AHMED NAHLÂVÎ; Şam evliyâsında
- Page 435 and 436:
Horasan'ın büyük velîlerinden.
- Page 437 and 438:
tekrar Ahmed Câmî'nin huzûruna g
- Page 439 and 440:
mağaraya geldi. Arkasından Hızı
- Page 441 and 442:
âit hükümler tatbik edilir. Vef
- Page 443 and 444:
öyle ilhâm olundu ki, ağzımdan
- Page 445 and 446:
İşlediği günahlar, hâtırında
- Page 447 and 448:
onları seyretti. 1) Câmiu Kerâm
- Page 449 and 450:
Kızıldeniz sâhilindeki Vâdiyi M
- Page 451 and 452:
Cennet nehirlerinin, ağaçlarını
- Page 453 and 454:
kendi talebelerine böyle yapmalar
- Page 455 and 456:
tecrübe için aynı kâğıdı tek
- Page 457 and 458:
Ey müminlerin emîri! Sana gelince
- Page 459 and 460:
Şu kula şaşarım ki, ölüme ina
- Page 461 and 462:
Onun tek endîşesi, son nefes içi
- Page 463 and 464:
evliyânın kandili ve ışığı o
- Page 465 and 466:
feyz alır. İki cihân saâdetine
- Page 467 and 468:
çalışmanın da ibâdet olup, sev
- Page 469 and 470:
emredin denizin üzerinde yürüyü
- Page 471 and 472:
sözünden dönmek, fâiz alıp ver
- Page 473 and 474:
"hilâfeti hâiz olan Türkler" etr
- Page 475 and 476:
devamlı siyah sarık sardığı i
- Page 477 and 478:
defa onların isteklerinden yakanı
- Page 479 and 480:
müslümanların Peygamber efendimi
- Page 481 and 482:
süslenir. Bu ise bir rehberin yol
- Page 483 and 484:
devrin reformcu ve mezhepsizleriyle
- Page 485 and 486:
O'ndan başkasını unutup gönlün
- Page 487 and 488:
AHMED BİN ÜSTÂZÜ'L-A'ZAM; On ü
- Page 489 and 490:
Talebelerinden âlim ve velî bir z
- Page 491 and 492:
mânevî işâret üzerine Hindista
- Page 493 and 494:
kulak ol. Benim dergâhımda, bağl
- Page 495 and 496:
inini, Mervezî'nin hâfızasından
- Page 497 and 498:
müslüman Türklere yurt olması o
- Page 499 and 500:
Her gün yanar bu canım, kullukta
- Page 501 and 502:
Aklı olan, buna gönül vermez vel
- Page 503 and 504:
Size de mahşer günü, şefkat ede
- Page 505 and 506:
Bu hususta Ali Satî'den ve Abdulla
- Page 507 and 508:
ulunmadıkları hâlde, Ahmed bin Z
- Page 509 and 510:
Kâdiriyyenin halîfesi El-Hâc Kam
- Page 511 and 512:
ağışla!" buyurdu. Bunun üzerine
- Page 513 and 514:
Defin esnâsında orada bulunan Abd
- Page 515 and 516:
kesinlikle onları tahrik etmemendi
- Page 517 and 518:
1) Güldeste-i Riyâz-i İrfan; s.2
- Page 519 and 520:
geliyor!" diye bir ses işitildi. H
- Page 521 and 522:
fethinin gerçekleşmesi için Alla
- Page 523 and 524:
onların yolundasın. Nasîbinden e
- Page 525 and 526:
yaşıyabilmeleri için, devletin a
- Page 527 and 528:
"Acabâ bu hususta bu zât bana ne
- Page 529 and 530:
1) Reşehât Ayn-ül-Hayât (Arabî
- Page 531 and 532:
Kendisinden ders alan pekçok taleb
- Page 533 and 534:
talebelerinden birisi ile Mutavvel
- Page 535 and 536:
ediyordu. Hastanın babası çileh
- Page 537 and 538:
"Onu, kurt kapmasın diye yanımda
- Page 539 and 540:
ilmektir." Seyyîd Şerîf Cürcân
- Page 541 and 542:
edeb ve usûlüne uymakta son derec
- Page 543 and 544:
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;
- Page 545 and 546:
Kur'ân-ı kerîm okumadan önce di
- Page 547 and 548:
mübârek pederi vefât etti. Bunun
- Page 549 and 550:
uydu. O'na büyücü dedikleri gibi
- Page 551 and 552:
Şemsüddîn-i Türkî, Alâeddîn-
- Page 553 and 554:
çekerek telef oldular. Sonunda, ev
- Page 555 and 556:
Alâeddîn-i Sâbir'in kabri yanın
- Page 557 and 558:
Büyük zât olacağı, belliydi bu
- Page 559 and 560:
vezir olmuştur. 1261 (H.659) senes
- Page 561 and 562:
Seyyid Alevî'nin babası Seyyid Ab
- Page 563 and 564:
Seyyid Alevî'ye olan muhabbet ve b
- Page 565 and 566:
evine döndü. Fakat içeri girince
- Page 567 and 568:
tenhalaştığı bir sırada köle
- Page 569 and 570:
2) El-Meşre-ur-Revî; c.2, s.209-2
- Page 571 and 572:
Seyyid hazretleri kendilerini ve ta
- Page 573 and 574:
Allahü teâlâyı, Peygamber efend
- Page 575 and 576:
konuşurdu. Ali Behçet Efendinin d
- Page 577 and 578:
Îmânla ölsün diye, çok uğraş
- Page 579 and 580:
izni ile hac vazîfesini yaptı ve
- Page 581 and 582:
ayağa kalkıp yürümeye başladı
- Page 583 and 584:
anda kuş birdenbire kendine gelip
- Page 585 and 586:
âlemine pekçok eser bıraktı. Es
- Page 587 and 588:
Bir arada olmazsak, nice olur hâli
- Page 589 and 590:
(Sana ümmet olan kimse Cehennem az
- Page 591 and 592:
efendim hiç bir hususta size muhal
- Page 593 and 594:
"Allahü teâlânın düşmanların
- Page 595 and 596:
Acabâ Peygamber efendimiz mi idi?
- Page 597 and 598:
ALİ EL-HARÎRÎ; Şam'da yetişen
- Page 599 and 600:
"Allah'ım! Bizi kötü hâle düş
- Page 601 and 602:
"Allahü teâlâya hamdolsun ki, bu
- Page 603 and 604:
mevcûdiyeti, ilâhî buğz ve adâ
- Page 605 and 606:
"Yâ Abdüsselâm! Kendi tâze hurm
- Page 607 and 608:
Yolda bir kadın gördü, çok güz
- Page 609 and 610:
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.404
- Page 611 and 612:
Geçimini kendi temin ederdi. Kurut
- Page 613 and 614:
da mektubda bildirilen hususları d
- Page 615 and 616:
5) SicilliOsmânî; c.3, s.495 6) M
- Page 617 and 618:
Yûnus aleyhisselâm karanlıkta sa
- Page 619 and 620:
Ali Mûsâ el-Feşlî hazretleri ib
- Page 621 and 622:
mesâfeden işitip ordusunu dağa
- Page 623 and 624:
onun yaptığı gibi maymuna uzatt
- Page 625 and 626:
kadar imzâdan çıkacağını ve t
- Page 627 and 628:
meşgûl olurdu. İncelikleri anlam
- Page 629 and 630:
ir şey diyemedi. 1) Mu'cem-ül-Mü
- Page 631 and 632:
14) Sıfat-üs-Safve; c.2, s.175 15
- Page 633 and 634:
hücreye kondu. Hücrede namaz kıl
- Page 635 and 636:
Biz mükellef sofralar, çeşit çe
- Page 637 and 638:
içeceklerin ve kullanılacak büt
- Page 639 and 640:
Kalpleri, "Nazargâh-ı ilâhî"dir
- Page 641 and 642:
sordu."Bilmiyoruz." dedik. O da; "G
- Page 643 and 644:
Sâlih bir zât anlatır: "Bir gün
- Page 645 and 646:
olarak seçildiğinden Ankara'ya da
- Page 647 and 648:
Semerkandî'nin yanına koşup, dur
- Page 649 and 650:
Onlara hocalarından öğrendikleri
- Page 651 and 652:
oraya yerleşti ve bir daha memleke
- Page 653 and 654:
doldurmaya devâm etti. Başkaları
- Page 655 and 656:
Dediler ki: "Efendim uzak yoldan ge
- Page 657 and 658:
Gece gündüz ibâdet edip gözyaş
- Page 659 and 660:
Yine Abdullah ibni Mes'ûd hazretle
- Page 661 and 662:
dinler ve netîcede müslüman olur
- Page 663 and 664:
1917'de Rusya'da bolşevik ihtilâl
- Page 665 and 666:
İster emirâne kur taht-ı revân
- Page 667 and 668:
talebelerin dünyâya meyilleri aza
- Page 669 and 670:
Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd
- Page 671 and 672:
gündüzleri de öğleden önce Sü
- Page 673 and 674:
namaz kılmaktan mahrum kalacağım
- Page 675 and 676:
talebelerine anlatırdı. Şu hadî
- Page 677 and 678:
meleklerdir. Amr bin Kays'a iyi şe
- Page 679 and 680:
Dünyâyı sevip onun peşinde ömr
- Page 681 and 682:
talebelerinden idi. Hazret-i Ömer,
- Page 683 and 684:
geçti. İsmâil Ankaravî, bu şer
- Page 685 and 686:
defnedildi. İsmâil Ankaravî'nin
- Page 687 and 688:
ziyâret edilmektedir. ARAB DEDE (H
- Page 689 and 690:
dîn-i İslâm uğruna, hizmet içi
- Page 691 and 692:
uyurdu. Haberi alır almaz, Merv'de
- Page 693 and 694:
Kalbinde bu velîye, duydu büyük
- Page 695 and 696:
kulübesi vardı. Ara sıra orada k
- Page 697 and 698:
yola girip, sâlih bir mümin olmas
- Page 699 and 700:
yaşta vefâtı üzerine, dedesinin
- Page 701 and 702:
in Zeyd, Câbir bin Abdullah, Zeyd
- Page 703 and 704:
sürüp gitti.Hac dönüşüne kada
- Page 705 and 706:
teşkilâtı içinde vazîfe almı
- Page 707 and 708:
id'atler işletelim. Bunları ne Pe
- Page 709 and 710:
Bilemiyorum ki, Rabbim bana ne muâ
- Page 711 and 712:
merkebin sesi onların uyumalarına
- Page 713 and 714:
edilmektedir. Ancak Horasan'dan gel
- Page 715 and 716:
Devlet işlerindeki tesiri gittikç
- Page 717 and 718:
AVDAN BABA; On birinci yüzyılda y
- Page 719 and 720:
kalbimi yaraladı. Günahımın ço
- Page 721 and 722:
Şeyh Ayderûsî, 1616 senesinde Hi
- Page 723 and 724:
Muhammed bin Abdurrahîm el-Hadram
- Page 725 and 726:
Hayâtını İslâmiyet'i öğrenme
- Page 727 and 728:
ir oğlun oldu. Allahü teâlâ onu
- Page 729 and 730:
1) Kitâbu Silsilet-il-Mukarrebin;
- Page 731 and 732:
4) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.45
- Page 733 and 734:
mânâsında bir Arabî mısrâyı
- Page 735 and 736:
Hâce Ahmed-i Müstevfî, Şeyhin v
- Page 737 and 738:
emrederseniz yapmaya hazırım." de
- Page 739 and 740:
Bunda ne eylersen anda buluna, Bir
- Page 741 and 742:
Sonra câmi büyük mürşîdin eli
- Page 743 and 744:
Hayatta iken erkek evlatlarının h
- Page 745 and 746:
Görünce edebinden, hız ile yere
- Page 747 and 748:
BU KIŞ GÜNÜÜZÜM OLUR MU? Azîz
- Page 749 and 750:
Bir gün Azzâz el-Betâihî; dağ
- Page 751 and 752:
gelecek. Eyüp Câmii uzak. Onlar i
- Page 753 and 754:
10) İslâm Meşhûrları Ansiklope
- Page 755 and 756:
ağlamaya başladı ve bu ağlama i
- Page 757 and 758:
BAHRAK (Muhammed bin Ömer); Hindis
- Page 759 and 760:
günü gelince o da orduyla yola ç
- Page 761 and 762:
gösterirdi. İlmî sohbetlerinde b
- Page 763 and 764:
olduğumu doğruluyorsa), bir de Al
- Page 765 and 766:
Efendi de denilirdi. Bu yüzden vef
- Page 767 and 768:
aşladın. Bir türlü susturamadı
- Page 769 and 770:
O, namazda okunmak için, farz mikd
- Page 771 and 772:
edildi? bunlardan haber ver." dedi.
- Page 773 and 774:
müşâhedesi benim makâmım kadar
- Page 775 and 776:
akşamki gördüğün rüyânın t
- Page 777 and 778:
İlim için mektebe, göndermişti,
- Page 779 and 780:
düşünmemek. On şey insan varlı
- Page 781 and 782:
Resûl'e erişince, vukû bulan hâ
- Page 783 and 784:
Hattatlık ve hâkkâklık alanınd
- Page 785 and 786:
oradan uzaklaştı. Vakit geçirmed
- Page 787 and 788:
Hindistan'da yetişen tanınmış v
- Page 789 and 790:
dediler ve kayboldular. Hanıma; "E
- Page 791 and 792:
hakkı bulma ve yol gösterme nişa
- Page 793 and 794:
yalnız kalıp ibâdet ile meşgûl
- Page 795 and 796:
"Tövbe edip, tasavvufa yönelişim
- Page 797 and 798:
aldıktan sonra sabah namazının v
- Page 799 and 800:
tehlikeli yerlerde istirahat edilir
- Page 801 and 802:
Sabah namazını hocam Behâeddîn
- Page 803 and 804:
görünce; "Bu unu, çoluk çocuğu
- Page 805 and 806:
geldiniz?" buyurdu. "Hizmetinize m
- Page 807 and 808:
hâlde gördü. Behâeddîn Buhâr
- Page 809 and 810:
muvaffak olursa, Allahü teâlâ on
- Page 811 and 812:
zikretmektir. Farz ve sünnetleri e
- Page 813 and 814:
ayaklarımdaki dikenleri mübârek
- Page 815 and 816:
yazdığım rüyâ orada yazılı i
- Page 817 and 818:
kaldı. Pekçok talebe yetiştirdi.
- Page 819 and 820:
aramızda o aşkın neşesinden ziy
- Page 821 and 822:
Rabbimiz imân vermiş, dünyâlı
- Page 823 and 824:
kendisinde topladı, birleştirdi.
- Page 825 and 826:
Şöhreti her tarafa yayıldı. Ço
- Page 827 and 828:
teâlâya ne cevap vereceksin?" ded
- Page 829 and 830:
açınca hayat buldum. Sen gözleri
- Page 831 and 832:
Aslen Kûfeliyse de, Bağdat'ta sü
- Page 833 and 834:
orada vefât etti. Kabri bilinmekte
- Page 835 and 836:
Bekâ hazretlerinden, çok özür d
- Page 837 and 838:
nehyedeni, alıkoyanı arar bulur v
- Page 839 and 840:
Cehennem ateşine, hazırlansın o
- Page 841 and 842:
"Ben kabirleri açan ve kefen soyan
- Page 843 and 844:
(H.952) senesinde Kâhire'de vefât
- Page 845 and 846:
kuruldu. Bu mecliste, Mısır'daki
- Page 847 and 848:
Dîvân-ül-Ebrâr, 4) El-Feth-ul-M
- Page 849 and 850:
Muhammed'dir. Bütün ömrünü Mı
- Page 851 and 852:
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.98
- Page 853 and 854:
etti; "Vâlisi bulunduğum diyârı
- Page 855 and 856:
hâlde, arada bir "Allah!" diye hay
- Page 857 and 858:
1368, Eyyûb'deki kütübhânesinde
- Page 859 and 860:
çevredeki fakir fukarâyı araşt
- Page 861 and 862:
namazına çok sayıda insan iştir
- Page 863 and 864:
acaba ne yapmalıdır? Kimden feyz
- Page 865 and 866:
Bîbî Hacere Hanım babasından il
- Page 867 and 868:
"Bir insan kendisinin medhi yapıld
- Page 869 and 870:
Peygamberin hürmeti için ve büt
- Page 871 and 872:
Muhammed bin Meryem! De ki Rabbim A
- Page 873 and 874:
"Belli!.. Eğer kul olsaydı, kullu
- Page 875 and 876:
Kızkardeşinin kalbine; Bu gece Bi
- Page 877 and 878:
"İnsanların sırlarını ortaya
- Page 879 and 880:
Allahü teâlâya olan muhabbeti se
- Page 881 and 882:
"İmâm-ı Şâfiî hakkında ne de
- Page 883 and 884:
gidiyor diye merak ederek onu tâki
- Page 885 and 886:
zaman dünyâ işlerinden bir şey
- Page 887 and 888:
4) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.47
- Page 889 and 890:
şerrinden kurtulması için pekço
- Page 891 and 892:
kimyâdır, karataş, nazar ile yâ
- Page 893 and 894:
edeplerini gözetmeyen, ahlâkında
- Page 895 and 896:
zincirini söyledi..." İmâm-ı Bu
- Page 897 and 898:
Göç etti Nişâbûr'dan, Buhârâ
- Page 899 and 900:
27) İslâm Târihi Ansiklopedisi;
- Page 901 and 902:
Vefât târihi kesin olarak belli o
- Page 903 and 904:
tasavvufta eğitilmeye muhtaç oldu
- Page 905 and 906:
kendilerine ziyâdesiyle sıkıntı
- Page 907 and 908:
sordum. Bunun üzerine bana şöyle
- Page 909 and 910:
aşımızdan geçenleri anlattım.
- Page 911 and 912:
gittim. At da yoktu. Bir hafta sonr
- Page 913 and 914:
Kendine gel dedikçe, kalbin coşup
- Page 915 and 916:
Ben acıyı, tatlıyı, hepsini tat
- Page 917 and 918:
ilinmemektedir. Tâbiînin ileri ge
- Page 919 and 920:
pişman olup af diledi ve Ebû Abdu
- Page 921 and 922:
5) Şezerâtü'z-Zeheb; c.3, s.411
- Page 923 and 924:
giderken, oradan geçmekte olan bir
- Page 925 and 926:
oturur, sohbet ederdi. Hizmetçiler
- Page 927 and 928:
Resûlullah'ın sallallahü aleyhi
- Page 929 and 930:
iyisi kâbil olmayacak kadar iyiye
- Page 931 and 932:
kaderinde, dilediğini yaratmakta t
- Page 933 and 934:
kırılmış olanları sarmadın, g
- Page 935 and 936:
"Vallahi Câkîr hazretlerinin vasf
- Page 937 and 938:
Küçük yaştan îtibâren zamân
- Page 939 and 940:
sekiz gün sonra vefât etti. Derg
- Page 941 and 942:
vermeli ve kendinden önce konuşan
- Page 943 and 944:
Zîrâ Peygamber efendimiz; "Kişi
- Page 945 and 946:
CELÂLEDDÎN EBÛ YEZİD PÜRÂNÎ;
- Page 947 and 948:
Hansevî'ye duâ edip, Fâtiha okud
- Page 949 and 950:
altın bulunur, sultânın istediğ
- Page 951 and 952:
meşgûl olmaları için vazîfelen
- Page 953 and 954:
öğrendi. Onların teveccühlerini
- Page 955 and 956:
üzüldü ve "Diğerleri ne ise, Fe
- Page 957 and 958:
lekeleri vardı. Derhal oğlu Sulta
- Page 959 and 960:
gibi bir âcizin, bir çâresizin k
- Page 961 and 962:
Açtığımda kendimi kâfilenin ya
- Page 963 and 964:
"Allahü teâlâ, bâzı insanları
- Page 965 and 966:
Bir kısım insanlar Mevlânâ hazr
- Page 967 and 968:
ikindi vaktinde fânî hayâta göz
- Page 969 and 970:
Yalnız sevgi ve tecellîler vardı
- Page 971 and 972:
Havada kala kalıp, düşmedi yere
- Page 973 and 974:
YÂ RABBÎ! Mevlânâ hazretleri ge
- Page 975 and 976:
hayırlısı, insanlara en faydalı
- Page 977 and 978:
kaldı. İftar vaktinde, çocuk ya
- Page 979 and 980:
CELÂLZÂDE MUSTAFA ÇELEBİ; On al
- Page 981 and 982:
esnâsında Sultan Süleymân Han v
- Page 983 and 984:
için mümkün olmaz. Allahü teâl
- Page 985 and 986:
diyarlarda (Mısır, Şam ve Halep)
- Page 987 and 988:
On beşinci ve on altıncı yüzyı
- Page 989 and 990:
arkadaşıydı. Her ikisi de aklî
- Page 991 and 992:
derslerini tamamlayıp ayrılacakla
- Page 993 and 994:
Aradan uzun zaman geçti. Babam vef
- Page 995 and 996:
tâmir ettiler. Vefâtından sonra
- Page 997 and 998:
1164) senesinde İstanbul'da vefât
- Page 999 and 1000:
kaldırıp baktığımda, içinde b
- Page 1001 and 1002:
geldim." dedi." 1) Câmiu Kerâmât
- Page 1003 and 1004:
"Sen bu kerâmete hangi amelin sebe
- Page 1005 and 1006:
târihinden daha sonra vefât etti
- Page 1007 and 1008:
ekleyeyim, su ısıtırım veya ham
- Page 1009 and 1010:
dedi.Cüneyd-i Bağdâdî daha değ
- Page 1011 and 1012:
Kendisine kavuşturan şeylere kavu
- Page 1013 and 1014:
Başka yollar çıkmaz sokağa benz
- Page 1015 and 1016:
ŞEYTANIN PİSLİĞİ Cüneyd-i Ba
- Page 1017 and 1018:
11) Kıyâmet ve Âhıret; s. 66, 6
- Page 1019 and 1020:
Celâleddîn-i Kazvînî'nin Telhî
- Page 1021 and 1022:
izim yüzümüzden cezâlandırılm
- Page 1023 and 1024:
"Allahü teâlâ, kendisi için ver
- Page 1025 and 1026:
sohbetlerinde bulunarak istifâde e
- Page 1027 and 1028:
sellem kabr-i şerîfini ziyâret e
- Page 1029 and 1030:
Mevlânâ'nın, Çelebi Hüsâmedd
- Page 1031 and 1032:
engi bembeyaz oldu. Onun fevkalâde
- Page 1033 and 1034:
Onun nazarlarına kavuşanlar gör
- Page 1035 and 1036:
eyâletindeki Ayodin veya Bane Bank
- Page 1037 and 1038:
Sultan Tuğluk, ilim sâhibi bir z
- Page 1039 and 1040:
7) Siyer-ül-Ârifîn; No: 12 8) He
- Page 1041 and 1042:
3) El-Bidâye ven-Nihâye; c.11, s.
- Page 1043 and 1044:
herkese göstermiş oldu. Ayrıca b
- Page 1045 and 1046:
DÂRENDELİ ÖMER RIZÂÎ; Evliyân
- Page 1047 and 1048:
Ömer Rızâî Efendinin sohbet ve
- Page 1049 and 1050:
Bundan sonra Şeyh Hasan, Hâfız A
- Page 1051 and 1052:
niyetindeki üstünlüğün ne kada
- Page 1053 and 1054:
"Âlimler ve velîler, dünyâ hay
- Page 1055 and 1056:
Kur'ân-ı kerîmin Fussilet sûres
- Page 1057 and 1058:
eytini işitince, dünyâya karşı
- Page 1059 and 1060:
âhiret için, âhirette ne kadar k
- Page 1061 and 1062:
ahmetinle bağışla, onu kendi ame
- Page 1063 and 1064:
Bu fakire, şu anda, nasîhatiniz n
- Page 1065 and 1066:
feryâd koparıp yere baygın düş
- Page 1067 and 1068:
savaşan ihtiyar bir askerin koynun
- Page 1069 and 1070:
ziyâretine gitmeliyiz." dedi. Yan
- Page 1071 and 1072:
olanın elinden tutması idi. Kendi
- Page 1073 and 1074:
Deli Birâder Mehmed Efendi bir mü
- Page 1075 and 1076:
DEMİRTAŞ MUHAMMEDÎ; Mısır'da y
- Page 1077 and 1078:
kimse, bu tâifenin yüksek sözler
- Page 1079 and 1080:
Canını, malını Allahü teâlân
- Page 1081 and 1082:
anlattılar. O da; "Eğer vâli onl
- Page 1083 and 1084:
olarak, aynı yola hizmet etmesi i
- Page 1085 and 1086:
Müddet-i ömrü çünkim oldu tama
- Page 1087 and 1088:
Edebâlî hazretleri hatip, kâdı
- Page 1089 and 1090:
ilinmemektedir. Bursa'nın fethinde
- Page 1091 and 1092:
3) Şezerât-üz-Zeheb; c.7, s.13 4
- Page 1093 and 1094:
Dostları anlatır: Gönlünü her
- Page 1095 and 1096:
İsmâil Hadramî, yazdığı cevâ
- Page 1097 and 1098:
kimsenin bu sözleri karşısında
- Page 1099 and 1100:
makâmı yanında uyuya kaldı. Rü
- Page 1101 and 1102:
ağladı ve hacca gitmek üzere yol
- Page 1103 and 1104:
âlimdi. Birçok âlim, kendisinden
- Page 1105 and 1106:
YETİŞ YÂ RESÛLALLAH! Ebû Abdul
- Page 1107 and 1108:
Nibâc köyünde doğmuştur. Doğu
- Page 1109 and 1110:
sûresi başında; "Muhakkak ki, m
- Page 1111 and 1112:
9) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.1
- Page 1113 and 1114:
EBÛ ABDULLAH-I TURUĞBÂDÎ; Evliy
- Page 1115 and 1116:
5) Tabakâtü'l-Evliyâ; s.242 6) T
- Page 1117 and 1118:
taşı atmak için kaldırdı. Taş
- Page 1119 and 1120:
tahminden ibârettir. Durumları bu
- Page 1121 and 1122:
onu sabırlı bulduk, o ne güzel b
- Page 1123 and 1124:
ettiği, edeb ve korkunun, her şey
- Page 1125 and 1126:
üzerlerinden o hal geçti. Abayı
- Page 1127 and 1128:
EBÛ ALİ MÜŞTEVLÎ; Evliyânın
- Page 1129 and 1130:
Ebû Ali Rodbârî rahmetullahi ale
- Page 1131 and 1132:
kalbim temizdir, sen kalbe bak ders
- Page 1133 and 1134:
götürdüm. Sonra cenâze namazın
- Page 1135 and 1136:
12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi
- Page 1137 and 1138:
uyurdu. Kuyuda su tükendiği halde
- Page 1139 and 1140:
giydirilen elbise ve takkeyi üzeri
- Page 1141 and 1142:
den sonra, 100 yaşını geçmiş o
- Page 1143 and 1144:
uyurdu ki: "İlim şüpheye mâruzd
- Page 1145 and 1146:
1) Menâkıb-ı Ebû Bekr ibni Vef
- Page 1147 and 1148:
dönmesem mi?" diye düşündüm. E
- Page 1149 and 1150:
el-Mekkî, Ebü'l-Hüseyin Nûrî g
- Page 1151 and 1152:
ulan, tevekkül direğine dayanan k
- Page 1153 and 1154:
okuduğunu işitirlerdi." buyurdu.
- Page 1155 and 1156:
Evliyânın meşhurlarından. İsmi
- Page 1157 and 1158:
Son derece merhâmetli ve cömert i
- Page 1159 and 1160:
kalın elbiseler giyerdi. Bâzan da
- Page 1161 and 1162:
Derslerine ilim ve fazîlet sâhibi
- Page 1163 and 1164:
sohbetleriyle insanlara çok güzel
- Page 1165 and 1166:
Bir gün kendisine; "En kötü huy
- Page 1167 and 1168:
aşında ağlayarak kendi kendine
- Page 1169 and 1170:
Allahü teâlânın emirlerine uyma
- Page 1171 and 1172:
civâr yerlerden onu sevenler geldi
- Page 1173 and 1174:
3) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.339
- Page 1175 and 1176:
hakkında mütâlaalar yapılır ve
- Page 1177 and 1178:
var?" diye sorunca, adam; "Bir tek
- Page 1179 and 1180:
"Her zaman nefsini suçlamayıp, on
- Page 1181 and 1182:
8) Sıfat-üs-Safve; c.4, s.107 9)
- Page 1183 and 1184:
olmasıdır." Ebû Hamza Bağdâdî
- Page 1185 and 1186:
devamlı olan her şey ona sevdiril
- Page 1187 and 1188:
Sevrî onun hakkında şöyle buyur
- Page 1189 and 1190:
heybetinden korkup çekinirlerdi. H
- Page 1191 and 1192:
namaz kıldırıyordu. Fâtiha, tec
- Page 1193 and 1194:
giden, akşamdan sabaha kadar, kabr
- Page 1195 and 1196:
Ebû İshâk-ı Şîrâzî'nin, ib
- Page 1197 and 1198:
asırda yaşadı. İsmi, Şuayb bin
- Page 1199 and 1200:
İslâmiyetin doğru bilgilerini an
- Page 1201 and 1202:
Derslerine devâm eden talebelerind
- Page 1203 and 1204:
Mağribî'nin kabrinin üzerine tü
- Page 1205 and 1206:
çok korkuyor isem de, rahmetinden
- Page 1207 and 1208:
1) Kitâbü'l-Mecmû fi'l-Meşhûd
- Page 1209 and 1210:
İhlâs hakkında da; "İhlâs, âh
- Page 1211 and 1212:
uyurdu. Hocası, Osman Hîrî hazre
- Page 1213 and 1214:
künyesi Ebû Muhammed'dir. "Nedîm
- Page 1215 and 1216:
düşüren olduysa, onu bulmaya kef
- Page 1217 and 1218:
Ebû Bekr bin Ebî Meryem, Atiyye b
- Page 1219 and 1220:
Hafs Haddâd'ın ziyâretine gitmi
- Page 1221 and 1222:
"Her çeşit üzüntü fazîlettir,
- Page 1223 and 1224:
hazretleri uyurken, büyük bir yı
- Page 1225 and 1226:
olman, seni Allahü teâlâya ibâd
- Page 1227 and 1228:
Fıkıh ilmini, Merv şehrinde, Ş
- Page 1229 and 1230:
kurtuluncaya kadar, kabrimin başı
- Page 1231 and 1232:
kendini gizlemeye çalışsan da gi
- Page 1233 and 1234:
hürmetle huzûruna geldiler. Şeyh
- Page 1235 and 1236:
yönelip, böyle yaptığı takdird
- Page 1237 and 1238:
Ebû Saîd hazretleri buyurdu ki: "
- Page 1239 and 1240:
5) Risâle-i Kuşeyrî; s.129 6) Ta
- Page 1241 and 1242:
ulunduktan sonra idâm ettirmeye ka
- Page 1243 and 1244:
karşı şefkati azalır. Beşincis
- Page 1245 and 1246:
geçiremezler." "Allahü teâlâ il
- Page 1247 and 1248:
1) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.75 2) T
- Page 1249 and 1250:
Menâkıb-ı Ebû Tâhir adlı eser
- Page 1251 and 1252:
Dertlilerin dayanağı, muhtaçlar
- Page 1253 and 1254:
Nahşebî beni gördü. On altı g
- Page 1255 and 1256:
6) Risâle-i Kuşeyrî; s.97 7) Nef
- Page 1257 and 1258:
uzanıverdi. Gâlibâ ölmüş gibi
- Page 1259 and 1260:
çekerek azarlardı. Hattâ bâzan:
- Page 1261 and 1262:
muhâlefet eden bulunmaz." buyurdul
- Page 1263 and 1264:
senden önce davranmasın. Komşund
- Page 1265 and 1266:
hazretleri; "Hanımınız bu geceyi
- Page 1267 and 1268:
Mahşer günü, haddi aşanların y
- Page 1269 and 1270:
EĞER DOĞRU İSE İmâm-ı Ebû Y
- Page 1271 and 1272:
sebebiyle Ebü's-Süûd hazretlerin
- Page 1273 and 1274:
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.383
- Page 1275 and 1276:
sohbetinde bulundum. Durumum deği
- Page 1277 and 1278:
EBÜ'L-ABBÂS EL-MÜLESSEM; Mısır
- Page 1279 and 1280:
ahsediyordu. Orada bulunanlardan bi
- Page 1281 and 1282:
yine oraya döner." dedi. Ebü'l-Ha
- Page 1283 and 1284:
her gelen kimse, kendisinden memnun
- Page 1285 and 1286:
derler. Halbuki, onlar kötülükle
- Page 1287 and 1288:
1287 (H.686) senesinde İskenderiye
- Page 1289 and 1290:
Allah için düşmanlık ederdi. Hi
- Page 1291 and 1292:
geldiğimde Nahl sûresi 90'ıncı
- Page 1293 and 1294:
1) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.366 2)
- Page 1295 and 1296:
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;
- Page 1297 and 1298:
herkese dokunan birini şikâyet et
- Page 1299 and 1300:
6) Nûr-us-Safir; s.414 7) Brockelm
- Page 1301 and 1302:
Eş'arî tarafından susturulmuştu
- Page 1303 and 1304:
felsefecilerin yollarına uyduğunu
- Page 1305 and 1306:
çatallı ve çatalsız hurmalıkla
- Page 1307 and 1308:
üzerinde gözetleyici melekler var
- Page 1309 and 1310:
şunlardır: 1) Tenâsühe inananla
- Page 1311 and 1312:
kutbu olacaktır." Vaktiyle Bistâm
- Page 1313 and 1314:
perde kaldırılmıştı. Oğlanı
- Page 1315 and 1316:
defnedersiniz. Baş ucuma bir de c
- Page 1317 and 1318:
Timsahın yanına vardı. "O adamı
- Page 1319 and 1320:
ende fevkalâde bir korku hâsıl o
- Page 1321 and 1322:
arttırır." Tasavvufta en yüksek
- Page 1323 and 1324:
ayrıldım. Benimle berâber birisi
- Page 1325 and 1326:
tutarak aldım. Onu bir arkadaşım
- Page 1327 and 1328:
yola çıkmıştım. Yolda yırtıc
- Page 1329 and 1330:
gönlü tevhid ile öyle doludur ki
- Page 1331 and 1332:
Bir gün yine böyle yüksek sesle
- Page 1333 and 1334:
olanlara ne mutlu. Zikirlerin en ü
- Page 1335 and 1336:
2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye
- Page 1337 and 1338:
Ebü'l-Hüseyin Nûrî hazretleri g
- Page 1339 and 1340:
"Bütün güzel huylar kalbden, kö
- Page 1341 and 1342:
teâlânın nîmetlerini hatırlama
- Page 1343 and 1344:
Ebüssü'ûd Efendi, İnegöl'deki
- Page 1345 and 1346:
fetvâları, Fetâvâ-i Ebüssü'û
- Page 1347 and 1348:
Sun'ullah Efendi, Bostanzâde Musta
- Page 1349 and 1350:
Cevap: "Allahü teâlâ bütün mek
- Page 1351 and 1352:
Turgut Alp'a verdi. Kaynatası Edeb
- Page 1353 and 1354:
Muhammed Mustafâ (sallallahü aley
- Page 1355 and 1356:
yasaklardan sakınmakla olabilmekte
- Page 1357 and 1358:
olamadım. Ertesi gün Vefâ hazret
- Page 1359 and 1360:
Karânî hazretlerinin sohbeti ile
- Page 1361 and 1362:
verildi." buyurdu. Annem bir müdde
- Page 1363 and 1364:
namazını kılıp, yoluma devâm e
- Page 1365 and 1366:
ulunan ve şimdiki ismi Patıyalı
- Page 1367 and 1368:
talebesi ile (yâni benimle) ahd et
- Page 1369 and 1370:
inşirâh, açılma, genişleme, ra
- Page 1371 and 1372:
yoldan ilerlediler. Bir süre sonra
- Page 1373 and 1374:
Böyle büyük bir felâkete düşm
- Page 1375 and 1376:
himmetine kavuşarak duâsını al.
- Page 1377 and 1378:
Ondan, bana uymakla kurtulasın. Ge
- Page 1379 and 1380:
elbise giymiş nûrânî yüzlü bi
- Page 1381 and 1382:
kötü huylarını terk etti. Siz o
- Page 1383 and 1384:
şerefle fazîletli idâreler kurma
- Page 1385 and 1386:
Osmanlı Devleti zamânında yetiş
- Page 1387 and 1388:
2) Tarih-i Cevdet Paşa, İstanbul-
- Page 1389 and 1390:
gelmesine ve lehimizde rapor verilm
- Page 1391 and 1392:
sattı. Kâdılığı bırakıp, Mu
- Page 1393 and 1394:
Esrâr Dede mîrâc gecesine tesâd
- Page 1395 and 1396:
Hamevî oturulmasını istedi. Tale
- Page 1397 and 1398:
aşka memlekete gittiğinde, fakir
- Page 1399 and 1400:
Sıdk ile gelen gelsin Hak'tan özg
- Page 1401 and 1402:
Konevî'ydi. Kendisinden on altı s
- Page 1403 and 1404:
duyduğum için, kendi nafakamı ke
- Page 1405 and 1406:
O, ilimdeki üstünlüğü, tasavvu
- Page 1407 and 1408:
(H.131) senesinde Basra'da vefât e
- Page 1409 and 1410:
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercü
- Page 1411 and 1412:
ikrâm ve iltifâtta bulundu. Burad
- Page 1413 and 1414:
kudretini ve azametini teslîm ve k
- Page 1415 and 1416:
Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin p
- Page 1417 and 1418:
"Evet, onların yolları ve dersler
- Page 1419 and 1420:
öğretmeye başladı. İsmâil Fak
- Page 1421 and 1422:
tutmadı. Paşa, topçularına ate
- Page 1423 and 1424:
önüne koydum. Yarısına kadar ye
- Page 1425 and 1426:
dünyânın zevk ve safâsına alda
- Page 1427 and 1428:
Ebü'l-Kâsım olup, Ebû Tayyîb d
- Page 1429 and 1430:
Endülüs'te Şeriş (yâhut Şerş
- Page 1431 and 1432:
anlatmak husûsunda icâzet, diplom
- Page 1433 and 1434:
ders verip Madde-i Kübrâ adlı es
- Page 1435 and 1436:
gözlerinizden mahrum olursunuz." b
- Page 1437 and 1438:
Reîsü'l-ulemâ'ya; "Efendim tüt
- Page 1439 and 1440:
Ömrünün son günlerine doğru ra
- Page 1441 and 1442:
elbiselerini çıkardı. Kitapları
- Page 1443 and 1444:
talebe oldu. Bir yolculuk sırasın
- Page 1445 and 1446:
Mesûd'un huzûruna çıkmıştı.
- Page 1447 and 1448:
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercü
- Page 1449 and 1450:
Esas konu, Ahmed-i Gazâlî'nin Ris
- Page 1451 and 1452:
fazla insan, Seyfüddîn Bâherzî'
- Page 1453 and 1454:
kullanmakta olduğu tarağı almak
- Page 1455 and 1456:
değil, kendine düşman olanları
- Page 1457 and 1458:
Dilsiz olmalı, söylenmeyecek söz
- Page 1459 and 1460:
10) Nesâyim-ül-Mehabbe; s.326 11)
- Page 1461 and 1462:
ulunmadığı sırada postun altın
- Page 1463 and 1464:
tutması, onu incitmemesi, ona hür
- Page 1465 and 1466:
dişlerini misvakladı. Fakat kolla
- Page 1467 and 1468:
Bunun üzerine abdestli olarak kar
- Page 1469 and 1470:
hapisteki frenk gavurunun odasına
- Page 1471 and 1472:
16) âyet-i kerîmeyi okuyordu. Fud
- Page 1473 and 1474:
Bir gün Arafat Meydanında insanla
- Page 1475 and 1476:
ölmezden önce bir defâ daha gör
- Page 1477 and 1478:
defâsında hastalanmıştım. Hast
- Page 1479 and 1480:
edilen, ibâdet yapılan yerler old
- Page 1481 and 1482:
sebeb olan Yezid dahi son nefesinde
- Page 1483 and 1484:
GAVS-ÜL-MEMDÛH; Osmanlılar zamâ
- Page 1485 and 1486:
günü bize şefâat etmesini istir
- Page 1487 and 1488:
yetişip olgunlaşmaları için ça
- Page 1489 and 1490:
ve parayı terk etmek, meşgûliyet
- Page 1491 and 1492:
ilhassa tasavvuf ehli olan büyükl
- Page 1493 and 1494:
kalbini perişân eylemesin." İnan
- Page 1495 and 1496:
âhiretidir. Bu sermâyeyi kaptırm
- Page 1497 and 1498:
hadîs-i şerîlerinde şöyle buyu
- Page 1499 and 1500:
Kışın muhtâç olacağın şeyle
- Page 1501 and 1502:
Bayramının birinci günü ve Kurb
- Page 1503 and 1504:
fir-Reddî Alel-İhyâ. Bu eseri,
- Page 1505 and 1506:
görünüp, Şeyh Osman Efendinin e
- Page 1507 and 1508:
Orhan Gâzi devri Osmanlı evliyâs
- Page 1509 and 1510:
Neşr-i feyz eylerken oldu âzim-i
- Page 1511 and 1512:
ARTIK OĞULLARIMDAN İSTEME Umdet-
- Page 1513 and 1514:
kendisine bir ev satın almanız i
- Page 1515 and 1516:
1) Müjdeci Mektuplar; c.1, s.216 2
- Page 1517 and 1518:
"Efendim! Bu dereceye ne ile kavuş
- Page 1519 and 1520:
indirdi. Sonra üzengisinden tutara
- Page 1521 and 1522:
Mevdûd Çeştî, babasının sağl
- Page 1523 and 1524:
Bunu gören kayık sâhibi pişman
- Page 1525 and 1526:
teâlâyı zikretmek için, gece uy
- Page 1527 and 1528:
mütehassısıydı. Bütün ömrü;
- Page 1529 and 1530:
uyurdu. Ahmed Efendi oraya üç-be
- Page 1531 and 1532:
edildi. Kısa zaman sonra tekrar me
- Page 1533 and 1534:
gidelim. Bu zâtın mâsûm olduğu
- Page 1535 and 1536:
"Allahü teâlâya isyân yolunda,
- Page 1537 and 1538:
sırada; Bektâş-ı Velî'nin iki
- Page 1539 and 1540:
2) Rehber Ansiklopedisi; c.7, s.8 3
- Page 1541 and 1542:
Dursun Efendi, 1977 senesi Şubat a
- Page 1543 and 1544:
meşhûr Kırtıloğulları sülâl
- Page 1545 and 1546:
irlikte birkaç köy daha dolaştı
- Page 1547 and 1548:
Öyle büyük zâtları görmek, bi
- Page 1549 and 1550:
ilimde yetişerek söz sâhibi oldu
- Page 1551 and 1552:
Bir aralık hacca da giden Hacı To
- Page 1553 and 1554:
Hacı Bektaş-ı Velî ile Hacım S
- Page 1555 and 1556:
ararsın?" dediler. Hacım Sultan;
- Page 1557 and 1558:
iltifât edip ihsânlarda bulundu.
- Page 1559 and 1560:
Şunlar sana nasihat olarak kâfidi
- Page 1561 and 1562:
Kayseri'de vefât etti. Babası Ak
- Page 1563 and 1564:
zâttı. RESÛLULLAH'I İKİ DEFÂ
- Page 1565 and 1566:
BENCE FİL BUDUR Senâî, nasihat o
- Page 1567 and 1568:
Onları al gel, üstümüzü îmâr
- Page 1569 and 1570:
"Hakîm-i Tirmizî çok büyük, m
- Page 1571 and 1572:
Buhâra Emirliğine bağlı olan Ke
- Page 1573 and 1574:
Halîfe-i Kızılayak, gerek sözle
- Page 1575 and 1576:
Halîfe-i Kızılayak hazretlerinin
- Page 1577 and 1578:
Yavuz Sultan Selîm Han pâdişâh
- Page 1579 and 1580:
târihten sonra da Hüseyin, Hallâ
- Page 1581 and 1582:
hapsetmişim. İşte şimdi beni al
- Page 1583 and 1584:
hazretleri bunlardan bâzılarıdı
- Page 1585 and 1586:
kimselere, insanlara karşı göste
- Page 1587 and 1588:
2) Sefinet-ül-Evliyâ; s.94 3) Siy
- Page 1589 and 1590:
Evliyânın büyüklerinden. İsmi
- Page 1591 and 1592:
hiç kimseye eziyet etmemektir. Gö
- Page 1593 and 1594:
kendisinin böyle mübârek bir gec
- Page 1595 and 1596:
Câmi-ul-Ezher'de birçok âlim ve
- Page 1597 and 1598:
Ebû Hâşim ve yanındakiler o kim
- Page 1599 and 1600:
aba sen onu hiç gördün mü?" dey
- Page 1601 and 1602:
gelenleri, çiftçiler ve ticâret
- Page 1603 and 1604:
yemeğim ve meyvem yerden bitenler.
- Page 1605 and 1606:
sakınan âlim kimsedir. Gönlün f
- Page 1607 and 1608:
oyanmış başına kıymetli Cennet
- Page 1609 and 1610:
ŞEYTANIN VESVESESİ Hasan-ı Basr
- Page 1611 and 1612:
Can, Yavuz Sultan Selîm Hanın en
- Page 1613 and 1614:
olduğunu bildirdi. Orada hazır ol
- Page 1615 and 1616:
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;
- Page 1617 and 1618:
İstanbul'a gönderdi. Mahmûd Paş
- Page 1619 and 1620:
1) Menâkıb-ı Haseniyye; s.6-21 2
- Page 1621 and 1622:
Sultânın emri ile, dergâh ve tü
- Page 1623 and 1624:
Hasan Sezâî Efendinin menkıbe ve
- Page 1625 and 1626:
Hasan Sezâî hakkında her kim ift
- Page 1627 and 1628:
kullanmıştır. Ayrıca küçük b
- Page 1629 and 1630:
diye sizden söz almadım mı idi,
- Page 1631 and 1632:
vardır mühürlüdür, kalp vardı
- Page 1633 and 1634:
etmekten bir müslümanın işini g
- Page 1635 and 1636:
Hayât bin Kays el-Harrânî hazret
- Page 1637 and 1638:
Hayreddîn'in Taşköprü'deki medr
- Page 1639 and 1640:
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.307
- Page 1641 and 1642:
uyandı. Rüyâsını gidip kaptana
- Page 1643 and 1644:
ilgilere vâkıf olup, Fenârî'den
- Page 1645 and 1646:
her beytinin ikinci mısrası Arap
- Page 1647 and 1648:
2) Şems-üş-Şümûs; s.131 3) Ha
- Page 1649 and 1650:
devrindeki ulemânın kutbu ve vel
- Page 1651 and 1652:
savaşı, Mohaç ve Çaldıran sava
- Page 1653 and 1654:
Molla Zeyrek olduğu halde ilmî ko
- Page 1655 and 1656:
Büyük velîlerden. İsmi Ali olup
- Page 1657 and 1658:
velînin sohbetlerinde bulundu. Hı
- Page 1659 and 1660:
diyordu. Bu müjdeyle orada bulunan
- Page 1661 and 1662:
Talebelerinden birisi anlatır: Bir
- Page 1663 and 1664:
olsun. Sen beni sâlih kimselerle b
- Page 1665 and 1666:
her hükmü senettir..." buyurdu.
- Page 1667 and 1668:
saltanatına göz dikiyor." dediler
- Page 1669 and 1670:
artık onda hayır kalmaz." "Halka
- Page 1671 and 1672:
hesâb etmeden her ilmi açıklayan
- Page 1673 and 1674:
7) Hikem-ül-Atâiyye, Süleymâniy
- Page 1675 and 1676:
olanların kalplerine büyük bir
- Page 1677 and 1678:
Nüzhet-ül-Uyûn, 6) El-İşâret
- Page 1679 and 1680:
İbn-i Fârid, orta boylu, nûrân
- Page 1681 and 1682:
mı değeri yoktur?" dedim. Sonra b
- Page 1683 and 1684:
(saflaşmasını, temizliğini) tem
- Page 1685 and 1686:
DELİLİNİZ NEDİR? Kendisi anlat
- Page 1687 and 1688:
üzerine talebelerinden biri, "Efen
- Page 1689 and 1690:
gibi muhafaza ederim. Şam'ın Kure
- Page 1691 and 1692:
Arkadaşlarından Hâlid bin Dürey
- Page 1693 and 1694:
Kavvâm'ın söylediği gibi olduğ
- Page 1695 and 1696:
1) Tezkiretü'l-Evliyâ; c.2, s.220
- Page 1697 and 1698:
BİR BARDAK SU İbn-i Semmâk, Abb
- Page 1699 and 1700:
vardığımızda bana, yüksekçe b
- Page 1701 and 1702:
"Dünyâ dertlerine tutulmuş din k
- Page 1703 and 1704:
Acem memleketlerine gideceğini bil
- Page 1705 and 1706:
oracıkta öldü.Vâlinin adamları
- Page 1707 and 1708:
İbrâhim Edhem, "Hey şaşkın, ne
- Page 1709 and 1710:
ve; "Hangi dindensin?" diye sordu.
- Page 1711 and 1712:
"İlmi, amel için öğreniniz. Ço
- Page 1713 and 1714:
7) Vefeyât-ül-A'yân; c.1, s.31 8
- Page 1715 and 1716:
Hacı Fehmi Efendinin huzûrundaki
- Page 1717 and 1718:
ulunduğu tarafa doğru sürerlerdi
- Page 1719 and 1720:
olduğunu anlayınca, ona çok hür
- Page 1721 and 1722:
Kayıtmaz Bey son derece hürmet g
- Page 1723 and 1724:
4) Menâkıb-i İbrâhim Gülşenî
- Page 1725 and 1726:
dedim. Mübârek hocamız herkese s
- Page 1727 and 1728:
âşığı, Hakk'ı anlatacaktır.
- Page 1729 and 1730:
İncitme, gönül yıkma, Sen nefsi
- Page 1731 and 1732:
Sükût u samt ile setr-i uyûb et,
- Page 1733 and 1734:
vermediler. Genç gelip oradakilere
- Page 1735 and 1736:
teâlâ bildiriyor." dedi. Sonra iz
- Page 1737 and 1738:
Vefât ettiğinde fakir kimseler ka
- Page 1739 and 1740:
İbrâhim Tennûrî hazretleri hoca
- Page 1741 and 1742:
Ali, lakabım İdris'tir. Beni nas
- Page 1743 and 1744:
fıkıh ilmini Hammâd bin Ebî Sü
- Page 1745 and 1746:
"Hazret-i Ömer'den ilim alanlar v
- Page 1747 and 1748:
hâdiselerden sonra Abbâsî halîf
- Page 1749 and 1750:
İshâk bin Ebû Fedâ'dan nakl olu
- Page 1751 and 1752:
akçeye satın aldı. İmâm-ı A'z
- Page 1753 and 1754:
yürüme, işlerinde aceleci olma.
- Page 1755 and 1756:
1) Menâkıblar (Kerderi, Mekkî, Z
- Page 1757 and 1758:
kapı çalındı. Hocası onu karş
- Page 1759 and 1760:
için çalışmak lâzımdır. Hayd
- Page 1761 and 1762:
İmâm Efendi hayâtı boyunca dâi
- Page 1763 and 1764:
Bu sırada; Risâlet-üt-Tehlîliyy
- Page 1765 and 1766:
vermemi emrediyordu. Fakat, onları
- Page 1767 and 1768:
üyâda ve uyanık iken onu görere
- Page 1769 and 1770:
"Buralarda ölüp gideceğim, yolum
- Page 1771 and 1772:
gidemedim. Yakınlarım tekrar geli
- Page 1773 and 1774:
ona (Şâh Cihân bin Cihângir'e)
- Page 1775 and 1776:
ulunduğunu anladılar. Mısra: "Se
- Page 1777 and 1778:
öyledir. Fakat beni husûsî bir i
- Page 1779 and 1780:
uyruldu. Allahü teâlâ her şeyi
- Page 1781 and 1782:
kalabalığın taşlarla, sopalarla
- Page 1783 and 1784:
Samsun Belediyesi tarafından yapt
- Page 1785 and 1786:
ve ismini "Câmi-i Muhammedî". koy
- Page 1787 and 1788:
9) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye
- Page 1789 and 1790:
coşturur, ilâhî aşka garkederdi
- Page 1791 and 1792:
gelip cenâze namazını kıldırd
- Page 1793 and 1794:
edenler oturur." "Kim, âhiret şer
- Page 1795 and 1796:
Mustafa Kabûlî Efendi, zaman zama
- Page 1797 and 1798:
Ömrünü İslâm dîninin emir ve
- Page 1799 and 1800:
enzersiz olurdu. Bu sebeple Ahmed D
- Page 1801 and 1802:
Kara Şems bundan sonra, tekrar Zil
- Page 1803 and 1804:
uyurdu. Birkaç gün İstanbul'da k
- Page 1805 and 1806:
Gamâm-ül-Feyyâz, 8) Menâkıb-ı
- Page 1807 and 1808:
işlemiş pekçok kimse, Ali Efendi
- Page 1809 and 1810:
yoluyla giderken fırtına çıktı
- Page 1811 and 1812:
Ona; "Ey Ana! Bana Peygamber efendi
- Page 1813 and 1814:
geçmiştir. Dört yaşındayken ba
- Page 1815 and 1816:
Hindistan evliyâsının büyükler
- Page 1817 and 1818:
gönlünde dağ gibi görünürdü.
- Page 1819 and 1820:
Bir zamanlar Hindistan'da büyük b
- Page 1821 and 1822:
kaldık. Sonra gözümden kayboluve
- Page 1823 and 1824:
istiyordu. Anne, baba ve dedesiyle
- Page 1825 and 1826:
düşmanlık edip nifâka sürükle
- Page 1827 and 1828:
tarîkat ve hakîkat ehli olsun kim
- Page 1829 and 1830:
Peygamberimize Allahü teâlâ Kur'
- Page 1831 and 1832:
1) Tezkiretü'l-Evliyâ; c.2, s.244
- Page 1833 and 1834:
olduğunu anlayıp ayaklarına kapa
- Page 1835 and 1836:
talebe olmaktan utandığını anla
- Page 1837 and 1838:
Sonra talebelerin şaşkın bakış
- Page 1839 and 1840:
1957-58 yıllarında Tekel Yaprak T
- Page 1841 and 1842:
KIRKLAR DEDE Yaşadığı devir hak
- Page 1843 and 1844:
ilmî müşküller onun vesîlesiyl
- Page 1845 and 1846:
nasîhat kâr etmez. Şarab bütün
- Page 1847 and 1848:
(radıyallahü anhüm) kendileri gi
- Page 1849 and 1850:
u kadın, senin babanın bu Kutbüd
- Page 1851 and 1852:
için yalvarıyorum." O da bunu kab
- Page 1853 and 1854:
4) Kâmûs-ul-A'lâm; c.5, s.3672 5
- Page 1855 and 1856:
hareketini hiç uygun bulmadılar.
- Page 1857 and 1858:
8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;
- Page 1859 and 1860:
teâlâ sizden râzı olsun! Ben, s
- Page 1861 and 1862:
insanlara vâz ve nasîhat ederek o
- Page 1863 and 1864:
sünnetler kılındı. İkâmet get
- Page 1865 and 1866:
Ebü'l-Kâsım, yüksek dereceler s
- Page 1867 and 1868:
ziyârete gittiler. O âlim, Emîr
- Page 1869 and 1870:
uyurdu. 1) Hadîkat-ül-Evliyâ; 1.
- Page 1871 and 1872:
in Pîr Ali hazretlerine bîat etti
- Page 1873 and 1874:
2- Sünnetlerle amel ediyor mu? Sü
- Page 1875 and 1876:
talebe yetiştirmiştir. Tunus ve
- Page 1877 and 1878:
mümkün değildir." diye cevap ver
- Page 1879 and 1880:
döndü. Hanımının sorusuna yine
- Page 1881 and 1882:
SON NEFES Bir gün hasta ziyâretin
- Page 1883 and 1884:
edepsizlik olur diye ayakta dinleme
- Page 1885 and 1886:
insanlar da ona hayır ve iyilik ya
- Page 1887 and 1888:
getirmiştir. Başlangıçta içind
- Page 1889 and 1890:
öğrenmiş, hadîs-i şerîf dinle
- Page 1891 and 1892:
DÖRT DİRHEME DÖRT DUÂ Şöyle a
- Page 1893 and 1894:
onu her tarafı yara bere içerisin
- Page 1895 and 1896:
Muhammed bin Mansûr Tûsî haber v
- Page 1897 and 1898:
Ma'rûf-ı Kerhî vefât edince, ke
- Page 1899 and 1900:
9) Min A'lâm-il-Ârifîn; s.67 10)
- Page 1901 and 1902:
Dehlevî gibi büyük âlimler ve v
- Page 1903 and 1904:
ir erkek çocuğu oldu. Mazhar-ı C
- Page 1905 and 1906:
İhtiyâr hemen düzeldi." DÜNYÂ
- Page 1907 and 1908:
ςε Μυηαρρεµ αψ⎬ν⎬
- Page 1909 and 1910:
Nasuhleyin tevbe vere Allah desem a
- Page 1911 and 1912:
Edirne'de bulundukları sırada, de
- Page 1913 and 1914:
ilgili yaptığı hazırlıkları a
- Page 1915 and 1916:
Ahmed Efendiden boşalan dergâha,
- Page 1917 and 1918:
ütün nebî ve resûllere salât,
- Page 1919 and 1920:
abasından yaptı. Babası, 1855 se
- Page 1921 and 1922:
diploma aldı. Bu arada Bâyezîd,
- Page 1923 and 1924:
edip Mekârim hazretlerinin ellerin
- Page 1925 and 1926:
yapmıştır. Burada çift sürer,
- Page 1927 and 1928:
diye sorunca; "Talebelere çorba pi
- Page 1929 and 1930:
ISMARLAMAYINCA GELMEZSİN Mısır d
- Page 1931 and 1932:
MESRÛK BİN EL-ECDÂ; Tâbiînden
- Page 1933 and 1934:
oğlun geliyor.” buyurdu. Kadınc
- Page 1935 and 1936:
Onlara dokuz aydır ayrı olduğumu
- Page 1937 and 1938:
akdığını gördü. "Utanmadan K
- Page 1939 and 1940:
Allahü teâlânın emirlerini ve y
- Page 1941 and 1942: meclisleriyle şereflenmek üzere g
- Page 1943 and 1944: mektûbunda buyurdu ki: "Allahü te
- Page 1945 and 1946: kılınmaya başladı. İleri gelen
- Page 1947 and 1948: Çok büyük bir kalabalık oldu. C
- Page 1949 and 1950: İslâm memleketlerine gidip İslâ
- Page 1951 and 1952: Anladı artık onun, geldiğini kem
- Page 1953 and 1954: mübârek yüzünü Şeyh Hamîd ta
- Page 1955 and 1956: undan önce; “Eğer Mevlânâ bir
- Page 1957 and 1958: yine Allahü teâlâ bilir.” diye
- Page 1959 and 1960: hastalandı ve yatağa düştü. H
- Page 1961 and 1962: Ömer bin Abdülaziz buyurdu ki:
- Page 1963 and 1964: dayanmaktadır. Doğum târihi tesb
- Page 1965 and 1966: olduğunu ve hâlâ ondan sular dam
- Page 1967 and 1968: Ömrünün büyük bir kısmını o
- Page 1969 and 1970: saat orada oturamadı. Bu hâli gö
- Page 1971 and 1972: Mîr Muhammed şöyle anlatır: Yin
- Page 1973 and 1974: elbette güzeldir ve tatlı gelmekt
- Page 1975 and 1976: Sonra aklı başına geldi ve Mîri
- Page 1977 and 1978: Yüzlerce eğri dikenli yollardan g
- Page 1979 and 1980: türbenin kapısının önünde bir
- Page 1981 and 1982: ilmini fazîlet sâhibi babasından
- Page 1983 and 1984: Kitaplarda görülen yanlışlıkla
- Page 1985 and 1986: senesinde Herat'da vefât etti. Mev
- Page 1987 and 1988: olgunluğuna sâhib olabilmiştir.
- Page 1989 and 1990: sohbetini arzulayarak huzûruna git
- Page 1991: EDEBSİZİN CEZÂSI Mevlânâ'yı
- Page 1995 and 1996: şehirlerine gitti. On yedi yaşın
- Page 1997 and 1998: geldiğinde iyice hâlsizleşti. İ
- Page 1999 and 2000: almaktan, onlardan bir şeyler öğ
- Page 2001 and 2002: konuşur ve gülerdi. Devrinin meş
- Page 2003 and 2004: İlmühüner, Vâris-i ulûmü Hayr
- Page 2005 and 2006: Efendi, derd ve gam ateşiyle eriyi
- Page 2007 and 2008: "Efendim! Bu nasıl misâfirdir ki,
- Page 2009 and 2010: sohbet etmekten çok hoşlanır, on
- Page 2011 and 2012: yemek ikrâm ederdi. Keşf ve kerâ
- Page 2013 and 2014: MUHAMMED BİN ALİ MÂZERÎ 1061'de
- Page 2015 and 2016: mânevî derecelere yükselmek nas
- Page 2017 and 2018: gözyaşı ve duâ isteği kabardı
- Page 2019 and 2020: 4) Hadîkat-ül-Evliyâ 1. Kısım,
- Page 2021 and 2022: olan bu zâtın sâyesinde, onun be
- Page 2023 and 2024: YALAN SÖYLÜYORSUN İmâm-ı Muham
- Page 2025 and 2026: 4) Nur-ül-Ebsâr 5) Hilyet-ül-Evl
- Page 2027 and 2028: Muhammed Bâkî-billah hazretleri,
- Page 2029 and 2030: lâzımsa hepsini göze almıştı.
- Page 2031 and 2032: düşününüz ki, bundan başkası
- Page 2033 and 2034: hakîkatlerden bahsetti. Bir gece,
- Page 2035 and 2036: irinin geldiğini görür. Emre uya
- Page 2037 and 2038: yapışması lâzımdır. Sebebe ya
- Page 2039 and 2040: Bedahşî'nin kerâmeti eseridir di
- Page 2041 and 2042: MUHAMMED CÂN; Büyük velîlerden.
- Page 2043 and 2044:
etmesi, insaflı olması; hak ortay
- Page 2045 and 2046:
sırada ayağındaki yara patlayıp
- Page 2047 and 2048:
kutb-ı zaman dediği nedir?" diye
- Page 2049 and 2050:
üyâya yatıp istihâre eyle. Baka
- Page 2051 and 2052:
kadardı. Muhammed Çelebi SultanBa
- Page 2053 and 2054:
Merakla bekliyorduk. Bize bakıp; "
- Page 2055 and 2056:
MUHAMMED EMÎN EFENDİ; Büyük âl
- Page 2057 and 2058:
yükseği oldu. Hocasının verdiğ
- Page 2059 and 2060:
kimseye tasavvuf yolunu anlatmaya v
- Page 2061 and 2062:
kimse gelip o kimseyi kâdının hu
- Page 2063 and 2064:
kalbini kirletmiş olur. Emirleri y
- Page 2065 and 2066:
Talebelerinin suâllerine cevap ver
- Page 2067 and 2068:
(Zümer sûresi: 22) âyet-i kerîm
- Page 2069 and 2070:
Günahı sebebiyle, yanacaktır ate
- Page 2071 and 2072:
SEN SOR, SEN SOR Bir gün bâzı ki
- Page 2073 and 2074:
Bu eserde İstanbul kütüphâneler
- Page 2075 and 2076:
“Bir kimsenin bir müslümanı ho
- Page 2077 and 2078:
günahkâr bile olsa, Allahü teâl
- Page 2079 and 2080:
Evliyânın büyüklerinden. İsmi
- Page 2081 and 2082:
görürsün. O hâlde tesbih et ve
- Page 2083 and 2084:
Kapındaki fakirlerden gözyaşı d
- Page 2085 and 2086:
âhiret kurtuluşunu onlarda görme
- Page 2087 and 2088:
senesinde vefâtından sonra, babas
- Page 2089 and 2090:
alıkoyacağım. Yâni Allah rızas
- Page 2091 and 2092:
SENİN KİTÂBIN OLMAZ MI? Muhammed
- Page 2093 and 2094:
Muhammed Karsî hazretleri ömrün
- Page 2095 and 2096:
"Kardeşim namazını kıl, kalbini
- Page 2097 and 2098:
muhâlefetine mâruz kaldı. Oradan
- Page 2099 and 2100:
ettiler. Sonra elini öpüp çıkt
- Page 2101 and 2102:
ile şerefleneyim." dedi. Adamları
- Page 2103 and 2104:
sağlam ip, kendisine uyulan büyü
- Page 2105 and 2106:
geldiği zaman buyurdu ki: "Nûrlar
- Page 2107 and 2108:
Muhammed Sıddîk'a, Peşâver'de i
- Page 2109 and 2110:
ve ebedî kemâlâtın nûrları, k
- Page 2111 and 2112:
kimse; bu kısa dünyâ hayâtında
- Page 2113 and 2114:
Baktım yine üstâdım, terk eylem
- Page 2115 and 2116:
Muhammedî" sözü ile ebced hesab
- Page 2117 and 2118:
kitabları ve Şifâ-ı Şerîf, D
- Page 2119 and 2120:
üyüklerin hürmetine sana elbette
- Page 2121 and 2122:
Muhammed Ömer, orta boylu, heybetl
- Page 2123 and 2124:
Aynı hocadan ders almış olan ark
- Page 2125 and 2126:
verirsin.” buyurdu. Hocam ikindi
- Page 2127 and 2128:
Muhammed Pârisâ'nın büyüklüğ
- Page 2129 and 2130:
yerden eksik olmaz. Yanlarında bul
- Page 2131 and 2132:
MuhammedRûcî, kâtibin yazdığı
- Page 2133 and 2134:
içmeye gidemiyordu. Bu sırada Hoc
- Page 2135 and 2136:
aşı açık yalın ayak, her taraf
- Page 2137 and 2138:
uyurmuştur. Bundan sonra, insanda
- Page 2139 and 2140:
Babası İmâm-ı Rabbânî hazretl
- Page 2141 and 2142:
ilimlerde tam bir mahâret elde ett
- Page 2143 and 2144:
ederdi.Sonra yeniden abdest alıp,
- Page 2145 and 2146:
6) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi;
- Page 2147 and 2148:
"MuhammedSıddîk çok ağır hasta
- Page 2149 and 2150:
MuhammedSıddîk Keşmî anlattı:
- Page 2151 and 2152:
verir, o kimse çok yüksek derecel
- Page 2153 and 2154:
aşında sarı, bir kısmının ba
- Page 2155 and 2156:
Fakir bir kimse ziyâretine geldiğ
- Page 2157 and 2158:
anlarını yaşıyodu. Bana şöyle
- Page 2159 and 2160:
anlayacağımız şekilde konuşurd
- Page 2161 and 2162:
O kimse “Peki” deyip odaya gird
- Page 2163 and 2164:
yüksekliği sebebiyle kısa zamand
- Page 2165 and 2166:
Kendini beğenmemek için, Allahü
- Page 2167 and 2168:
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;
- Page 2169 and 2170:
Lâkin amelim kötü, pek uzundur e
- Page 2171 and 2172:
koydu ve; “Ey evlâdım, gıybet
- Page 2173 and 2174:
3) Şezerât-üz-Zeheb; c.7, s.335
- Page 2175 and 2176:
MUHYİDDÎN-İ ARABÎ; On ikinci ve
- Page 2177 and 2178:
ir adam vardı. Çok eziyet görenl
- Page 2179 and 2180:
para sevgisiyle dolu bir grup kimse
- Page 2181 and 2182:
El-Ecvibet-ül-Müsekkite an Süâl
- Page 2183 and 2184:
1) Tenbîh-ul-Gabî 2) El-A'lâm; c
- Page 2185 and 2186:
meclisine götürdü. Elinden öpt
- Page 2187 and 2188:
kontrolden çıktı. Gemi, kendi h
- Page 2189 and 2190:
Muînüddîn-i Çeştî hazretlerin
- Page 2191 and 2192:
Raca, bu hâdiseden sonra, Muînüd
- Page 2193 and 2194:
12. Ârifler makâmı. Bu makam, H
- Page 2195 and 2196:
ulunmak, hayırlı bir iş yapmakta
- Page 2197 and 2198:
Hemen kalkıp öptüler, mübârek
- Page 2199 and 2200:
sonra yapılmıştır. MURÂD-I MÜ
- Page 2201 and 2202:
ettiğiniz macundandır." dedi. Ben
- Page 2203 and 2204:
Çok kıymetli olup, tefsîrler; Ar
- Page 2205 and 2206:
"Kâzım" lakabı verilmiştir. İm
- Page 2207 and 2208:
içime vesvese düşürdü. Kalbimd
- Page 2209 and 2210:
geldim. Bana; "Eşyâlarından kayb
- Page 2211 and 2212:
kim olduğunu sordum. "Bu zâta Şe
- Page 2213 and 2214:
giderek, Arabî ilimler ile hadîs
- Page 2215 and 2216:
herbirisi deryâ idi. Mustafa Bekr
- Page 2217 and 2218:
1) Son Asır Türk Şâirleri; s.42
- Page 2219 and 2220:
MUSTAFA İZZÎ EFENDİ; İstanbul'd
- Page 2221 and 2222:
Umûmun rûh-ı pâkine habîbâne
- Page 2223 and 2224:
Basra’da vefât etmiştir. Mutarr
- Page 2225 and 2226:
Buyurmuştur ki: “Kerâmet sahibi
- Page 2227 and 2228:
Nûr saçardı etrâfa, tanırdı h
- Page 2229 and 2230:
MÜFTİ ABDÜLAZÎZ EFENDİ Osmanl
- Page 2231 and 2232:
görmemiştim. Sonra babamın yanı
- Page 2233 and 2234:
"Hayli zamandır ortalıkta dolaşa
- Page 2235 and 2236:
Duâsı kabûl edildi. Cânânı bu
- Page 2237 and 2238:
Nazargâh-i ilâhîdir, Makâm-ı M
- Page 2239 and 2240:
kendisini güzel ahlâk, beğenilen
- Page 2241 and 2242:
O akıl nerede ki, kemâline erişs
- Page 2243 and 2244:
EN İYİ VEKİL Nasr bin Abdürrezz
- Page 2245 and 2246:
sebebiyle hidâyete erdi. Hocası A
- Page 2247 and 2248:
çağırıp denizde fırtına var.
- Page 2249 and 2250:
yanımıza gelip oturdu ve şöyle
- Page 2251 and 2252:
Dembedem bu gözlerim giryân eden
- Page 2253 and 2254:
Mustafa Efendide yüksek hallerin m
- Page 2255 and 2256:
Sevenlerinden birisi çok hastalanm
- Page 2257 and 2258:
1) Nefehât-ül-Üns Tercümesi; s.
- Page 2259 and 2260:
Orada insanları irşâd edip, doğ
- Page 2261 and 2262:
doğum ve vefât târihleri bilinme
- Page 2263 and 2264:
yarılmış, çok güzel bir şahı
- Page 2265 and 2266:
Birgün Ni’metullah Geylânî, ma
- Page 2267 and 2268:
Rüyâda "Gözlerimin yaşı ile y
- Page 2269 and 2270:
Ebü'l-Müeyyed konuşmaya başlad
- Page 2271 and 2272:
iken, yedisini de hocasının vefâ
- Page 2273 and 2274:
SultanCelâleddîn Hilcî'yi öldü
- Page 2275 and 2276:
çekti. Sultan ve yardakçıların
- Page 2277 and 2278:
kendini uydurdu. KâdıMuhyiddîn,
- Page 2279 and 2280:
ordu zafer haberi ileDehli'ye geldi
- Page 2281 and 2282:
cemâat yanıma gelerek, ihtilâm o
- Page 2283 and 2284:
"Mazhar-ı Cân-ı Cânân" hazretl
- Page 2285 and 2286:
Üç gün tövbe ederek, yalvarınc
- Page 2287 and 2288:
yüce makamlara kavuştu. Sekiz-dok
- Page 2289 and 2290:
ulaştığı için, Cerrâhî denil
- Page 2291 and 2292:
EDEB Bir talebesine yazdığı mekt
- Page 2293 and 2294:
elbiseler giyerek İstanbul'a geldi
- Page 2295 and 2296:
Tasavvuf talebesi, sâdece; Allah,
- Page 2297 and 2298:
2) Evrâd-ı Behâiyye 3) Miftâh-
- Page 2299 and 2300:
söyledim. Bunun üzerine boynumu b
- Page 2301 and 2302:
vâsıl-ı ilallah olamamış, Alla
- Page 2303 and 2304:
de; “Efendim, çok teşekkür ede
- Page 2305 and 2306:
ilim meclislerine ve sohbetlerine k
- Page 2307 and 2308:
Abdülazîz 711 senesine kadar Hare
- Page 2309 and 2310:
ictihadları farklı olmasaydı, di
- Page 2311 and 2312:
dışınız da iyi olur. Âzâları
- Page 2313 and 2314:
Yollarda, şurada burada kimsesiz,
- Page 2315 and 2316:
gürbüz bir kimseydi. Halîfe oldu
- Page 2317 and 2318:
hem kendim, hem de sizin için rahm
- Page 2319 and 2320:
19) Rehber Ansiklopedisi; c.14, s.1
- Page 2321 and 2322:
Gülü bülbülden ayırma zinhâr
- Page 2323 and 2324:
1) Kalâid-ül-Cevâhir; s.120 2)
- Page 2325 and 2326:
tâbire hayret etti. Birkaç gün g
- Page 2327 and 2328:
suçluyorsunuz. Lâkin kim hayrı a
- Page 2329 and 2330:
senesinde Serdüşt’te diğer bir
- Page 2331 and 2332:
Çünkü bu dünyâ fânidir. Bu na
- Page 2333 and 2334:
Bursa'nın Yunan işgâli sırasın
- Page 2335 and 2336:
Kendisine; "Evliyânın alâmetleri
- Page 2337 and 2338:
hizmetlerini devâm ettirmiştir. S
- Page 2339 and 2340:
kadar korkup bizi öyle çağırdı
- Page 2341 and 2342:
konuştuğu lisan bu kitaplardan bi
- Page 2343 and 2344:
Pîr Muhammed Gencevî hazretlerini
- Page 2345 and 2346:
HER VARLIK TESBÎH EDER Eriş şehr
- Page 2347 and 2348:
düşüncesi içerisinde iken Mîri
- Page 2349 and 2350:
Şeyhülislâm Berdeî hazretleri d
- Page 2351 and 2352:
içindir. Hamdolsun o fitneyi sönd
- Page 2353 and 2354:
söylemekten âciziz" dediler. "O h
- Page 2355 and 2356:
Yaşı sekseni bulmuştu. Yolda ya
- Page 2357 and 2358:
Hem de sen demiştin ki, Unuttum, p
- Page 2359 and 2360:
düşünüyor, bir haber alabilmek
- Page 2361 and 2362:
elirtti. Sonra; “Hangi sûreden a
- Page 2363 and 2364:
Bir de öyle çıktılar, yağmur d
- Page 2365 and 2366:
sohbetleriyle insanlara faydalı ol
- Page 2367 and 2368:
etmeyin. Ben atımı ona hediye ett
- Page 2369 and 2370:
Şâyet ben bu dünyadan, gidersem
- Page 2371 and 2372:
tahammül etme gücüne sâhib olur
- Page 2373 and 2374:
Kim Remlî hazretlerinin kabri ile
- Page 2375 and 2376:
Molla Resûl Zeki hazretlerinin oğ
- Page 2377 and 2378:
sallayınca, ağaçlar yeşermeye v
- Page 2379 and 2380:
2) Zübdet-ül-Makâmât; s.101 3)
- Page 2381 and 2382:
Emîr-ül-Müminîn hazret-i Ali;
- Page 2383 and 2384:
Diğerleri hakkında da doğru söy
- Page 2385 and 2386:
Sâbit Ebü'l-Meânî hazretleri bu
- Page 2387 and 2388:
anladığı gibi Sâbit Ebü'l-Meâ
- Page 2389 and 2390:
Sâbit el-Benânî hazretleri gecel
- Page 2391 and 2392:
attırdı. Köle birkaç kere suya
- Page 2393 and 2394:
yaşamış ve sonunda ölüp gitmi
- Page 2395 and 2396:
SADREDDÎN BİN BEHÂEDDÎN ZEKERİ
- Page 2397 and 2398:
Sadreddîn Hayâvî hazretleri güz
- Page 2399 and 2400:
gönderip onu aldırdı ve bir yerd
- Page 2401 and 2402:
Sadreddîn-i Konevî de; "Siz kabû
- Page 2403 and 2404:
Sevdiklerim ve talebelerim vefâtı
- Page 2405 and 2406:
Sinân Efendi türbedârı Şeyh Ha
- Page 2407 and 2408:
doğru buyurmuş. Daha önce yine b
- Page 2409 and 2410:
ve babama giderek, hocama gitmek ü
- Page 2411 and 2412:
yetişmek üzere tâbi olmuştur. B
- Page 2413 and 2414:
Ali Efendi, ilim tahsîli yapmamı
- Page 2415 and 2416:
etti. SonraAllahü teâlânın ismi
- Page 2417 and 2418:
"Bu hal nedir?" diye sordu. O da; "
- Page 2419 and 2420:
Haramı terk etmek vâcibdir. Şüp
- Page 2421 and 2422:
hükümde bulunursanız tashih eder
- Page 2423 and 2424:
"İçeriye giriniz", dedi râhip on
- Page 2425 and 2426:
eldeleri dolaştım. Saîd bin Müs
- Page 2427 and 2428:
maksadıyla 1907’de İstanbul’a
- Page 2429 and 2430:
1) Dîvan-ı Harb-i Örfî 2) Hutbe
- Page 2431 and 2432:
nasîhatta bulundu. Yaşının çok
- Page 2433 and 2434:
tahammül göstermenizi tavsiye edi
- Page 2435 and 2436:
Yine aynı şekilde, sarardı benzi
- Page 2437 and 2438:
kemâle gelen Mevlânâ Sâlih'e, b
- Page 2439 and 2440:
Cizre’nin Buhtan Dağı köylerin
- Page 2441 and 2442:
hazret-i Ebû Bekir'e tâyin edilen
- Page 2443 and 2444:
sığın. Ümid olunur ki, Allahü
- Page 2445 and 2446:
etti. Fâtih Câmii haziresinde med
- Page 2447 and 2448:
5) OsmanlıMüellifleri; c.1, s.100
- Page 2449 and 2450:
ziyâret edip hayır ve hasenâtta
- Page 2451 and 2452:
dedi ki: "Birlikte namaz kıldık.
- Page 2453 and 2454:
"Âlimin üç ilmi var. Biri ilm-i
- Page 2455 and 2456:
Sizden sonra acabâ, kim vekil olur
- Page 2457 and 2458:
Bu kadar meşakkate, katlanman îc
- Page 2459 and 2460:
Ebü'l-Hasan Harkânî'nin Esrâr-
- Page 2461 and 2462:
1) Menâkıb-ül-Ârifîn; c.1, s.1
- Page 2463 and 2464:
Hâzım hazretleri şöyle buyurdu.
- Page 2465 and 2466:
1) Sefînet-ül-Evliyâ; s.192 2)
- Page 2467 and 2468:
2) Ahbâr-ul-Ahyâr; s.172 SEMNÛN
- Page 2469 and 2470:
6) Risâle-i Kuşeyrî; c.1, s.122;
- Page 2471 and 2472:
mala, paraya ve zenginliğe bakıyo
- Page 2473 and 2474:
çekmiş, dünyâya aslâ meyletmem
- Page 2475 and 2476:
daha başka âlimlerden ilim öğre
- Page 2477 and 2478:
ihtiyaçlarını giderirdi. Birisi
- Page 2479 and 2480:
Talebesinden biri, onun bu hâlleri
- Page 2481 and 2482:
Tûs'ta "Benim toprağımın önün
- Page 2483 and 2484:
2) El-Bidâye ven-Nihâye; c.14, s.
- Page 2485 and 2486:
istedi. O duâ edince hasta iyileş
- Page 2487 and 2488:
husûsunda âlimler ihtilâf ettile
- Page 2489 and 2490:
Bu büyük evliyâyı, inkâr ediyo
- Page 2491 and 2492:
ıraktığımızdan dolayı bizleri
- Page 2493 and 2494:
olmuşlardır. Seyyid Abdülazîz h
- Page 2495 and 2496:
ir direk tarafından muvâzenede ka
- Page 2497 and 2498:
arttırmaya çalış. Onlarla her z
- Page 2499 and 2500:
nurlarla dolduran bu sohbetlerinden
- Page 2501 and 2502:
hizmetçi olmak isteyen o taşın h
- Page 2503 and 2504:
sesleri kubbeyi çınlatıyordu. Se
- Page 2505 and 2506:
5) Kazâ ve belâdan emin olsunlar,
- Page 2507 and 2508:
EY DERYÂ! Seyyid Alâeddîn'in tal
- Page 2509 and 2510:
elli olmak ve eziyet vermemektir. Y
- Page 2511 and 2512:
2) Sefînet-ül-Evliyâ; s.107 3) N
- Page 2513 and 2514:
oturun, sakın dışarı çıkmayı
- Page 2515 and 2516:
mübârek başlarını alıp koltu
- Page 2517 and 2518:
sünneti üzere hareket etmelidir.
- Page 2519 and 2520:
ahmetine kavuştular. Emîr Hamza h
- Page 2521 and 2522:
hâllerin, nerede ve ne yapmakta ol
- Page 2523 and 2524:
harekete geçirdi. O harekete geçi
- Page 2525 and 2526:
Para için, dâim kendilerini bozdu
- Page 2527 and 2528:
düşünoyurdum. Gaybden kulağıma
- Page 2529 and 2530:
Hazret-i Emîr Külâl, bu haber ü
- Page 2531 and 2532:
Buyurdu: "Kardeşlerim, kim korkars
- Page 2533 and 2534:
makâmına yükseldi. Onun burayı
- Page 2535 and 2536:
kerâmetler görünen ve gittiğ iy
- Page 2537 and 2538:
ulunalım." dedi. Bunun üzerine k
- Page 2539 and 2540:
kadar (veya uzun zaman) yaşayacakl
- Page 2541 and 2542:
çalışmalıdır. Bu yolun büyük
- Page 2543 and 2544:
Hacdan sonra yine İstanbul'a döne
- Page 2545 and 2546:
pâdişâhlığı devrinde İstanbu
- Page 2547 and 2548:
Ali'ye iltifât edip; "Rüyânda g
- Page 2549 and 2550:
Sinân hazretlerinden icâzet aldı
- Page 2551 and 2552:
şöyle nakledilmiştir: "Şah Şü
- Page 2553 and 2554:
5) Miftâh-üs-Se’âde; c.1, s.16
- Page 2555 and 2556:
2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2
- Page 2557 and 2558:
gözlerini açıp; "Oku! Niçin kes
- Page 2559 and 2560:
kartal göründü. Pençesinde kır
- Page 2561 and 2562:
Bohçası da başında, gidiyorken
- Page 2563 and 2564:
ilgilerinde de mütehassıs oldu. B
- Page 2565 and 2566:
görmemek büyük günâhtır. Muha
- Page 2567 and 2568:
sözünü bir kaç kere tekrar etti
- Page 2569 and 2570:
ir hâle sâhip olup çok cömert i
- Page 2571 and 2572:
soktuğu hâlde, Sırrî-yi Sekatî
- Page 2573 and 2574:
çok sevdiği, velîlerinin ahlâk
- Page 2575 and 2576:
Gençliği fırsat bilip, kulluk ed
- Page 2577 and 2578:
3) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.20
- Page 2579 and 2580:
askerle birlikte seferlere katıld
- Page 2581 and 2582:
"Fazîlet ve kerâmet sâhibi Sivas
- Page 2583 and 2584:
On dokuzuncu yüzyılın son yarıs
- Page 2585 and 2586:
teâlânın dînini öğretmek vaz
- Page 2587 and 2588:
okumamız uygun değildir. Bu câmi
- Page 2589 and 2590:
Görem dersen sen ol yârı, Göric
- Page 2591 and 2592:
Duyup Molla Fenârî, yetişti arka
- Page 2593 and 2594:
Dir irdi öz tenige ey hunuk-rû Se
- Page 2595 and 2596:
ulunup, kendisine Allah için buğz
- Page 2597 and 2598:
Abdüsselâm, künyesi Ebû Muhamme
- Page 2599 and 2600:
dedi: "Ben 83 sene yaşarım. Çün
- Page 2601 and 2602:
Cemâlüddîn Ebû Ömer bin Hâcib
- Page 2603 and 2604:
zamânın büyük âlimlerinden bir
- Page 2605 and 2606:
Beyn-el-Hâvi ven-Nihâye, 15) El-F
- Page 2607 and 2608:
insanları aydınlatırdı. Nasîha
- Page 2609 and 2610:
Keykûbâd ziyâretine gelip; "Efen
- Page 2611 and 2612:
işâretti." Sultan Veled anlatır:
- Page 2613 and 2614:
işâret buyurulursa, o şekilde ha
- Page 2615 and 2616:
Ben daha henüz birşey söylemeden
- Page 2617 and 2618:
Abdullah hazretlerinin üzerine gö
- Page 2619 and 2620:
Süfyân'a Allahü teâlâ çok mer
- Page 2621 and 2622:
sayılmaz. Dünyânın faydasız ş
- Page 2623 and 2624:
diye bir ses duyuldu. Vefâtından
- Page 2625 and 2626:
Sonra Allahü teâlâ tarafından b
- Page 2627 and 2628:
Kendisi dünyâdan uzak olduğu gib
- Page 2629 and 2630:
ersinler (âkıl bâliğ olsunlar,
- Page 2631 and 2632:
diğer on âyete geçmezlerdi." "Na
- Page 2633 and 2634:
ziyâde, kasîde şeklinde tertible
- Page 2635 and 2636:
1) Hadîkatü'l-Evliyâ; s.123-127
- Page 2637 and 2638:
Bu dünyâya neler geldi, ben diyen
- Page 2639 and 2640:
gidecek hacıların yolu üzerine d
- Page 2641 and 2642:
ediyorum” dedim. Bana; “Seni ye
- Page 2643 and 2644:
İKİ REKAT NAMAZ Ahmed bin Hâmid
- Page 2645 and 2646:
üyüklüğünü anlıyordu. Bir ar
- Page 2647 and 2648:
ŞA'BÎ; Tâbiînin büyüklerinden
- Page 2649 and 2650:
kemal) hoşnutluk zamanında değil
- Page 2651 and 2652:
demiştir: "İlimde ve diğer düny
- Page 2653 and 2654:
ta'likâtında yer almıştır. Ken
- Page 2655 and 2656:
Kendisi anlatır: Çocukluk zamanı
- Page 2657 and 2658:
18) Ravdü'l-Fâik; s.164 ŞÂH ABD
- Page 2659 and 2660:
parça yapıp, hepsini bana yedirdi
- Page 2661 and 2662:
Şâh-ı A'lâ Şeyh Abdüsselâm'
- Page 2663 and 2664:
kırk büyük âlime ders verirdi.
- Page 2665 and 2666:
irbirinden farkı yoktur” dedi. K
- Page 2667 and 2668:
Allahü teâlânın aşkıyla yanı
- Page 2669 and 2670:
Şâh’ın kabrinden bir ses geldi
- Page 2671 and 2672:
Vikâye’yi, usûl-i fıkıh ilmin
- Page 2673 and 2674:
gelen ilhâm bana, o fakire ihtiyâ
- Page 2675 and 2676:
ŞÂHİDÎ İBRÂHİM DEDE; Mevlevi
- Page 2677 and 2678:
müslüman olmanın şartlarını y
- Page 2679 and 2680:
∆υψυνχα δ®ϖετ εττι
- Page 2681 and 2682:
Bırakıp, bir âcize, gitmem akıl
- Page 2683 and 2684:
3) El-A’lâm; c.1, s.118 4) Îzâ
- Page 2685 and 2686:
tesbihle, tehlille meşgûl olsun d
- Page 2687 and 2688:
Şems-i Tebrîzî hazretleri bir g
- Page 2689 and 2690:
gayreti olmayan bir vücûd, sâhip
- Page 2691 and 2692:
GAFLETTEN UYANMAK İÇİN Mevlânâ
- Page 2693 and 2694:
Menkıbe ve kerâmetleri çoktur. S
- Page 2695 and 2696:
girdiğimizi hissetti, fakat kim ol
- Page 2697 and 2698:
olduğunu âlimler bildirmişlerdir
- Page 2699 and 2700:
içindir. Ey kardeşim! Kalb gözü
- Page 2701 and 2702:
Şuarâ-ı Nevşâhiyye, Tezkire-i
- Page 2703 and 2704:
SAÂDET VE ŞEKÂVET Şerefüddîn
- Page 2705 and 2706:
hamdettim." Ebû Abdullah, fıkıh
- Page 2707 and 2708:
Sultan, Halep, Galata, Şam, Mekke-
- Page 2709 and 2710:
Hocası ile birlikte Balkan harbine
- Page 2711 and 2712:
derhal hazırlanıp Siirt’e gitti
- Page 2713 and 2714:
1) Bahr-ül-Velâye, Süleymâniye
- Page 2715 and 2716:
Sultan Muhammed Han Edirne'de Tunca
- Page 2717 and 2718:
Baba Resûl bir yandan Mevlânâ Ab
- Page 2719 and 2720:
olup, onun sohbetlerinde kemâle er
- Page 2721 and 2722:
Orada Şeyh Muhammed Aynî'nin ker
- Page 2723 and 2724:
âhirette de onları ziyâret ederi
- Page 2725 and 2726:
Hüseyin'e teslim etsin." dedi. Anl
- Page 2727 and 2728:
1) CâmiuKerâmâti'l-Evliyâ; c.2,
- Page 2729 and 2730:
görünce, bana verdiği vazifeleri
- Page 2731 and 2732:
7) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.1
- Page 2733 and 2734:
Aydın'ın Karacasu ilçesinin Damd
- Page 2735 and 2736:
etmekten Allah'a sığınırım." d
- Page 2737 and 2738:
Türbesi Denizli Merkez Ilbadı mah
- Page 2739 and 2740:
kerâmetleri anlatılmaktadır. Kab
- Page 2741 and 2742:
sizinle Bâb-üs-selâm'da karşıl
- Page 2743 and 2744:
irkaç tânesini birleştirerek sar
- Page 2745 and 2746:
geldiğinde medrese tamamen kendisi
- Page 2747 and 2748:
Şeyh Seydâ'nın talebelerinden bi
- Page 2749 and 2750:
kurtarıp, mezârımı düşman çi
- Page 2751 and 2752:
perişân ettiğine Rus Çarı dah
- Page 2753 and 2754:
halk, bir taraftan ağlayıp gözya
- Page 2755 and 2756:
Ayağın toprağı serpildi yüzüm
- Page 2757 and 2758:
olduğunu bildirirdi. "Ulaştığı
- Page 2759 and 2760:
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1
- Page 2761 and 2762:
2) Kâmûs-ul-A'lâm; c.4, s.2894 3
- Page 2763 and 2764:
yerine kullanan bir kimse, eğer bu
- Page 2765 and 2766:
abdest aldırın." diye işâret et
- Page 2767 and 2768:
Zarftan daha ziyâde, mazruftur mü
- Page 2769 and 2770:
söylenen kabrin, hakîkatte onun k
- Page 2771 and 2772:
kerîmde meâlen; "Yerde yürüyen
- Page 2773 and 2774:
"Tasavvuf yolunda bulunmak; gönül
- Page 2775 and 2776:
Şu ihtiyarı görüyor musunuz? İ
- Page 2777 and 2778:
Bilir ki dünyâ fânî, ebedîdir
- Page 2779 and 2780:
getirmeyi niyet etti. Daha sonra ni
- Page 2781 and 2782:
ve edeb öğrendikleri anlaşılmak
- Page 2783 and 2784:
hazretlerinin yanına gidelim. O bi
- Page 2785 and 2786:
gemicinin yanına geldi. Dümeni el
- Page 2787 and 2788:
orayı terk ederek Benî-Nercis kab
- Page 2789 and 2790:
çok izzet ve ikrâmda bulundu. Ora
- Page 2791 and 2792:
ise de, Dicle kenarına vardığın
- Page 2793 and 2794:
Kâdirî'nin SeyyidEbü'l-Vefâ haz
- Page 2795 and 2796:
cevaplarını gâyet açık bir şe
- Page 2797 and 2798:
kurtulurum." dedi ve elindeki suyu
- Page 2799 and 2800:
"Vaktini boş yere harcayan kimse c
- Page 2801 and 2802:
dedi. Buhârâ melîki onun bu konu
- Page 2803 and 2804:
görmez misin ki; keten önce topra
- Page 2805 and 2806:
TÂHÂ-İ HAKKÂRÎ; Anadolu'da ya
- Page 2807 and 2808:
(r.anhüm) temsil ederdi. Tıpkı R
- Page 2809 and 2810:
ildiren mektubunuz geldi. Yüksek N
- Page 2811 and 2812:
meselelere karışmam doğru olmaz.
- Page 2813 and 2814:
"Abdülehad! Şöhret âfettir. Art
- Page 2815 and 2816:
Derhâl katırlarını, onlara iâd
- Page 2817 and 2818:
olur. Seâdet-i ebediyyeye uçmak i
- Page 2819 and 2820:
temizlenmemiştir. Olan olmuştur.
- Page 2821 and 2822:
senesinde Hısn'da doğdu. 1426 (H.
- Page 2823 and 2824:
alıp birlikte Kâ'be-i muazzamayı
- Page 2825 and 2826:
irçok kitap ve hutbeleri vardır.
- Page 2827 and 2828:
duyuldu. Ertesi gün derse gittiği
- Page 2829 and 2830:
ir kötülük diledi mi, artık onu
- Page 2831 and 2832:
askerin gusletme imkânı bulamadan
- Page 2833 and 2834:
“Niyetimi yapmışsam konuşurum
- Page 2835 and 2836:
hazretleri, âlimlerin imâmı, sö
- Page 2837 and 2838:
Tebâsî'nin vefâtında, sağ yana
- Page 2839 and 2840:
Dünyâya zerre kadar, hiç etmezdi
- Page 2841 and 2842:
Bunun için sâdece, sen Allah diye
- Page 2843 and 2844:
Ellerine kapanıp, özürler diledi
- Page 2845 and 2846:
Yazdığı kitaplarda Ehl-i sünnet
- Page 2847 and 2848:
İbn-i Câbir, bir arkadaşının
- Page 2849 and 2850:
irbirinden uzak yerlerde idi. Bir g
- Page 2851 and 2852:
hocamızdan gelen usûl budur. Eğe
- Page 2853 and 2854:
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleriyle,
- Page 2855 and 2856:
Sultanlara sözü geçer, müslüma
- Page 2857 and 2858:
üzerimizdeki hakları olmasaydı,
- Page 2859 and 2860:
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin v
- Page 2861 and 2862:
ugun olduğunu söylemişlerdir." b
- Page 2863 and 2864:
Ubeydullah-ı Ahrâr zamânında, b
- Page 2865 and 2866:
Anladı o velînin, büyük kerâme
- Page 2867 and 2868:
teveccüh edip, seni göndermesi i
- Page 2869 and 2870:
UKAYL EL-MÜNBECÎ; Şam'ın büyü
- Page 2871 and 2872:
abamın kerâmetinden başka bir ş
- Page 2873 and 2874:
onu dinlerlerdi. Herkesin mertebele
- Page 2875 and 2876:
ana uygun olmayan bir söz söyledi
- Page 2877 and 2878:
Büyük velîlerden. Doğum ve öl
- Page 2879 and 2880:
Ü ÜÇ KUZULAR Buhârâ'dan Bursa'
- Page 2881 and 2882:
deyince, o da; "Nasîbiniz bizden d
- Page 2883 and 2884:
sesin sâhibine baktı, fakat tanı
- Page 2885 and 2886:
yapmış, 1608 târihinde vefât et
- Page 2887 and 2888:
dedi. O da bu yakınlıkla söylene
- Page 2889 and 2890:
Acemağa CâmiindeHasan Efendi ismi
- Page 2891 and 2892:
"O üç gündür sabah namazına ge
- Page 2893 and 2894:
una bir mânâ veremeyip, birbirler
- Page 2895 and 2896:
haberi ve nihâyet kendisi geldi.
- Page 2897 and 2898:
üstüme saldırdı. Uyku mahmurlu
- Page 2899 and 2900:
5) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye
- Page 2901 and 2902:
Zamânının meşhûr kimseleri kap
- Page 2903 and 2904:
VEHB BİN MÜNEBBİH; Tâbiîn devr
- Page 2905 and 2906:
şeyleri anlatmak içindir." "Mümi
- Page 2907 and 2908:
1) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.5, s.
- Page 2909 and 2910:
10) Târih-i Bağdâd; c.13, s.466
- Page 2911 and 2912:
VEYSEL KARÂNÎ; Peygamber efendimi
- Page 2913 and 2914:
aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâ
- Page 2915 and 2916:
Zîrâ o günahı da, nehyetti Cen
- Page 2917 and 2918:
KEFEN Veysel Karânî hazretlerine;
- Page 2919 and 2920:
2) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.29
- Page 2921 and 2922:
edince, dünyâda onun amelini yazm
- Page 2923 and 2924:
sohbetlerinde bulundu. Aklî ve nak
- Page 2925 and 2926:
olmadan diğerine başlardı. Mesci
- Page 2927 and 2928:
Efendi de; “Onun bir noksanı yok
- Page 2929 and 2930:
anladılar. Yahyâ Efendi kayıkla
- Page 2931 and 2932:
Yahyâ Efendinin iki oğlu olup, he
- Page 2933 and 2934:
Dedi: “Bunu ne için, demedin dah
- Page 2935 and 2936:
yükseltmeyeceksin.” cevâbını
- Page 2937 and 2938:
istirhâm etti. Mevlânâ Hâlid, t
- Page 2939 and 2940:
4) Min Menşûrât-il-Mecma’-ıl-
- Page 2941 and 2942:
olmak değil, çok sabretmek veya
- Page 2943 and 2944:
kavuşsun.” dediler. El açıp ce
- Page 2945 and 2946:
Bunlar işitsinler.” buyurdu. Ben
- Page 2947 and 2948:
umarken, bu kapının yüzüme kapa
- Page 2949 and 2950:
Cehennem'den kurtuldu” demekdir.
- Page 2951 and 2952:
teâlânın izni ile atışlar tam
- Page 2953 and 2954:
içinde, namaz dışında bile bas
- Page 2955 and 2956:
üstün derece sâhibi oldu. Hocas
- Page 2957 and 2958:
niyetiyle sefere katılmayı kabûl
- Page 2959 and 2960:
asırlardır Anadolu’da, Kırım
- Page 2961 and 2962:
yaygınlaşmıştır. Eserleri: Yû
- Page 2963 and 2964:
Akşam vakti öbürü, duâ etti bi
- Page 2965 and 2966:
kendisinden başka ibâdet olunmaya
- Page 2967 and 2968:
ziyârete geldiğin zaman önce bin
- Page 2969 and 2970:
müderristen ilim öğrendi. Ayrıc
- Page 2971 and 2972:
araştırmamak. Başkasında bir ku
- Page 2973 and 2974:
Düşünemez gayrinin, ayıp ve kus
- Page 2975 and 2976:
Erzurum'dan Harput'a giderek arkada
- Page 2977 and 2978:
YÛSUF-I HEMEDÂNÎ; Evliyânın b
- Page 2979 and 2980:
cevâbını nasıl vereceğim. Seni
- Page 2981 and 2982:
Yûsuf bin Hüseyin 915 (H.304) sen
- Page 2983 and 2984:
görüp Yûsuf-i Kâmitî’yi çok
- Page 2985 and 2986:
âlimlerindendi. Yûsuf Mahdûm, mu
- Page 2987 and 2988:
"Efendim otuz yıldır, bu evde hiz
- Page 2989 and 2990:
üyük oğlu Hâce Kutbüddîn Mevd
- Page 2991 and 2992:
meydana gelen mûcizelerini anlatma
- Page 2993 and 2994:
Sütlüce'deki dergâhının bahçe
- Page 2995 and 2996:
u ilmi okudum.” 1) Mu’cem-ül-M
- Page 2997 and 2998:
üstünlüğünü mü kastediyorsun
- Page 2999 and 3000:
Ölüm vaktiniz gelip, âhirete gö
- Page 3001 and 3002:
Zâhidü’l-Kevserî hazretleri uz
- Page 3003 and 3004:
Ezelden ben aşkla yana geldim Cema
- Page 3005 and 3006:
mîmâr hıristiyan olup, birkaç d
- Page 3007 and 3008:
tâyin etti. İbn-i Mülakkın’ı
- Page 3009 and 3010:
eyle.” Zekeriyyâ Ensârî çeşi
- Page 3011 and 3012:
tutmamı emretti. Aradan biraz zama
- Page 3013 and 3014:
Hacı Ömer Siirt’e geri dönerek
- Page 3015 and 3016:
yakındır.” buyurulan âyet-i ke
- Page 3017 and 3018:
ve bâtınî ilimlerde âlim oldu.
- Page 3019 and 3020:
Yâni Resûlullah'ın, evlâdından
- Page 3021 and 3022:
istifâde ederdi. Baştan sona kada
- Page 3023 and 3024:
Ceylan, yavrusuna süt verdi. Zeyne
- Page 3025 and 3026:
Sebebini sordular, buyurdu ki o zam
- Page 3027 and 3028:
Ceylân yavrusu ile, uzaklaştı o
- Page 3029 and 3030:
mahallesinde doğdu. Babası Seyyid
- Page 3031 and 3032:
YANIMDAN AYRILMA! İbrâhim Ubeydî
- Page 3033 and 3034:
6) Keşf-üz-Zünûn; c.1, s.617, 9
- Page 3035 and 3036:
ZİYÂEDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ; Büy
- Page 3037 and 3038:
eseri, bu şerhlerin bir araya topl
- Page 3039 and 3040:
Ziyâeddîn hazretlerinin huzûruna
- Page 3041 and 3042:
9) Tevâzu, şükür ve kanâata s
- Page 3043 and 3044:
mu?” dedi. “Vardır” buyurdu.
- Page 3045 and 3046:
“Ziyâeddîn! Neden böyle yaş a
- Page 3047 and 3048:
yıl önce hiçbir engele aldırı
- Page 3049 and 3050:
alımlı ve göz boyayıcı menfaat
- Page 3051 and 3052:
olan Şeyhûniyye Medresesinde tâl
- Page 3053 and 3054:
Basra’daki bâzı ilim çevreleri
- Page 3055 and 3056:
Hiç bir şey de elde edilmez. Faka
- Page 3057 and 3058:
yemekten yemedi. Kadın bunu işiti
- Page 3059 and 3060:
ettiler, onunla vefâtına kadar m
- Page 3061 and 3062:
kuşlar görmemişti. Cenâzesi def
- Page 3063 and 3064:
gitti. Huzûruna varınca, önceler
- Page 3065 and 3066:
Antalya: Ahmed bin Osman Şernûbî
- Page 3067 and 3068:
Abdil Dede (Acıpayam) ............
- Page 3069 and 3070:
Şuaybzâde Ali Âkif Efendi ......
- Page 3071 and 3072:
Kavukçu Ali Dede (Beyoğlu-Galata)
- Page 3073 and 3074:
Kars: Muhammed Karsî .............
- Page 3075 and 3076:
Fethullah Mûsulî (Dârende) .....
- Page 3077 and 3078:
Alâeddîn Uşâkî ...............
- Page 3079 and 3080:
Üryânî Mehmed Dede (Yerköğü)
- Page 3081 and 3082:
Hüsâmeddîn Mültânî (Ahmedâb
- Page 3083 and 3084:
Amr bin Osman Mekkî ..............
- Page 3085 and 3086:
Ba'lek: Şeyh Bâkır Ba'lekî ....
- Page 3087 and 3088:
Âzerî Hamza bin Ali (İsferâyin)
- Page 3089 and 3090:
Âmine-i Remliyye..................
- Page 3091 and 3092:
Abdülvehhâb-ı Şa'rânî........
- Page 3093 and 3094:
Seyyid Atâ (Hakîm Atâ denilen ye
- Page 3095 and 3096:
Âmir bin Abdullah Anberî ........
- Page 3097 and 3098:
Bahşî ...........................
- Page 3099 and 3100:
Terîm: Abdullah Ayderûsî .......
- Page 3101:
Gelip geçdi ömrüm çabuk, bir ye
Inappropriate
Loading...
Inappropriate
You have already flagged this document.
Thank you, for helping us keep this platform clean.
The editors will have a look at it as soon as possible.
Mail this publication
Loading...
Embed
Loading...
Delete template?
Are you sure you want to delete your template?
DOWNLOAD ePAPER
This ePaper is currently not available for download.
You can find similar magazines on this topic below under ‘Recommendations’.