22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İmâm-ı Rabbânî hasta oldu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri; "Eğer ölürsem, emâneti ehli olan<br />

birine bırakmak lâzım." diye düşündüler. O zaman bu ağır yükü yüklenebilecek, büyük<br />

oğulları Hâce Muhammed Sâdık ve hazret-i Mîr Muhammed Numân'dan başkası<br />

bulunmadığından, bu emâneti onlara ısmarlamak istedi. Bunun için de bâzı makamları, bu iki<br />

azîzin istidâdlarına göre, onların kalblerine akıttılar. Sonra oğullarının ve sevdiklerinin<br />

yalvarmaları ile Allahü teâlâya yaptığı duânın hemen akabinde sıhhate kavuştular.<br />

Bundan sonra Mîr Muhammed Nûmân'a olan yardımları ve onu ilerletme vesîleleri her gün<br />

arttı. Dâimâ husûsî lütuf ve ihsânlarda bulunup, onun hâllerini yükseklere çıkardı. 1609<br />

(H.1018) yıllarında hilâfet verdiler. Dînin yayılması için Burhânpûr'a gönderdiler. İmâm-ı<br />

Rabbânî hazretlerinin bizzat el yazıları ile yazdıkları hilâfetnâmeleri şudur:<br />

"Allahü teâlâya hamd ederim. Resûlüne ve O'nun keremli ehl-i beytine ve Eshâbına salâtü<br />

selâm ederim. Velîlerin yolunda ilerleyip, ârif-i billah olan sâlih ve olgun kardeşim Seyyid<br />

Mîr Muhammed Numân (Allahü teâlâ onu ve bizi dâimâ rızâsında bulundursun) bu fakîrin<br />

vâsıtası ile, Nakşibendiyye büyüklerinin yoluna girdi ve yükseldi. Talebeye faydalı olacak<br />

hâle gelince, bu yolun tâlimi, öğretilmesi için kendisine icâzet izin verdim. İcâzetin şartı;<br />

dînin emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak, büyüklerimizin yolunda gitmekte sabır ve<br />

sebât etmektir. Allahü teâlânın yolunda gidenlere ve Peygamber efendimize uyanlara selâm<br />

olsun."<br />

Mîr Muhammed Numân hazretleri iki defâ Burhânpûr'a gittiler. Bu şehirde, ilim ve söz sâhibi<br />

Muhammed Fadl ve Şeyh Îsâ gibi büyükler vardı. Mîr'in çalışmaları netice vermeyip,<br />

Nakşibendî yolu bu beldede revaç bulmadı. Hazret-i İmâm'ın huzûruna geldi ve hakîkatı<br />

anlattı.Hazret-i İmâm, üçüncü defâ aynı şehirde insanlara dînimizin emir ve yasaklarını tebliğ<br />

etmelerini emredip, "Bu son şekil, inşâallah, eskilere benzemez." buyurdular.<br />

Hazret-i Mîr emre uyarak tekrar Burhânpûr'a gitti. Bu defa büyük kabûl gördü. Sohbetine<br />

giden fakîr olsun, zengin olsun, gâfil veya huzur sâhibi olsun, sohbet ve tasarrufunun<br />

tesirinden kendinden geçerdi. Hattâ bunların o hâllerini görenler aynı hâle düşerdi. Bu büyük<br />

velînin sohbetlerinin tesirleri o hâle ve dereceye ulaştı. Hattâ o şehirdeki büyük âlimlerin<br />

talebelerinden çoğu gelip, talebeleri arasına girdi. Çoğu fâsıklar, Allahü teâlânın emir ve<br />

yasaklarına uyan tam bir mümin oldu. Çok ayıklar, muhabbet şarâbı ile kendinden geçtiler.<br />

Mîr Muhammed Numân, hazret-i İmâm'ın eshâbı arasında, İmâm'a aşk ve muhabbet ile<br />

bağlananların en önde geleniydi. Bu yüzden Hindistan'daki şöhret ve hizmeti güneş gibi<br />

açıktır. Kendisine bağlananlar o kadar çok oldu ki, bazı düşmanlar vaktin sultânına; "Sizin<br />

saltanatınız, hudud şehriniz Burhânpûr'da sona erer. Çünkü orada hazret-i Mîr dedikleri bir<br />

derviş vardır ve yüz bin Özbek talebesi süvari hâlde emrindedir. Sultan tesir altında kalıp,<br />

hazret-i Mîr'i Burhânpûr'dan çağırdı ve; "Size niçin hazret-i Mîr diyorlar" dedi. O da; "Ben<br />

seyyidim. Seyyide Mîr derler. Hazret demelerinden râzı değilim, emrediniz demesinler."<br />

buyurdu. "Yüz bin mürîdin varmış!" dedi. Hazret-i Mîr, tebessüm etti. Sultan, orada olanlara;<br />

"Bakın, ben onunla konuşuyorum, o ise gülüyor. Bu dervişin böbürlenmesini anlıyorsunuz<br />

değil mi?" dedi. Mîr'i seven ve hürmet eden MehâbetHan oradaydı. Sultânın sözüne katılmış<br />

görünerek; "Onun üstâdı, memleketleri halîfelerine taksim etmiştir. Bunu Burhânpûr'a verdi.<br />

Bunun oradaki makam ve mertebesi o derecededir ki, bizim ve sizin gibilerin orada varlığı<br />

hissedilmez." dedi. Sultan, Mehâbet Hanın da bu dervişe düşman olduğunu sanıp; "Onu sana<br />

bıraktım." dedi. MehâbetHan, Mîr Muhammed Numân hazretlerini kendi evine götürdü,<br />

yakınlık ve muhabbet gösterdi. Çeşitli ziyâfetler ikrâm eyledi. Söz sâhibi kimseler ve<br />

diğerleri, karınca ve çekirgeler gibi hazret-i Mîr'in ziyâretine geldiler.Çok adaklar yapıp,<br />

yerine getirdiler. Sultan bunu işitince, Mehâbet Hana kızdı. O da; "Pâdişâhım, bu derviş beş<br />

vakit namaz kılar, başka hiçbir şey yapmaz." diye arz etti. Pâdişâh, Mîr'in Burhânpûr'da<br />

kalmayıp başşehir Ekberâbâd'da bulunmayı kabûl ederse onu bırakalım dedi. Mîr hazretleri<br />

kabûl etti ve Ekberâbâd'da oturmaya râzı oldu. Orada tâliblere ders vermeye başladı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!