22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

"Dediğin doğrudur fakat bir eczâcı türlü türlü otları ve çiçekleri bilir. Hangisinden ne gibi<br />

şerbet çıkarılacağını, hangi hastalığa faydalı olacağını da bilir. Hattâ çoğu zaman doktorlara<br />

da onu gösterir, onun tahlil ve araştırmasına göre teşhis ettikleri hastalığa onun ilaçlarını<br />

tavsiye ederler. Fakat eczâcı bir hastanın hastalığını teşhis etmekten âcizdir. Doktorun<br />

reçetesi olmadan bir hastaya ilaç verse, hele ilacın üzerinde reçetesiz satılmaz diye bir kayıt<br />

olursa, eczâcı o ilacı parasız olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcı cezâlandırılır.<br />

Elbette böyle satış yapan cezâyı hak eder. Bununla berâber hastalıkları tedâvî ve teşhis eden<br />

doktor da kendi filmini çekmekten âcizdir. Belki filmini çekebilir ama iki omuzu arasında bir<br />

çıban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir. Âlimleri de buna kıyas ediniz. Halbuki insan âhiret<br />

yolunda evvelâ avâmdır yâni halktandır. Nasıl kendini tedâvî edebilir. Kalb hastalıklarının<br />

tedâvîsi maddî tedâvîden daha zordur. Acaba nazarî olarak tıb ilmini tahsil edene, senin<br />

oğlun dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtında sen kendini teslim edebilir misin? Fakat tecrübe<br />

görmüş ve birçok başarıları görülmüş bir doktora kendini tereddütsüz teslim edebilirsin değil<br />

mi? Bu kadar vâizler, nasîhatlarıyla az kimseleri yola getirirler fakat mânevî rehber olan<br />

hocalar öyle değildir. Peçok günahkâr ve fâsık onların sohbetleri sebebiyle günahlarından vaz<br />

geçmişlerdir. Bu hâl apaçık meydandadır. Diyebiliriz ki zamânımızda yol göstericiler az<br />

olduğu için gençlerimizin isyânı fazla olmuştur. Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur<br />

ama hakîkî saâdet yolunu gösteren rehberler azdır."<br />

Abdülhakîm Hüseynî bir sohbeti sırasında tövbe ile ilgili olarak şöyle buyurdu:<br />

Tövbe geçmiş günahları pişmanlıkla terk etmek ve gelecekte yapmamaya azmetmektir. İşte<br />

bu hâl insana on güzel ahlâk ve hasleti kazandırır. Bu hasletlere tövbenin şartları denir.<br />

Birincisi; ikinci bir seferde günah işlememektir ki farzdır. İkincisi; tutulduğu günahları terk<br />

etmek ve işlediği için üzülmektir. Üçüncüsü; Allahü teâlâya yönelip kazâsı gereken ibâdetleri<br />

kazâ etmek, keffâreti gerekenin keffâretini vermek, kul hakkına âit iâdesi gerekeni yerine<br />

vermektir. Abdurrahmân Tâgî hazretleri; "Utancından dolayı gasb ettiği ve çaldığı malı<br />

sâhibine iâde etmeyen veya helâllaşmayanın zulüm ile ilgili tövbesi sahîh değildir." buyurdu.<br />

Dördüncüsü; yaptığından pişmanlık duymak ve hattâ ağlayarak suçunu idrâk etmektir.<br />

Beşincisi; istikâmeti düzeltmek için bütün tedbirleri almak, bilfiil istikâmet yoluna girmek,<br />

ölünceye kadar istikâmetten ayrılmamayı azimle kasd eylemektir. Altıncısı; günahlarının<br />

âkibetinden korkmaktır. Yedincisi; günahlardan vaz geçtiği için affedilmek ve cenâb-ı<br />

Hakk'ın mağfiretini ümid etmektir. Sekizincisi; dergâh-ı ilâhiyede günahlarını îtirâf edip<br />

affını taleb etmektir. Dokuzuncusu; günahları Allahü teâlânın takdîri ve adâleti ile olmuş<br />

bilmek ve Allahü teâlânın tövbeyi nasîb ettiğine inanmaktır. Onuncusu; sâlih amellere devâm<br />

etmektir.<br />

Tövbeyi geciktirmemelidir. Tövbenin zamânı, ruh gargarayı geçmeyinceye kadardır.<br />

Gargarayı geçince kâfirin îmânı kabul olmadığı gibi müminin tövbesi de makbûl değildir.<br />

"Muhakkak Allahü teâlâ kulun tövbesini cân gargaraya gelmeden önce kabûl eder."<br />

hadîs-i şerîftir. Nihâyet can boğazına çıkınca ne kâfirin îmânı, ne de müminin tövbesi kabûl<br />

değildir."<br />

Abdülhakîm Hüseynî Menzil'de bulunduğu sırada hastalanmadan önce şimdiki türbesinin<br />

yerini etrafına taşlar dizerek işâretledi. Vefât ettiği zaman buraya defn edilmesini vasiyet etti.<br />

Ömrü boyunca insanların îmânlarını kurtarabilmeleri için gayret etti. Bir sohbetinde; "Evliyâ<br />

yetiştirme mektepleri olan tarîkatler, artık îmân kurtarma mektepleri hâline geldi. Eskiden<br />

insanlar yıllarca gezer, kendilerine şeyh ararlardı. Şimdi ise şeyhler kapı kapı dolaşıp<br />

müslümanları îmânlarının kurtulması için çağırıyor ve topluyorlar. Şâh-ı Hazne (Ahmed<br />

Haznevî) Ümmet-i Muhammed'in îmânını kurtarmaya çalıştı. Yoksa bu zamanda tarîkat<br />

meselesi diye bir şey olmuyor. Şimdi bir oyalamadır yapıyoruz. Maksad îmân kurtarmaktır.<br />

Tam hidâyet Mehdî aleyhirrahme zamanında olacaktır." buyurdu.<br />

Ömrünün son zamanlarında sohbetine gelen insanlara buyurdu ki:

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!