22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İhtiyâr hemen düzeldi."<br />

DÜNYÂ METÂI PEK AZDIR<br />

Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri kemâl derecede zühd ve tevekkül sâhibiydi. Dünyâdan ve dünyâya<br />

düşkün olanlardan son derece sakınırdı. Kendisine verilmek istenen hediyeleri kabûl etmezdi. Kabûl<br />

ettiği çok nâdir olurdu. Zamânın pâdişâhı Muhammed Şâh, vezîri Kameruddîn Hân ile Mirzâ Cân-ı<br />

Cânân'a haber gönderip, şöyle dedi: "Allahü teâlâ bize öyle bir mülk verdi ki, hatırlarından her ne<br />

geçerse hediye olarak göndeririz, yeter ki istesinler." Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri bu teklif<br />

üzerine şu cevâbı verdi: "Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "...Onlara şöyle de; dünyânın metâı<br />

pek azdır..." (Nisâ sûresi: 77) buyurarak dünyânın yedi iklimindeki mal ve mülkün az bir şey<br />

olduğunu bildirdi. Az bir şey olan bu yedi iklimden biri de Hindistan olup, o da senin elinde<br />

bulunmaktadır. Bunun kıymeti nedir ki? Büyüklerin himmetinin esâsı ise, ondan uzak durmaktır."<br />

Yine o havâlinin devlet adamlarından biri, Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri için bir dergâh yaptırdı ve<br />

bütün dervişlerin ihtiyâcını da karşılıyacağını bildirerek kabûl etmeleri için arzetti. Fakat Mazhar-ı<br />

Cân-ı Cânân hazretleri kabûl etmedi ve; "Bizim için her yer birdir. Allahü teâlânın indinde herkesin<br />

rızkı takdir edilmiştir. Vakti gelince herkes rızkına kavuşur. Dervişlerin hazînesi sabır ve kanâat olup,<br />

bu kâfidir." buyurdu.<br />

HAKÎKÎ İLAÇ<br />

Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin seksen yedi mektubu ve melfûzâtı, Kelimât-ı Tayyibât denilen<br />

kitapta vardır. Mektuplarından biri:<br />

"Kardeşim, zamânımız talebesinin zaîfliğinden, evliyâdan keşf ve kerâmet istediklerinden ve birinci<br />

asrı göz önünde tutmadıklarından bahseden mektubunuz geldi. Biliniz ki, başka şeyhlere meyli olan<br />

sefihleri, akılsız kimseleri talebe edinmeye lüzum yoktur. Akıllı ve muhlis kimselerden, bu işe tâlib<br />

olanları kabul etmelidir. Üzülmeyiniz. Allahü teâlâ hakîkî hakîmdir. Âl-i İmrân sûresi 31. âyetinde<br />

meâlen; "Ey Habîbim! Onlara de ki, eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz. Allah da sizi<br />

sever." buyrulması, bütün yollardaki sâliklerin, talebelerin maksadı olan Allahü teâlânın sevgisini ve<br />

rızâsını kazanmağı, Peygamber efendimize tâbi olmaya bağlı kıldı. O mütehassıs doktor, kulları gaflet<br />

ve günâh hastalıklarından kurtarmak için, ilâç ve perhiz yerinde olan emir ve yasakları gönderdi. Bu<br />

reçeteyi tatbik edip, uygun ilâçları alan, perhize riâyet eden sıhhat ve şifâ bulur. Kaçınan kendini<br />

ziyân ve telef etmiş olur.<br />

Bu reçetenin bir sûreti, bir de hakîkati vardır. Sûreti ile avâm müslümanları hareket eder. Bu da,<br />

îtikâdını düzelttikten sonra kitab ve sünnete uygun olarak amel edip, emir ve yasaklara uymakla olur.<br />

Karşılığı da Cennet'in nîmetleri ve Cehennem'den kurtulmaktır. Hakîkati ise havassa, seçkinlere<br />

mahsûs olup, kalblerin nûrlanması, parlaması ve nefslerin tezkiyesi, temizlenmesidir. Bunda<br />

bildirilmiş olan sûret bulunmakla berâber, riyâzet ve mücâhedelerde de vardır. Burada ele geçen,<br />

tecellî ve keşflerdir. Sûrete îmân ve İslâm, hakîkate ise ihsân denir. Nitekim Hadîs-i şerîfde; "İhsân;<br />

Rabbine, onu görür gibi ibâdet etmendir." buyruldu. Hakîkatsız sûret, derideki hastalıklara çâre<br />

bulmada, çıban ve yaralar üzerine konulan merhem ve ilâçlar gibidir. Yarayı iyileştirir, çıbanı geçirir.<br />

Elbette faydasız değildir. Hakîkatın ise, sûretsiz hiç faydası yoktur. Belki o hakîkat değil, mekr-i<br />

ilâhîdir. Bundan Allahü teâlâya sığınırız.<br />

Hakîkat, temizlemek, yâni hastalıklı, mikroplu, bozuk maddeleri çıkarıp atmak gibidir. Çünkü yerinde<br />

kalırlarsa, yine hasta edebilirler. Tam sıhhate kavuşmak, büsbütün şifâ bulmak, bu iki tedâvinin<br />

birlikte yapılmasıyla olur. Bu açıklamadan, Peygamber efendimizin tedavisinin, Eshâb-ı kirâmın<br />

tabiatlarında nasıl sıhhat ve şifâ tesirleri yaptığı kolaylıkla anlaşılabilir. Muhakkak ki, o tedâvî ve ilâç,<br />

Allahü teâlâyı çok sevmek, bütün gayretiyle Resûlullah'a tâbi olmak, tâat ve ibâdetlerden lezzet<br />

duymak ve günahları çirkin görüp, nefret etmekten başkası değildi. Bu da onlarda kalblerin huzûru ve<br />

nefslerin temizlenmesi tesirini yapıyordu. Resûl-i ekremin bereketli sohbeti ve İslâmiyet reçetesinin<br />

tatbîki ile, bu mertebelere pek kısa zamanda, belki bir anda kavuşuyorlardı. Onlar, daha sonraki<br />

asırlarda söylenen zevk ve mevâcidlerden ziyâde, sûret ve hakîkate son derece riâyet ve ihtimâm

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!