22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

zaman ayrılık kabûl etmediğini ifâde etmiştir.<br />

Tasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin Allahü teâlâyı anıp çok zikretmesi veya bir başka<br />

sebep netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhun coşması, kalbinin elinde<br />

olmadan gayr-i ihtiyârî kendinden geçip taşma hâline vecd denir. İmâm-ı Rabbânî; "Hâller ve<br />

vecdlerin, beğenilip aranılan matlûbun başlangıcı olduğunu, maksad olmadığını belirtmiştir.<br />

Hatta tasavvuf yolunda bulunan sâlikin zâhirini, dînin emir ve yasaklarına uydurması, ibâdet<br />

ve tâatlerden tad almasına sebeb olduğu gibi, bütün işlerinde, Allahü teâlânın rızasından<br />

başka düşünceleri kalbinden çıkarmaya, kibir, hased (kıskançlık), kin gibi manevî<br />

hastalıklardan temizlemeye çalışması da, kalpte ve rûhda vecd hâlinin meydana gelmesine<br />

vesîle olur." demiştir.<br />

Aşk, muhabbet hâlleri, kalbe gelen zevkler, vecdler (mânevî coşkunluklar) mevâcid diye<br />

de isimlendirilir. Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr; "Bütün ahvâl (kendinden geçme hâlleri) ve<br />

mevâcidi bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdını içimize yerleştirmeseler,<br />

kendimi mahvolmuş bilirim. Eğer Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının<br />

yolunda olanların) îtikâdını verseler, ahvâl ve mevâcid hiç vermeseler, hiç üzülmem."<br />

demiştir. İmâm-ı Rabbânî de; "Tasavvuf yolcularının, bu yolculukta gördükleri ahvâl (hâller)<br />

mevâcid, ulûm (ilimler) ve mârifetler; imrenilecek, istenilecek şeyler değildir. Hepsi evhâm<br />

(vehimler) ve hayâlât (hayaller) gibi geçici şeylerdir. Bunlar o yolcuları ilerletmek için<br />

vâsıtadan başka bir şey değiller." demiştir. Hatta Muhammed Bâkî-billah, ihlâs (her şeyi<br />

Allahü teâlânın rızâsı için yapma) makâmına ve (tasavvufun en yüksek derecelerinden) rızâ<br />

mertebesine kavuşmak için ahvâl ve mevâcidden vazgeçmek, ilim ve mârifetler edinmek<br />

lazım geldiğini ifâde etmiş, onların gâyeye götüren yol ve maksadın başlangıcı olduğunu da<br />

belirtmiştir. Yine İmâm-ı Rabbânî; "Ahvâl (hâller) ve mevâcid, matlûbun yâni ele geçirilmek<br />

istenilenin başlangıçları olup maksad (gâye) değildir." dedikten sonra şöyle bir açıklama<br />

yapmıştır: "İslâmiyetten kıl ucu kadar bile ayrılan bir kimsede ahvâl (hâller) ve mevâcid hâsıl<br />

olursa, bunlara istidrâc (fâsıklarda ortaya çıkan hârikulâde hâller) denir ki, onu dünyâda ve<br />

âhirette rezil olmaya sürükler."<br />

Kalbe, gönüle gelen ve bir müddet kalan düşünceye hâtır denilir. Abdülgânî Nablüsî, bu<br />

konuda şu açıklamayı yapmaktadır: "Kalbe gelen düşüncelerden, birincisi kalpte durmaz def<br />

edilir. Buna hâcis denir. İkincisi kalpte bir zaman kalır. Buna hâtır denir. Üçüncüsü, yapmak<br />

ile yapmamak arasında tereddüd olunur. Buna da hadîsün-nefs denir. Bunları melekler<br />

yazmaz. Seyid Abdülhakîm Efendi, İslâmiyete uymayan hâtırların bâtıl olduğunu, şeytan<br />

tarafından gelen hâtırların hepsinin günâha dâvet olduğunu ifâde etmiştir. Ebû Süleymân-ı<br />

Dârânî; "Havâtır ve niyetleri önce, Kitap ve Sünnet ile karşılaştırıyorum. Bu iki âdil şâhide,<br />

uygun olanları söyleyip yapıyorum." demiştir. Hâdimî de; "Havâtır nefse acı gelirse, hayr<br />

olduğu; tatlı gelir, hemen yapmak isterse, şer (kötü) olduğu anlaşılır. Bunu anlamak için<br />

İslamiyete uygun olup olmadığına bakılır. Anlaşılmazsa, sâlih, günâh işlemeyen bir âlime<br />

sorulur." demiştir.<br />

Teveccüh, tasavvuf yolunda ilerleme, yükselme sebeplerinden en önemli olanıdır. Bu, bir<br />

velînin, Allahü teâlânın izni ile nazar etmek (bakmak) yâhut başka yollarla talebesinin veya<br />

sevdiğinin yâhut başka birinin kalbindeki, mâsivâ (Allahü teâlâdan başka her şey) ve dünyâ<br />

sevgisini, günâh lekelerini temizleyip, yerine feyz, mârifet, ilim ve hikmetle yâni mânevî<br />

ilimler, iyilikler, bereketler ve faydalarla doldurması, yüksek derecelere kavuşturması<br />

demektir. Muhammed Mâsûm; "Pîrin (tasavvuf büyüğünün) teveccühünü, zulmet ve keder<br />

dağlarını, her ne sûretle ortaya çıkarsa çıksınlar, sadık talebeden kaldırıp, uzaklaştırır."<br />

demiştir. Ubeydullah-ı Ahrâr'ın oğlu Hâce Muhammed Yahyâ; "Tasarruf sâhipleri üç<br />

kısımdır. Bir kısmı, Allahü teâlânın izni ile, her istedikleri zamanda, diledikleri kimsenin<br />

kalbine tasarruf ederek, onu tasavvufta en yüksek derece olan fenâ makamına eriştirir. Bazısı,<br />

Allahü teâlânın emri olmadan tasarruf etmez. Emir olunan kimseye teveccüh ederler. Bir

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!