22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

u kadın, senin babanın bu Kutbüddîn olduğunu iddiâ ediyor. Şimdi sen konuş ve doğruyu<br />

söyle!" buyurdu. Allahü teâlânın izniyle, o fâhişe kadının rahminde bulunan çocuk orada<br />

bulunanların hepsinin duyabileceği bir ses ile konuşmaya başladı ve dedi ki: "Annem olacak<br />

bu kadının sözleri, kahredici bir yalandır, iftirâdır. Bu kadın edebsizin, fâhişenin biridir.<br />

HâceKutbüddîn'e düşman olanlar, onu kıskananlar, kendisini halkın gözünden aşağılamak<br />

için bu iftirâyı hazırladılar. Zâten fâhişe olan ve falan kimseden hâmile kalan bu kadını<br />

kullandılar." Ana rahmindeki çocuğun bu sözlerini orada bulunanların hepsi duydular ve çok<br />

hayret ettiler. Kadın bu hâl karşısında, Sultânın ve orada bulunan diğer zâtların huzûrunda<br />

suçunu îtirâf etmek mecburiyetinde kaldı.Hakîkat de anlaşıldı.<br />

Hâce Kutbüddîn; Dehlî'den, Ecmîr'de bulunan hocası HâceMuînüddîn'e, ayrılık ateşine<br />

dayanamadığını, huzûruna varıp elini öpmek, mübârek huzûrları ile şereflenmek için<br />

müsâade istediğini bildiren bir mektup yazdı. Talebesini çok seven Hace Muînüddîn de, o<br />

günlerde Dehlî'ye doğru yola çıkmıştı. Onun geldiğini haber alan Sultan ve ahâli, kendisini<br />

karşılamak ve evlerine buyur etmek için şehrin dışına kadar çıktılar. Necmeddîn-i Sugrâ ise,<br />

HâceMuînüddîn'in gelişi ile hiç alâkadar olmamıştı. Buna rağmen Hâce Muînüddîn, şehre<br />

geldikten sonra, Necmeddîn-i Sugrâ'yı evinde ziyâret etti.Sohbet esnâsında, Necmeddîn,<br />

kendisinin Şeyhülislâmlık makâmında bulunduğu hâlde, herkesin Hâce Kutbüddîn'e rağbet<br />

ettiğinden, kendisinin îtibârının kalmadığından yakınarak bâzı şeyler söyledi. Hâce<br />

Muînüddîn bu kimsenin hâline ve mânâsız düşmanlığına üzülerek, tatsızlığın ortadan<br />

kaldırılması için, talebesi Kutbüddîn'in Dehlî'den ayrılarak kendisiyle berâber Ecmîr'e<br />

gelmesini emretti. Bunu haber alan Sultan ve ahâli şaşkına döndüler. Çok üzüldüler. Nihâyet,<br />

Hâce Kutbüddîn hocası ile berâber Ecmîr'e gitmek üzere yola çıktı. Fakat Sultan ve ahâli,<br />

Hâce Kutbüddîn'i çok sevdiklerinden bu ayrılığı bir türlü kabûl edemiyorlardı. Hepsi yollara<br />

döküldüler. Feryâd ü figân ediyorlar, ağlâyıp sızlayarak Hâce Muînüddîn'e, Hâce Kutbüddîn'i<br />

götürmemesini,Dehlî'de bırakmasını isteyerek yalvarıyorlardı. Hâce Muînüddîn de ahâlinin<br />

Kutbüddîn-iBahtiyâr'a olan muhabbetini anlayarak ve ısrârlarına dayanamayarak,<br />

HâceKutbüddîn'e burada kalabileceğini söyledi ve; "Seni buradan alıp götürmekle, bu kadar<br />

çok insanın üzülmelerini, gönüllerinin yaralanmasını istemiyorum. Onları kendime tercih<br />

ediyorum. Kendim, senin ayrılığına tahammül etmeye çalışacağım. Sen burada kal! İnsanlara<br />

Muhammed aleyhisselâmın doğru yolunu anlatarak, onların ebedî felâkete gitmelerine mâni<br />

ol! Allahü teâlâ yardımcın olsun." buyurdu.Her ikisi de göz yaşları içinde ayrıldılar. Biraz<br />

önce ayrılık gözyaşları döken Sultan ve ahâli, şimdi sevinçlerinden ağlıyorlardı. Bu hâdise,<br />

onların Kutbüddîn hazretlerini daha çok sevmelerine, kendisine daha çok bağlanmalarına<br />

vesîle oldu.<br />

Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, vefâtından kırk gün evvel, Dehlî'de bulunan Hâce<br />

Kutbüddîn'in âcilen Ecmîr'e gelmesini istedi. Bu haber Hâce Kutbüddîn'e ulaşır ulaşmaz<br />

hemen yola çıktı. Ecmîr'e geldi. Bir gün Hâce Muînüddîn talebelerine; "Ey dervişler! Biliniz<br />

ki ben, birkaç gün sonra bu dünyâdan ayrılırım." buyurdu. Bu söz, talebelerin ve kendisini<br />

tanıyıp sevenlerin üzerine bir üzüntü bulutu olarak çöküverdi. Yanında bulunan ve yazıcılık<br />

hizmetini gören Ali Sencerî'ye, Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî'nin Dehli'de bulunmasını,<br />

oraya gitmesini emreden bir ferman yazdırdı. "Onu, vekîl tâyin ettim. Bizim Çeştî<br />

hâcegânının (Çeştîyye yolu büyüklerinin) mukaddes emânetlerini, bunlara mahsus bâzı<br />

eşyâyı ona verdim." buyurdu ve Hâce Kutbüddîn'e hitâben; "Senin yerin Dehlî'dir." buyurdu.<br />

Hâce Kutbüddîn hazretleri bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "Dehlî'ye gitmek üzere<br />

Ecmîr'den ayrılacağım zaman, hocamın huzûruna çıktım. Külâhını başıma koydu. Mübârek<br />

elleriyle sarığı sardı. Sonra, hocası Osman Hârûnî'nin âsasını, kendi okuduğu Kur'ân-ı kerîmi,<br />

seccâdesini, nalınlarını verdi ve sonra: "Bunlar, bana hocam Hâce Osman Hârûnî tarafından<br />

emânet edilen ve Çeştiyye büyüklerinin elden ele devrederek bize ulaştırdıkları mukaddes<br />

emânetleridir. Şimdi bunları sana veriyorum. Bunlara lâyık olduğunu, senden önce bu<br />

emânetleri taşıyanların yaptıkları gibi güzel hizmet ederek isbât etmelisin. Eğer bunlara lâyık

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!