22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

malları mümkün olduğu kadar yerlerine sâhiplerine ulaştırdılar, yâhut helâllaştılar.<br />

Bundan sonra bu büyükler yolunda ilerlemeye başlayıp, kısa zamanda yüksek dereceler,<br />

kemâl mertebeler elde eden Hüsrev Bek, hocası Kayyûm-i Zaman hazretlerinden hilâfet ve<br />

icâzet aldı. Hocası ona; "Fakîrullah" ismini verdi. Çok gayret gösterdi. Birçok kimse onun<br />

vesîlesiyle bu büyükler yoluna girdi. O diyarda bulunan insanlar, zamânımıza kadar onun<br />

menkıbe ve fazîletlerini anlatmaktadırlar. Nitekim hadîs-i şerîfte; "Câhiliye zamanında<br />

seçkin olanlarınız, İslâmda da seçkinleriniz olur." buyrulmuştur.<br />

Kayyûm-i Zaman hazretlerinin muhlis talebelerinden olan Gülendâm isimli bir zât şöyle<br />

anlatır: Şeytan bana çok musallat olur, lüzumsuz hayal ve düşüncelerle beni meşgûl eder,<br />

kötü işler yapmam için yol gösterirdi. Bir gece bu düşüncelere dalmışken, kalbime; "Sen<br />

Kayyûm-i Zaman'ın yüksek kapısına ulaşanlardansın. Ne için hâlini o dergâhta hizmet<br />

görenlere açmıyorsun. Açarsan bu belâdan kurtulursun." diye bir ses geldi. Bir gece teheccüd<br />

namazı vaktinde hocamı yalnız bulup, hâlimi arz eyledim. "Şeytan, sizden ümîdini kesti"<br />

buyurdu. O günden bu güne kadar seneler geçti de bir daha bana musallat olmadı. Hiçbir<br />

şekilde, hiçbir işime karışmadı. Hattâ o zamandan beri ihtilâm bile olmadım."<br />

Bir gün bir talebenin hanımı şiddetli bir hastalığa tutuldu. Ölmek üzereydi. Talebe, Kayyûm-i<br />

Zaman'ın huzûruna gelip, bu hastanın şifâ bulması için duâ buyurmasını arz etti. Kayyûm-i<br />

Zaman; "Hiç üzülme! Hastalığı geçecek, sıhhate kavuşacaktır." buyurdu. Talebe sevinip<br />

hastasının yanına döndü. Fakat bir müddet sonra hastanın durumu ağırlaştı. Artık ümîd<br />

kesilmişti. Bir gece can vermek üzereydi. Rûhunu can alıcı meleğe teslim edip, gözleri, elleri<br />

ve ayakları ölülerdeki gibi oldu. Bu hali gören o talebe üzülerek, ağlayarak hocasının<br />

huzûruna geldi ve hastanın Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu söyleyip; "Mağfireti için duâ<br />

buyurunuz efendim." dedi. O sıradaKayyûm-i Zaman hazretleri teheccüd namazı için<br />

kalkmıştı. Bu talebesine buyurdu ki: "O hasta ölmemiştir." Talebe; "Efendim. Elleri ve<br />

ayakları düz ve hareketsiz duruyor. Gözleri de kapandı. Vefât ettiğini iyice anladıktan sonra<br />

huzûrunuza geldim." dedi. Kayyûm-i Zaman yine; "Mümkün değil ölmemiştir." dedi ve<br />

yiyecek bir şeyler verip; "Gidin. Ne yapıp yapın. Ağzını açın ve bu yemeği ağzına koyun.<br />

Yaşadığından hiç şüphe etmeyin." buyurdu. Talebe şaşkın bir vaziyette bildirileni yapmak<br />

üzere geri döndü. Hastanın yanına geldi. Ağzını zorla açtı. Hocasından getirdiği yiyecek<br />

şeylerden ağzına koydu. Daha ağzına koyar koymaz, yemek o hanımın ağzında oynamaya,<br />

hareket etmeye başladı. Yemeği yuttu ve o ölü hâli geçip yaşama emâreleri görülmeye<br />

başladı. Birden tam sıhhate kavuştu ve aç olduğunu bildirip çorba istedi.<br />

Kayyûm-i Zaman'ın talebelerinden birisi huzûruna gelip; "Efendim! Bizim bahçede bir ağaç<br />

var. Meyve vermiyor." diye arz etti. O talebeye buyurdu ki: "Asâmı (bastonumu) al. O ağacın<br />

gövdesine dokundur. İnşâallahü teâlâ meyve vereceğini ümîd ediyorum. Hem de çok lezzetli<br />

meyveler verecektir." O talebe diyor ki: "Asâyı alıp ağaca dokundurdum. Allahü teâlâ,<br />

hocamın o asâsının bereketiyle ağacı meyve ile donattı ve bu hal bütün şehirde darb-ı mesel<br />

oldu. Herkes ondan bahsederdi.<br />

Kayyûm-i Zaman'ın halîfelerinden Sûfî Abdüllatîf-i Kâbilî şöyle anlatır: Üstâdım Kayyûm-i<br />

Zaman MuhammedSibgatullah hazretlerini çok görmek istiyordum. Bir gün bu arzum<br />

şiddetlendi.Kalbim yanıyor, yerimde duramıyordum. Ben Kâbil'de, o ise, irşâd diyârı olan<br />

mübârek Serhend şehrindeydi. Yüksek babasıUrvet-ül-Vüskâ, Hâce Muhammed Hanîf-i<br />

Kâbilî'nin dâveti üzerine bir anda Serhend'den Kâbil'e gelip, yine bir anda geri dönmüştü.<br />

Birden aklıma bu hâdise geldi. Hocam Muhammed Sibgatullah ki her hususta babasına<br />

uymuştu ve onun kemâlâtına kavuşmuştu. O hâlde Allahü teâlânın izni ile o da bir anda<br />

gelebilirdi. Bu zavallı âşığı mübârek yüzü ile şereflendirir ve bu arzu ateşime bir çâre<br />

bulurdu. Bu lütuf onun kerîmliğinden, iyilik ve ihsânından beklenir, ümîd olunur diye<br />

düşündüm. Bu düşünceler içinde çarşıya doğru gidiyordum. Âniden, karşımdan bana doğru<br />

yaklaştığını ve yüz yüze geldiğimizi gördüm. Hemen ellerine kapandım. Bir müddet berâber

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!