22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

gelip cenâze namazını kıldırdı.<br />

EY ZAMÂNIN EN HAYIRLISI<br />

Bir zaman bir grup tüccar gemi ile sefere çıktılar. Giderken büyük bir fırtına çıktı. Gemi neredeyse<br />

batacak hâle geldi.Her bir tüccar can telaşıyla; "Yâ Hızır! Yâ İlyâs! Ey zamânın en hayırlısı!" diye<br />

nidâya, duâya başladılar. O sırada gemide bir derviş; "Yâ İzzeddîn Türkmânî!" diye nidâ etti. O söyler<br />

söylemez fırtına dindi, dalgalar durdu. Tüccarlar adaklar adayıp Türkmânî hazretlerinin dergâhına<br />

geldiler ve durumu anlattılar. Kendilerinin kurtuluşuna sebep, talebelerinden biri olduğunu söylediler.<br />

1) Lemezât, SüleymâniyeKütüphânesi, No: 4536, v.126<br />

K<br />

KABAŞA;<br />

Köstendil velîlerinden. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Aslen İştib kazasının bir<br />

köyündendir. Kabaşa diye meşhur olmuştur. Halîm, selîm, yumuşak huylu kerâmet sâhibi bir<br />

zâttı.<br />

Gençliğinde gâyet cesur bir kimseydi. Bâzı kötü arkadaşlarla berâber olması sebebiyle bir<br />

müddet yol kesiciliğe heves edip gezip dolaşmış, sonra kendisinde bir hal meydana gelip<br />

bütün kötü işleri, sözleri ve hareketleri terk etmiş, köyündeki mallarını, çoluk-çocuğunu da<br />

bırakarak meczûbâne, mecnûnâne ve dîvâne bir halde dolaşmıştır. Çoğunlukla İştib, Kara<br />

Tuvâ ve Köstendil'de kalmıştır. Büyük küçük herkes kendisini severdi. Dâimâ sükût üzere<br />

olup, ağzında dili dâimâ bir şeyler okur gibi hareket ederdi. Fakat ne okuduğu anlaşılmazdı.<br />

Bir gün Köstendil sâkinlerinden bir sipâhî, kış günü İstanbul'dan gelirken akşam vakti hava<br />

karlı ve gâyet fırtınalı imiş. Yolda Kabaşa'ya rastlayıp, selâm vermiş. Selâmını almış ve yol<br />

güzergâhını değiştirip Merîc Yalısına doğru gitmiş. Hattâ o sipâhînin hatırına; "Bu dîvane bu<br />

vakitte buralarda böyle yalnız ve yayan niçin gezer. Bu havada bir yerde helak olur, gider"<br />

diye gelmiş. Köstendil'e gece vakti gelip ertesi günü kahvehâneye gittiğinde Kabaşa'yı orada<br />

otururken görüp, hayretle Kabaşa'ya ne zaman geldin dediğinde; "Ne tûfan, ne bora idi o."<br />

deyip, başka bir şey konuşmamış.<br />

Bahr-ul-Velâya kitabının müellifi Süleymân bin Hasan Köstendilî anlatır: "Yazın<br />

çoğunlukla çiftliğimizde kalırdım. Bir gün meczûb Kabaşa yalnız başına çiftliğe gelip,<br />

doğruca harman yerine vardı. İki üç gün harmanda ırgatlar ile sabahtan akşama kadar çalıştı.<br />

Bir sabah âniden ortalıktan kayboldu. Bir gün büyük kardeşim ÇelebiEfendi hazretlerinin<br />

konağında, birâderlerim Emîn Ağa, Abdullah Ağa ve bu fakîr dîvânhânede dururken Kabaşa<br />

çıkageldi. Bir direğe yaslanıp, uzun müddet hepimize baktı. Sonra bana yönelip, hayli zaman<br />

gözünü başka tarafa çevirmeden devamlı baktı. Bu sırada söylediği sözler ile hoş anlar geçti.<br />

Bir gün Kabaşa, kalabalık bir kahvede oturuyordu. Bu sırada başını kaldırıp; "Bak şuna!<br />

Beyaz tazı tilkiyi tuttu." deyip güldü. Orada bulunanlar, buna hayret edip, bunu söylemekle<br />

ne demek istediğine dâir sözler söylendi. Şeyh Mustafa Efendinin oğlu da oradaydı. Onun bu<br />

sözü boş değildir, diyerek merakla beklediler. O sırada, dağdan avcılar gelip, kahvehânenin<br />

önünden geçtiler. Çantalarında bir tilki asılı idi. Şeyh MustafaEfendinin oğlu tilki sâhibine;<br />

"Bu tilkiyi hangi tazı tuttu, ne vakit tuttu." diye sordu. Avcı; "Şu beyaz tazı tuttu". Vakit<br />

olarak da Meczûb Kabaşa'nın o sözleri söylediği vakitte yakalandığını bildirdi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!