22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Uzun, ince boylu, beyaz sakallı ve mübârek bir zât olan Seyyid Ahmed Merâmî, Erzurum'a<br />

varınca, Hasankale'nin Bevelkâsım köyüne gidip, bu köyün imamlık vazîfesini üzerine aldı.<br />

Hoş sohbetiyle çok sevilip, sayıldı. İlmi ve şöhreti kısa zamanda bütün çevreye yayıldı. Bu<br />

arada yana yana kendisine rehberlik edecek bir hoca arayan İmâm Efendi, o zâtın ismini ve<br />

medhini duyunca, huzûruna kavuşmak için derhâl yola çıktı. Bevelkâsım köyüne varınca,<br />

aradığı zâtı bir namaz vaktinde câmide buldu. O, câmiye girer girmez, Seyyid Ahmed<br />

Merâmî bu gencin, kendisine yetiştirmesi için işâret edilen genç olduğunu anladı. Namazdan<br />

sonra; "Merhaba, hoşgeldin Hâfız Osman Bedreddîn!" dedi. Bunun üzerine Osman<br />

Bedreddîn hazretleri birdenbire ürpererek, hayretler içinde yaklaşıp elini öptü. Sonra<br />

kendisinden ders almak istediğini arzetti. Bu arzusuna; "Buhârâ'dan kalkıp buraya kadar<br />

geliriz de senin gibi ilim isteyen bir talebeye ders vermez miyiz?" cevâbını verdi. Sonra onu<br />

yanına alıp evine götürdü. Eve varınca, Osman Bedreddîn'in ilimdeki derecesini anlamak için<br />

bir kaç ibâreArapça metin ve hadîs-i şerîf okuyup bunların mânâsını sordu. Aldığı fevkalâde<br />

cevaplar üzerine çok memnun olup, onu ve yetiştiren hocasını medhetti. Sonra şöyle<br />

buyurdu: "Şunu bilesin ki, ilmin uçsuz bucaksız yolu, netîcede insanı Hakk'a ulaştırır. İlmin<br />

muhtelif sahneleri ve safhaları vardır. İlmin çeşidi çoktur. Bizim sana vereceğimiz ilim,<br />

tasavvuf ilmidir. Meâlen; "Üzülme!.. Şüphesiz Allahü teâlâ bizimledir" (Tevbe sûresi: 40)<br />

buyrulan âyet-i kerîmenin tefsîrine göre hâlık ile mahlûk arasında kavuşturucu bir râbıta<br />

vardır. Bundaki mânâ ve hikmet; kul, Hâlık'ını unutmazsa bitmez tükenmez nîmetlere<br />

kavuşur. Bu mânânın tekâmül (gelişmesi) ve tesânüdü (dayanağı) ise, huzûrdur. Huzûr,<br />

Allahü teâlâyı hiç unutmamak demektir." Hâfız Osman Bedreddîn'in bunları büyük bir dikkat<br />

ve şevkle dinlediğini gören o zât, onun istek ve meylini iyice anladı. Bundan sonra ders<br />

alacağı günleri tesbit etmek istedi. İmâm Efendi her gün gelip ders almayı arzû ve teklif<br />

edince, her gün gelip ders alması kararlaştırıldı. Sonra Erzurum'a döndü. Her gün<br />

Erzurum'dan Bevelkâsım köyüne gidip ders alıyor sonra dönüyordu. Şöyle ki, Erzurum ile<br />

Alvar köyü arası üç saatlik mesafe idi. Gece yarısı kalkıp yola düşer, sabah namazını Alvar<br />

köyünde kıldıktan sonra Bevelkâsım köyüne gider ders alırdı. Yaz, kış, tipi, fırtına, yağmur<br />

ve kar demeden her gün muntazaman derse devâm etti. Feyz ve ilham aldığı bu hocasının<br />

derslerine devâmı yıllarca sürdü. Erzurum ile Bevelkâsım köyü arası ona hiç mesâbesinde idi.<br />

Bu yolda karşılaştığı meşakkatlere ve zahmetlere hiç aldırmıyordu.<br />

Bir kış günü yine bu yolda giderken, Nebiçayı dolaylarında âniden şiddetli bir tipiye tutuldu.<br />

Son derece bunalıp, çâresiz kaldı. Tipi gittikçe şiddetleniyor, bir adım ilerisi görülmüyordu.<br />

İmâm Efendi hazretleri bu dehşet verici durum karşısında, Allahü teâlâya sığınarak yere diz<br />

çöküp oturdu. Annesinin kendisine ninni yerine okuyarak büyüttüğü şu ilâhîyi yavaş bir sesle<br />

tevekkül içinde okumaya başladı:<br />

Hak şerleri hayreyler,<br />

Zannetme ki gayreyler,<br />

Ârif ânı seyreyler,<br />

Mevlâ görelim n'eyler,<br />

N'eylerse güzel eyler.<br />

Çâresiz bir hâlde şiddetli tipi arasında oturmakta iken, âniden karşısına beyaz at üzerinde nûr<br />

yüzlü bir genç çıktı. Selâm verdikten sonra terkisine bindirdi. Sonra; "Yolcu kardeş çok<br />

üşümüşsün" dedi. Meşin bir kırbadan, su kabından şerbet içirdi. "Dağarcığımızda nasîbiniz<br />

ne varsa ondan da arzû ettiğiniz kadar yiyiniz" diyerek dağarcığı uzattı. Hâfız Osman<br />

Bedreddîn dağarcığı tutup içinden bir hurma aldı. Kendisine yardımcı olan beyaz atlı, Hızır<br />

aleyhisselâm idi. Bu kanâatkâr hâlini görüp, sırtını okşayarak; "Nasîbin açık olsun. Feyzin<br />

bereketli olsun. Sana gelen misâfirler senin gibi kanâatkâr olsun. Sofran mübârek olsun.<br />

Hocana selâm söyle!" dedi ve gözden kayboldu.<br />

İmâm Efendi ise, kendini hocasının kapısı önünde buldu. Tipi hâlen ortalığı kasıp<br />

kavurmaktaydı. Bu sırada hocası Seyyid Ahmed Merâmî onu düşünüp duâ ediyordu. Âniden

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!