22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

(H.887) senesinde Kayseri'de vefât etti. Kabri Kayseri'dedir.<br />

İlk tahsîlini memleketinde yaptıktan sonra Konya'ya giderek Molla SarıYâkûb'dan ilim tahsîl<br />

etti. Sarı Yâkûb'un ölümünden sonra 1438 yılı civârında Kayseri'ye gelerek Hunad Hâtun<br />

Medresesine müderris oldu. Kendisi Şâfiî mezhebinde olduğundan ve medresenin<br />

vakfiyesinde, gerek müderrisin ve gerekse talebelerin Hanefî mezhebinde olmaları şart<br />

koşulduğundan, bu medresenin müderrisliğinden ayrıldı.<br />

"Efendim! Hanefî mezhebine girseniz de müderrisliği bırakmasanız!" diyenlere; "Bir<br />

müderrislik için mezheb değiştirilmez." cevâbını vermiştir. İbrâhim Tennûrî bundan sonra<br />

kendi hâlinde bir kenara çekilip, ibâdetle meşgûl oldu. Zaman geçtikçe, Allah sevgisi ile içi<br />

yanar oldu. Kur'ân-ı kerîm güzel bir sesle okunurken dinlese; ağlamaya başlar, içinden bir âh<br />

eder ve bayılırdı. İlâhî cezbenin tesiri ile, tasavvufa yönelme isteği fazlalaştı. Erdebil<br />

sûfîlerine ulaşmayı çok arzu etti. Bu sırada Akşemseddîn hazretlerinin ismini ve medhini<br />

duyup, ona talebe olup, hizmetinde bulunmaya karar verdi. Akşemseddîn hazretleri<br />

Beypazarı'nda bulunuyordu. Beypazarı'na gitti. Şeyh'in Göynük'e gittiğini öğrenince, o da<br />

Göynük'e gitti ve hizmetine tâlib oldu.<br />

Akşemseddîn hazretleri, orada insanlara vâz ve nasîhat ediyor ve onların dertlerine dermân<br />

oluyordu. İbrâhim Tennûrî, bundan sonrasını şöyle anlattı: "Onun sohbet meclisinde, bir<br />

köşede oturup dinledim. Mecliste bulunanların herbiri, bedenî bir hastalığıyla ilgili suâl<br />

sorup, suâline uygun bir cevap alıp gidiyordu. Herkes gitti. Akşemseddîn hazretleriyle<br />

başbaşa kalınca; "Rûhî hastalıklardan hiç soran yok, herkes bedenî hastalıklardan soruyor."<br />

buyurdu. Kalkıp önüne diz çöktüm. Akşemseddîn hazretleri bana; "Sana kim derler, nerelisin<br />

ve adın nedir?" diye sorunca, ben de Kayseri'de müderris olduğumu bildirdim ve; "İçime bir<br />

ateş düştü, gizli derdime bir derman ümidiyle geldim. " dedim. Bunun üzerine Akşemseddîn<br />

hazretleri; "Bize ne hediye getirdin?" buyurunca, utandım ve terledim. "Çok fakir olduğum<br />

için bir şey getiremedim." dedim. Bunun üzerine; "Benim hediye dediğim dünya malı<br />

değildir. Allahü teâlâdan sana ulaşan haller nelerdir?" buyurunca; "Kara bir yüzle size<br />

geldim." dedim.<br />

Bu halden sonra, bana halvette kalmamı emretti. Olgunluk ve üstünlük sofrasındaki<br />

nîmetlerle gönlümü doyurdu. O gece ibâdet edip uyudum. Rüyâmda dört yüz hal gördüm.<br />

Sabah olunca, bu dört yüz hâli birer birer hatırladım. Halbuki daha önceki zamanlarda,<br />

namaza durduğum zaman hangi sûreyi okuyacağımı unuturdum. Bu hâlin Şeyh Akşemseddîn<br />

hazretlerinin bereketinden olduğunu anladım. Diğer talebeleriyle birlikte geceleri ibâdet<br />

ederek geçiriyorduk. Diğer talebeler halvette; yemekten, içmekten ve uyumaktan kendilerini<br />

alıkoyuyorlardı. Bana ise her gece çeşitli yemekler, ekmek ve bir mikdâr su gönderiyordu.<br />

Mânevî sofradan doyurduğu gibi, zâhir halde bile doyuruyordu. Uzun bir müddetten sonra bu<br />

derece riyâzet çekenler, aç, susuz ve uykusuz duranlar arasında, kendimde insanın hayvanlık<br />

yanının ağır bastığı zannı gâlip gelip, yeme ve içme, bu makâma yakışmaz diye düşündüm. O<br />

gece yemek yemedim ve ibâdetle meşgûl oldum. Ancak önceki gecelerde bulunan haller bu<br />

gece görülmedi. Bu durum Akşemseddîn hazretlerine mâlum olunca, bana; "Kendi başına iş<br />

yapmak dervişin işi değildir. Sen şeytanın vesvesesiyle hareket ettin. Hocan ve terbiye edicin,<br />

senin ahvâlini senden daha iyi bilir iken, onun murâdına muhâlif olmak uygun değildir."<br />

buyurdu. Halvete girdiğim 87. gece, Berât gecesinde, içimden biberli bir pilav yemek geçti.<br />

Akşam olunca Akşemseddîn hazretleri beni dâvet etti ve istediğim pilavdan bir tabak ikrâm<br />

edip; "Beni yanında yok farzet ve benden utanma, istediğin gibi ye." dedi. Ben de emre<br />

uyarak, bir tabak pilavı yedikten sonra, Şeyh hazretlerinin emriyle halvetten çıktım."<br />

İbrâhim Tennûrî hazretleri, kendine yeni gelen talebeyi, Allahü teâlânın rızâsına kavuşuncaya<br />

kadar gündüzleri çalıştırır, geceyi ise ibâdet etmek sûretiyle ihyâ ettirirdi. Dâimâ nefsin<br />

istemediği şeylerle meşgûl bulundururdu. Netîcede o talebede tasavvufî haller görülmeye<br />

başlayınca halvet emrederdi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!