22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

vücûdumda kırıklık hâli var." diyerek cevap verdim.<br />

Cumâ günü gelince, gusül abdesti alıp temiz elbiselerimi giydim. İsmâil Ağa, berâber câmiye<br />

gitmek için yanıma gelip; "Bugün güveği gibi giyinmişsin." deyince; "Evet öyledir. İnşâallah<br />

Fehmi Efendinin dâmâdı olacağım." dedim.<br />

Câmiye vardığımızda daha kimse gelmemişti. Müezzin Kur'ân-ı kerîm okuyordu. İlk safa<br />

oturduk. Cemâat yavaş yavaş toplanıyordu. Etrâfıma bakınırken sanki bir ses kulağıma<br />

arkana dön bak der gibi oldu. Dönüp baktığımda bir zâtı oturuyor gördüm. Kalbimde şimşek<br />

çakar gibi bir hâl oldu. Bir hareket ve âzâlarımda bir titreme meydana geldi. Bu zâtın Hacı<br />

Fehmi Efendi olduğunu hissedip yanımda oturan İsmâil Efendiye yavaşça; "Arkamızda bir<br />

zât oturuyor. Fehmi Efendi bu zât mıdır?" diye sordum. Bakıp; "İşte odur." deyince, bende<br />

öyle bir heyecan meydana geldi ki, anlatmak mümkün değil. Öyle mânevî bir hâle girdim ki,<br />

koca câmi sanki bana dar geldi. Dönüp mübârek yüzüne bakamıyordum. Bakmadan da<br />

edemiyordum. Izdırabımdan terlemeye başladım. İsmâilAğa; "Çok muzdarip oldun sebebi<br />

nedir?" dedi. "Arkamda oldukları için muzdarip olduğumu söyleyince; "Hazret-i Şeyh hoş<br />

görür. Böyle şeyleri aramaz, üzülme." dedi. Halbuki benim ızdırabım başka bir sebepten ileri<br />

geliyordu.<br />

Nihâyet ezân okundu. Namaz için kalktık, artık mübârek yüzünü görmek mümkündü. Ama<br />

başımı nasıl çevirip de bakabilirdim. Edebimden dönüp bakamadım. Namazdan sonra<br />

içimden bir âh çektim. İsmâil Ağa bana; "Sen bu hâl ile nasıl evlerine gidebileceksin?"<br />

deyince, artık ister istemez gideceğiz, dedim. "Fazla oturmayalım. Hizmetçiye de tenbih<br />

edelim bizim için tütün çubuğu da doldurmasın." dedim. İsmâil Ağa; "Hazret-i şeyhin âdeti<br />

öyle değil muhakkak çubuk doldurtur." dedi. Ben içeri girerken hizmetçiye içerde benim için<br />

sakın çubuk doldurma diye tenbih ettim.<br />

Nihâyet İsmâil Ağa önde ben de arkasında uzun bir merdivenden çıktık. Oturdukları oda<br />

uzun bir oda olup, odada İbrâhim Paşa ve dört beş kişi daha misâfir vardı. İsmâil Efendi<br />

odaya önce girdi. Fehmi Efendinin huzûruna girince, mübârek yüzüne baktım. Uzun boylu,<br />

ince zayıf yapılı, buğday benizli, yüzünde nûr parlıyordu. Elini öpmek istediğimde âdeti<br />

olmadığından ve tevâzu gösterip öptürmek istemediler. Öpmek nasîb oldu. İsmâil Efendi;<br />

"Rûznâmeci efendidir." diyerek beni tanıttı. "Mâşâallah bârekallah." buyurdular. Sonra<br />

karşısına oturmamı emretti. Huzûrunda edeple oturdum, göz ucuyla yüzüne baktım. Hâlimi<br />

hatırımı sordu. Başım önüme eğik olduğu halde cevap veriyordum. Çok sıkıldığımdan<br />

terledim. Sıkıldığımı anlayıp bana bir şey söylemeyip diğer misâfirler ile konuştu. Bir<br />

müddet sohbetinde kaldıktan sonra müsâde istedik. Ayrılırken elini öpmek istedim, elini<br />

yukarı kaldırıp öptürmek istemedi. Fakat elimi biraz sıktılar. Âh âh milyonlarca âh! Hani<br />

"Hayâli cihan değer" diye bir söz vardır. İşte şimdi o hatıralarımın hayâli cihan değer. İşte<br />

bunları yazıp anlatırken o hayâl hâsıl oldu. Ağla gözlerim ağla! Hocam Fehmi Efendinin<br />

ayrılık derdiyle ağla! Huzûrundan ayrılırken müsâfeha edip elimi sıktıkları sırada kalbime<br />

şöyle yerleştirdiler ki: "Sen bizimsin, üzülme, mahzun olma!" İşte o andaki sevincim<br />

sevdiğine kavuşan kimsenin sevinci gibi pek ziyade oldu. Kan ter içinde huzûrundan ayrılıp<br />

dışarı çıktım. Huzûrunda bana nasîb olan mânevî hâli İsmâil Efendiye açmadım. Bir<br />

nazarlarıyla aşk-ı hakîkiye kavuşturdular.<br />

İsmâil Ağa bana; "Artık bugün senin bayramındır. Abdüssamed Efendinin ziyâretine de<br />

gidelim." dedi. "O zât kimdir?" diye sorunca; "Terzi Baba'nın dâmâdıdır. Hem Terzi Baba'nın<br />

evini de görmüş olursun." dedi. Doğruca oraya gittik. Evi, Câmi-i kebîrin yakınında idi.<br />

Beş-altı merdiven basamağı çıktıktan sonra, büyük bir odada idiler. O beldenin âdeti üzere<br />

odada bir de ocak vardı. Orayı görünce, içimden aynen İstanbul'daki Merkez Efendinin<br />

çilehânesine benziyor düşüncesi geçti.<br />

Abdüssamed Efendi bir köşede oturuyordu. Leblebici Baba da yanındaydı. Başka misâfirler<br />

de vardı. Huzûruna girince, elini öpmek istedim, öptürmediler. Karşılarına oturdum. Fakat

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!