22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

üzerine talebelerinden biri, "Efendim! Bu havada çalışılmaz." dedi. İbn-i Kavvâm talebesine;<br />

"Çalışınız ve kalbinizi ferah tutun." buyurdu. Sonra buluta işâret etti ve; "Allahü teâlânın izni<br />

ile sağa sola dağıl! Allahü teâlânın bereketi sende olsun." dedi. Bulut sağa sola dağılıp güneş<br />

açtı. Oradakiler çalışmalarına devâm ettiler. Beldeye su gelinceye kadar, böyle soğuk hava<br />

bir daha olmadı. Kanal temizleme çalışmaları İbn-i Kavvâm'ın gayret ve bereketiyle kısa<br />

sürede tamamlandı. O kanala, "Şeyh Ebû Bekr Kanalı" denildi.<br />

Yine bir gün Ebû Bekr binKavvâm'ın yanındaydım. Orada bulunanlardan birisi;<br />

"Mütemekkin (şânı şerefi yüksek) insanın alâmeti nedir?" diye sordu. İbn-i Kavvâm'ın<br />

yanında çeşit çeşit meyvelerin bulunduğu bir tabak vardı. Suâli sorana dönerek;<br />

"Mütemekkin o kimsedir ki, şu tabağa işâret ettiği an, içinde ne varsa harekete başlar."<br />

buyurdu. Bizler tabağın içindeki meyvelerin İbn-i Kavvâm'ın işâreti ile hareket etmeye<br />

başladığını gördük."<br />

Ebû Abdullah anlatır: "Emîr Ehderî bir gün babama şöyle diyordu: Şarka giderken, Melik<br />

Kâmil ile berâberdim. Bâlis şehrine gelince, Fahrüddîn Osman ile berâber İbn-i Kavvâm'ı<br />

ziyârete gittik. İbn-i Kavvâm, talebeleriyle oturmuş sohbet ediyordu. Biraz sonra bir asker<br />

gelip; "Efendim! Bizim bir katırımız ve üzerinde beş bin dirhem para vardı. Onu kaybettik.<br />

Bir hayli aramamıza rağmen, bulamadık. Sizden yardım istemeye geldik." dedi. Ebû Bekr bin<br />

Kavvam askere; "Otur!" buyurdu ve; "Allahü teâlânın izni ile inşâallah katırın kapımızın<br />

önüne gelecektir, o zaman hayvanını alır gidersin." dedi. Bir süre sonra İbn-i Kavvâm kalktı<br />

ve kapıya doğru gitti. Dışarıda bir katırın durduğunu gördük. Sâhibi katırı alıp gitti. Biz de<br />

sultânın yanına geri döndük. Gördüklerimizin hepsini sultâna anlattık. Sultan onunla<br />

görüşmek istedi. Fakat İbn-i Kavvâm'ın bulunduğu beldeye giremiyordu. Onu kendi tarafına<br />

çağırmak için Fahrüddîn Osman'ı gönderdi. Fahrüddîn Osman da, İbn-i Kavvâm'a; "Efendim!<br />

Sultan sizinle görüşmek istiyor. Fakat bu beldeye girmesine müsâade edilmiyor. Sultan,<br />

"Acabâ Şeyh hazretleri bize gelebilir mi? diye soruyor." dedi. Bunun üzerine İbn-i Kavvâm;<br />

"Senin, melikinin yanından ayrılıp, Rum melikinin yanına gitmen olur mu?" diye sorunca,<br />

Fahrüddîn Osman; "Hayır!" cevâbını verdi. O da; "Aynen, bizim de dostlarımızı bırakıp onun<br />

yanına gitmemiz uygun değildir" buyurdu ve dâveti kabûl etmedi."<br />

Şemseddîn Hâbûrî şöyle anlatır: "Halep'teki NizâmiyyeMedresesinde okurken, orada<br />

bulunanlara Ebû Bekr bin Kavvâm'ı çok medh ederdim. Bâzı fıkıh âlimleri; "O mübârek zâtı<br />

gidip görelim. Fıkıh, hadîs ve tefsîr ilminden bâzı şeyler sorup istifâde edelim." dediler.<br />

Bunun üzerine ben, onlarla birlikte Bâlis'e gitmek için yola çıkacağım sırada, bir talebe geldi<br />

ve bana; "Ebû Bekr bin Kavvâm sizi çağırıyor." dedi. Ben ona, İbn-i Kavvâm'ın nerede<br />

olduğunu sordum. O da; "Ebû Feth'in dergâhında." dedi. Ben, onu görmek isteyenleri de<br />

yanıma alarak, Ebû Feth'in dergâhına onunla görüşmeye gittim. İbn-i Kavvâm'ın huzûruna<br />

girince, fıkıh âlimlerini göstererek; "Bunların burada ne işi var?" dedi. Ben de; "Sizi ziyâret<br />

etmek ve bâzı suâller sormak için geldiler." dedim. Bunun üzerine İbn-i Kavvâm onların<br />

hepsine birer birer baktı. Çok heybetli gözüktüğünden, hiçbirinin konuşmaya cesâreti<br />

kalmadı. İbn-i Kavvâm her birinin yüzüne bakarak; "Niçin konuşmuyorsunuz? Niçin suâl<br />

sormuyorsunuz?" dedi. Bu soruyu birkaç kere tekrarladığı hâlde, hiç biri suâl sormaya cesâret<br />

edemedi. Bunun üzerine İbn-i Kavvâm, sırayla herbirine; "Senin suâlin şu idi, cevâbı da<br />

şudur" diyerek, hepsinin suâllerini cevaplandırdı. Bunu gören fıkıh âlimlerinin hepsi tövbe ve<br />

istigfâr ettiler."<br />

İbrâhim bin Ebû Tâhir Betâihî anlatır: "Babam Şam'da vefât ettiği zaman, talebeleri bana;<br />

"Sen, SeyyidAhmed hazretlerinden icâzet, diploma getirmeden babanın yerine geçemezsin."<br />

dediler. Bunun üzerine, Seyyid Ahmed'den icâzet almak için Betâih'e gitmek üzere yola<br />

çıktım. Bâlis, yolumun üzerindeydi. Bâlis'e geldiğimde, Ebû Bekr bin Kavvâm'ı ziyâret ettim.<br />

Bana izzet ve ikrâmda bulundu ve nereden geldiğimi ve niçin Betâih'e gideceğimi sordu.<br />

Sonra; "Oradaki SeyyidAhmed'den icâzeti kolayca alırsın." dedi. Ben tekrar yola koyuldum.<br />

Betâih'e vardığım zaman, Seyyid Ahmed'in huzûruna çıktım. Durumu anlattım. Bana zorluk

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!