22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Babam vefât edince, her şeyden uzaklaşıp, tamâmen kendimi bu yola verdim. Fakat bu<br />

şekilde bana hiçbir şey hâsıl olmadı. Nihâyet bir gün, Mısır medreselerinden birisine girmek<br />

istedim. Bu sırada medrese kapısında, bakkal olan yaşlı bir zâtın abdest aldığını gördüm.<br />

Fakat, din kitaplarında, bildirilen şekilde abdest almıyordu. Önce kollarını, sonra ayaklarını<br />

yıkayıp, sonra başını mesh edip, daha sonra yüzünü yıkamıştı. Gönlümden; "Bu ihtiyar ne<br />

acâyiptir. Bu yaşta, bir müslüman memleketinde, medrese kapısında, müslümanların âlimleri<br />

arasında bulunuyor da, şöyle usûlüne uygun bir abdest alamıyor." düşüncesi geçti. Bunun<br />

üzerine o yaşlı zât bana bakıp: "Ey Ömer! Sana Mısır'da perdeler açılmaz, istediğini burada<br />

bulamazsın. Senin perdelerinin açılması ve istediğin Hicâz'da, Mekke-i mükerremede olsa<br />

gerek. Oraya git! İstediğin şeyin hâsıl olması yakındır." dedi.<br />

Ben, onun evliyâullahtan olduğunu bilememiştim. Meğer o, böyle usûlüne uygun olmayan<br />

abdest almakla hâlini setredip gizlermiş. Bu durumları anlayınca, huzûrunda oturup:<br />

"Efendim, ben nerede, Mekke-i mükerreme nerede? Hac mevsimi değildir ki, bana arkadaş<br />

olacak birisini bulayım." dedim. Bunun üzerine eli ile işâret ederek; "İşte Mekke-i<br />

mükerreme önündedir." dedi. Baktığımda, Mekke-i mükerremeyi gördüm. Sonra o ihtiyardan<br />

ayrılıp, Mekke-i mükerremeye doğru yöneldim.ÊMekke-i mükerreme benim gözümün<br />

önünden kaybolmadı. Nihâyet Mekke-i mükerremeye vardım. Artık mânevî perdeler bir bir<br />

açılıyordu. Bundan sonra, Mekke-i mükerremenin dağlarında ve vâdilerinde dolaşmaya<br />

başladım. Öyle ki, kendimi hiç bilmediğim bir vâdide bulmuştum. Oradan Mekke-i<br />

mükerremenin uzaklığı, on günlük yoldu. Her gün Harem-i şerîfte beş vakit cemâatle<br />

namazda hazır bulunurdum. Bu yere gelip giderken, bir yırtıcı hayvan bana arkadaş olurdu.<br />

Deve gibi dizi üzerine çöküp: "Efendim! Bin, bin!" derdi.Her zaman binerdim. On beş yılım<br />

böyle geçti. Bir ara, ansızın o ihtiyar bakkalın sesi kulağıma geldi. "Ey Ömer! Kahire'ye gel.<br />

Vefâtımda hazır bulun." dedi. Bu söz üzerine Kâhire'ye gittim. O zâtın vefâtı yakın bir<br />

vaziyetteydi. Selâm verdim. Selâmımı aldı. Bana birkaç dînâr verdi. Bunlarla techiz ve<br />

tekfinimi yap. Bir dînâr daha verip, bunu da tâbutumu taşıyanlara ver. Karâfe'de falanca yere<br />

tabutumu koy, dedi. Sonra şunları söyledi: "Bu sırada dağdan aşağıya bir kimse iner. Onunla<br />

namazımı kıl. Sonra Allahü teâlânın dilediği şeyin olmasını bekle." Onun tavsiyesi üzerine<br />

hareket ettim. Tâbutunu dediği yere koydum. Dağdan bir kişinin aşağıya doğru indiğini<br />

gördüm. Kuş gibi süratliydi. Ayağının yere dokunduğunu görmedim. Fakat ben o şahsı<br />

tanıyordum. O, çarşıda dolaşır, herkes kendisiyle alay ederdi. Ensesine vururlardı. Yanıma<br />

gelince; "Ey Ömer, gel cenâze namazını birlikte kılalım." dedi. Biraz ileri varınca, yerle gök<br />

arasında, yeşil ve beyaz kuşların bizimle birlikte namaz kıldıklarını gördüm. Namazı<br />

bitirdikten sonra, büyük bir yeşil kuş, o kuşlar arasından aşağıya indi. Tabutun alt yanına<br />

kondu. O, tabutu tutup, diğer kuşların arasına karıştı. Hepsi tesbîh ederek uçtular ve<br />

gözlerimizin önünden kayboldular. Ben bu hâle çok hayret ettim. Sonra yanımdaki o zât<br />

bana; "Ey Ömer! İşitmedin mi ki, şehidlerin rûhları yeşil kuşların kursakları içindedir.<br />

Cennet'ten çıkıp, istedikleri yerde uçarlar. Bunlar kılıç şehidleridir. Muhabbet ve İlâhî sevgi<br />

şehidlerinin hem cesedleri ve hem de rûhları yeşil kuşların kursakları içindedir. Bu zât da<br />

onlardan birisidir." dedi.<br />

İbn-i Fârid, Mekke-i mükerremeden Mısır'a dönünce, Ezher'de hatiplikle meşgûl oldu. İbn-i<br />

Fârid yolda giderken, insanlar yol boyunca toplanır ondan duâ isterlerdi. Elini öpmek için<br />

gayret gösterirlerdi. Ancak kimseye elini öptürmez, sâdece müsâfeha ederdi. Bir mecliste<br />

hazır bulunduğu zaman, o meclise sükûn, vakar ve huzûr hâkim olurdu. Elbisesi gâyet güzel<br />

olup, kokusu pek hoş idi. Zamanın önde gelen âlimleri, devletin ileri gelenleri, vezîrler,<br />

kadılar, zenginler ve fakirler onun meclisine koşarlardı. Yanında gâyet edeb ve terbiye üzere<br />

bulunurlardı. Huzûrunda pâdişâhların yanında konuşurlarken gösterdikleri titizlik ve dikkati<br />

gösterirlerdi. Kendisine gelenlere pekçok ikrâmda bulunurdu. Kimseden bir şey kabûl<br />

etmezdi. Bir seferinde Melik Kâmil kendisine bin dînâr göndermişti. O bunları almayıp, geri<br />

gönderdi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!