22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İstanbul'a getirmemi emrettiler. Bir kese akçe harçlık verip; "Sakın sayma, bu size<br />

ömrünüzün sonuna kadar yeter." buyurdular. Üç akçe ile çoluk-çocuğumu İstanbul'a<br />

naklettim. Yedi sene o akçeler ile geçimimi sağladım, hiç eksilmediler. İçimden dâimâ,<br />

akçeleri saymak geçerdi. Fakat sabredip saymazdım. Akçeleri sayma arzusu bir gün bana<br />

gâlip geldi ve saydım. Beşyüz akçe vardı. Bir kaç gün geçmeden eksilmeye başladı ve<br />

sonunda bitti.<br />

Kastamonulu Şâbân Efendinin talebelerinden Üsküdarlı Karabaş Ali Efendi şöyle anlatır:<br />

1647 senesinde İstanbul'a gittim. Abdülehad Efendi o zaman Bâyezîd Câmiinde ders<br />

veriyordu. Bir vâzında bulundum. Vâzdan sonra herkes elini öptü. Ben, kimse kalmayınca<br />

elini öptüm. Geceleyin gördüğüm bir rüyânın tâbirini soracağım sırada; "Ali Efendi! dergâha<br />

gelin." buyurdular. Üç ay geçtikten sonra, bir gece dergâhlarındaki sohbette hazır bulundum.<br />

Mübârek ellerini öpeyim diye yanlarına vardım. Âdet-i şerîfleri olarak gözlerini açmazlarmış.<br />

Fakat ben huzûrlarına varınca, gözlerini açtılar; "Ali Efendi! Ne garip, geç geldiniz!"<br />

buyurduktan sonra rüyâmı anlatmadan tâbir ettiler ve; "Yirmi sene sonra İstanbul'a gelirsiniz,<br />

Üsküdar'da ikâmet ediniz. Dergâhınız Üsküdar'dadır." buyurdular. Aynen Abdülehad<br />

Efendinin dediği gibi oldu.<br />

Abdülehad Efendi 1650 senesinde, talebeleri ile Rumelihisârı'na gitmişti. Orada birkaç gün<br />

kalmışlardı. Bir ara sohbet ederken orada bulunanlardan biri; "Efendim! Evliyâullah, Allahü<br />

teâlânın izni ile toprağı altın yapar. Sizden böyle şey isterim." dedi. Bunun üzerine<br />

Abdülehad Efendi besmele çekip yerden bir avuç toprak aldı ve dervişin avucuna döktü.<br />

Dervişin avucunda birkaç adet hâlis altın meydana geldi. Bir tânesi yere düştü. Ali dede<br />

isminde bir talebe o altını alıp, koynuna koydu. Teberrüken o altını muhâfaza etti. Vefâtına<br />

yakın, o altını ne yaptığı sorulunca; "Onu canım gibi muhâfaza ediyorum. Efendimin<br />

yâdigârıdır. Bu kadar zengin olmama bu altın vesîle oldu." dedi.<br />

Abdülehad Efendi, Kandilli taraflarında bir yere talebeleri ile berâber gitmişti. Orada<br />

talebeler denize girmek için izin istediler. Abdülehad Efendi de izin verdi. Herkes denize<br />

girdi. Fakat talebelerden birisi denize girmemişti. Abdülehad Efendi o talebeye niçin denize<br />

girmediğini sorunca; "Efendim! Vücûdum zayıftır. Soğuk suya tahammülü yoktur." diye<br />

cevap verdi. Bunun üzerine Abdülehad Efendi; "Deniz suyu hamam suyu gibi sıcak olabilir.<br />

Hem sıhhat ve kuvvete vesîle olur." buyurdular. Emre uyarak denize girdi. Deniz suyunun,<br />

hamam suyu gibi sıcak olduğunu gördü.<br />

Abdülehad Efendiye bağlı en samîmi talebelerinden olan Hassa-ı Hümâyûndan Gürcübaşı<br />

Mûsâ Ağa şöyle anlattı:<br />

Abdülehad Efendi hiç sebep yokken ve bir münâsebet de geçmeden bana; "Mûsâ Ağa!<br />

Mısır'dan dönüşte, kalyona binmeyip, sayıkaya veya firkateyne bininiz." buyurdu. Buna çok<br />

taaccüb ettim. Çünkü, Mısır'a gitmek hiç hatırımdan geçmemişti. Fakat Abdülehad Efendinin<br />

bunu söylemekten bir murâdları olmalı deyip, merakla bekliyordum. Bu sözün mânâsını bir<br />

türlü anlayamıyordum.<br />

Abdülehad Efendinin vefâtlarından birkaç sene sonra Mısır'a gitmem icâb etti. Mısır'a gittim.<br />

Dönüşte yol arkadaşım Hacı Hasan ile, eşyâlarımı İskenderiye'ye gönderdim. Hacı Hasan<br />

İskenderiye'ye vardığında eşyâlarımı hazır bir kalyona yüklemiş. Oraya varıp, eşyâlarımın<br />

kalyona yüklenmiş olduğunu görünce, Abdülehad Efendinin bana yaptığı tenbihler hatırıma<br />

geldi. Bu yüzden eşyâlarımı o kalyonla götürmemek için çok gayret ettim. Fakat bütün<br />

gayretlerim boşa çıktı. Bunun üzerine kazâya rızâ gösterip, Allahü teâlâya tevekkül ederek<br />

kalyonla yola çıktık. Yelkenler açıldı, uygun bir rüzgâr ile bir gün bir gece yol aldık. Sonra<br />

büyük bir fırtına çıktı. Çok tehlikeli durumlarda karşı karşıya kaldık. Bir sâhile yanaşmak<br />

imkânı yoktu. Kalyon su almaya başladı. Suyu tulumbalarla dışarıya atmak mümkün olmadı.<br />

Yetmiş kadar kişi, kurtulmak için sandallarla denize indiler. Fakat alabora oldular.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!