22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

her beytinin ikinci mısrası Arapça "nun" (N) harfi ile bittiği için Nûniyye diye<br />

isimlendirilmiştir.<br />

Hızır Bey, Kasîde-i Nûniyye'nin her beytinde İslâm akâidinin, îtikâd bilgilerinin bir<br />

meselesini dile getirdi. Kasîde-i Nûniyye, talebesi Molla Hayâlî ve diğer âlimler tarafından<br />

şerh olundu. Hızır Beyin ayrıca İcâletü'l-Leyleteyn adlı güzel bir kasîdesi ile diğer bâzı<br />

eserleri de vardır. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri de olup şu beyt onundur.<br />

Vermiş sabâ benefşeye peygâm-ı zülf-i yâr,<br />

Ol lezzetin hevâsı dimâgındadır dahî.<br />

İstanbul'un Anadolu yakasında, Molla Hızır Beyin geniş arâzisi bulunduğu için, buraya<br />

Kadıköyü (Kadıköy) ismi verilmiştir.<br />

Edebiyâtımızda meşhur bir usûl önemli bâzı olaylarla ilgili târih düşürme geleneği idi. Ancak<br />

Hızır Beye gelinceye kadar mısralarla terkip hattâ ebced harfleri zikredilmek sûreti ile târih<br />

düşürülmekte idi. Hızır Bey ise kıt'anın son kelimesi ile târih düşürme sanatını keşfetmiş, bu<br />

husus kendisinden sonra bir gelenek hâlini almıştır. Nitekim İstanbul'un fethine düşürdüğü<br />

târih bu geleneğe çok güzel bir misâl teşkil etmektedir.<br />

"Feth-i İstanbul'a nusret bulmadılar evvelûn,<br />

Feth idüb Sultân Mehmed kıldı târîh "Âhirûn".<br />

Beytin son kelimesi "âhirûn" ebced usûlüyle hesaplandığında İstanbul'un fetih târihi olan<br />

Hicrî 857 senesi elde edilmektedir. Bu da Mîlâdî takvimle 1453 yılına tekâbül etmektedir.<br />

ÜLKEMDE BU ADAMA CEVÂB VERECEK BİR ÂLİM YOK MU?<br />

Fâtih Sultan Mehmed Han tahta geçtiği ilk günlerden îtibâren fırsat buldukça sarayda çeşitli âlimleri<br />

toplayıp onlarla ilmî sohbetler yapıyordu. Bu toplantılara zaman zaman orada bulunan yabancı ilim<br />

adamları da iştirâk ediyordu. Yine böyle bir ilim meclisi teşkil edildiğinde, Kuzey Afrika ülkelerinden<br />

birinden gelen ve gizli ilimlerde mahâret sâhibi bir âlim de katılmıştı. O âlim, Sultânın katında Türk<br />

âlimlerini, sorduğu zor ve çözülmesi güç sorularla epeyce bunalttı. Onları cevap veremez gördükçe de<br />

yeni yeni sorular yöneltti ve üstünlük gösterisinde bulundu. Osmanlı ulemâsının böyle acz içinde<br />

kalması, cihân pâdişâhı olan Fâtih'i son derece rahatsız etti. Bütün beyleri, paşaları ve vezirleri<br />

toplayıp; "Ülkemde bu adama cevap verecek bir âlim yok mudur? Çabuk olun, araştırın ve bana<br />

derhal müsbet bir cevap getirin!" dedi. Vatan topraklarını iyi bilen vezirler, düşündüler ve Sivrihisar<br />

Medresesinde görev yapan Hızır Beyi hatırladılar. Fâtih'e; "Sultânım! Ülkemizde Hızır Bey adında<br />

değerli bir âlimimiz var, emir buyurursanız, haberci gönderip buraya çağıralım." dediler. Sultan,<br />

"Durmayın, kim varsa derhal dâvet edin, hemen gelsin." buyurdu. Bunun üzerine, Hızır Beyi<br />

çağırmak üzere Sivrihisar'a üç kişilik bir heyet gönderdiler. Hızır Bey, bu heyetle Edirne'ye geldi.<br />

Hızır Bey, o zaman daha otuz yaşlarında ve asker kıyâfetinde bulunduğundan, yaş ve kıyâfeti, meşhûr<br />

âlimlere meydan okuyan zâtın alay edercesine gülmesine sebeb oldu.<br />

Onun bu tavrı üzerine Hızır Çelebi; "Gereksiz yere gülenler, hoşa gidenlerden sayılmaz. Soracağın<br />

her ne ise hemen bildir. Sözün gelişi beni de başarısızlığa uğrayacaklardan biri say." Bunun üzerine<br />

misâfir âlim, pâdişâhın huzûrunda ve kendinden son derece emin bir şekilde Hızır Çelebiye sorularını<br />

yöneltti. O sorarken HızırÇelebi mütevâzi bir şekilde önüne bakıp gülümseyerek notlarını tuttu. Sonra<br />

sorulan suâllerin hepsine teker teker ve gâyet güzel cevaplar verdi. Çözülecek hiç bir meseleyi ortada<br />

bırakmadı. Misâfir âlim hiç beklemediği bu durum karşısında bir hayli şaşırdı ve tedirgin oldu.<br />

Sonra soru sorma sırası Hızır Beye geldi. Fâtih Sultan Mehmed'den izin istedikten sonra o âlime<br />

dönerek on altı değişik ilimden çözümü güç birer mesele sordu. Misâfirin bu konulardan haberi<br />

bulunmadığından dili tutuldu ve pekçok ilim adamının ortasında utanç içinde kaldı. Sonra; "Hızır<br />

Bey, İslâm âleminde benzeri pek az bulunan ilim adamlarınızdan biridir. Kendisinde öylesine bir<br />

hâfıza ve zekâ var ki, karşısında durmak mümkün değildir." diye itirafta bulundu.<br />

Kerem ve ihsân sâhibi yüce Pâdişâh sonuçtan çok memnun oldu. Sevinç ve heyecânından yerinden

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!